15 Ocak 2016 Cuma

Allah’la beraber olmak

Allah’la beraber olmak

 
Cemil Tokpınar

c.tokpinar@meydangazetesi.com.tr
08 Ocak 2016, 08:00


İman ve ibadetle ilgili birbirine yakın üç kavram vardır. Bunlar, “huzur-u daimî”, “hakka’l-yakîn” ve “ihsan”dır.
 
Hakka’l-yakîn, iman hakikatini tam hissetmek, zevk etmek ve yaşamaktır. Tıpkı, mutfaktaki yemeğin varlığının üç yolla bilinmesi gibi. Birisi onun kokusunu duyunca ne olduğunu anlamaktır, ki, buna ilme’l-yakîn denir. Diğeri, gidip gözle görmektir, ki, ayne’l-yakîndir. Üçüncüsü ise, bizzat yemek, onun tadına bakmak ve özelliklerini hissetmektir. Nasıl ki, sonuncusu en kuvvetli bilgi ise, hakka’l-yakîn de, en kuvvetli iman mertebesidir.

İhsan ise, Allah’ı görür gibi ibadet etmektir. Peygamberimiz (s.a.v.) bir hadislerinde bunu anlatırken, “İhsan, Allah’ı görür gibi ibadet etmektir. Her ne kadar sen O’nu görmüyorsan da, O seni görüyor” buyurmuştur. Bu durumda ihsan, “Allah’ın seni gördüğünü bilme şuuru”dur.

“Allah’la beraberdim”

Bir gün Allah dostlarından birisi, namaz kılarken evine hırsız girmiş ve ne var ne yok her şeyi toplayıp gitmiş.

– Nasıl olur, sen evde iken her şeyi alır gider? Hiçbir şey duymadın mı, diye sormuşlar.

– Ben o anda namaz kılıyordum. Rabbimle beraberdim. Hiçbir şey ne gördüm, ne duydum, demiş.

İşte ihsan budur. Tıpkı Hz. Ali Efendimizin (r.a.) ayağına batan oku, namaza durduğu zaman çıkarmalarını istemesi gibi. Çünkü o anda kendinden geçiyor ve namaz ona, ameliyat anında kullanılan bir anestezi görevi görüyor. Dış âlemden kopup, ulvî âlemlere dalıyor.

Huzur-u daimî, “Ve Hüve meaküm eynemâ küntüm” âyetinin sırrına mazhar olmaktır. Yani “Siz nerede olursanız olun, Allah sizinle beraberdir.” (Hadîd: 4)  

Rabbine teslim olan günah işleyebilir mi?


Huzur-u daimî, Allah’ın varlığını, isimlerini ve sıfatlarını öyle bir hissetmektir ki, her ânının O’nun bir ihsanı ve her davranışının O’nun kontrolü ve gözetiminde olduğunu bilmektir. Âyetlerde belirtilen, “O’nun izni olmadan bir yaprak bile düşmez”, “O gönüllerinizdekini bilir”, “O, kişi ve kalbi arasına girer” gibi manalar, inandığımız, kabul ettiğimiz gerçeklerdir. Her mü’min bunu kabul ve tasdik eder. Ancak huzur-u daimî, “her an bu gerçeklerin farkında olduğunu bilerek yaşamak”tır.

Allah’ın kendisini görüp gözettiğini, bütün isim ve sıfatlarıyla her yerde tecelli ettiğini, her şeyiyle O’na teslim olduğunu bilen ve her an bu gerçekleri hisseden bir insan, günah işleyebilir mi?

Haksızlık yapıp, yalan söyleyebilir mi? Huzur-u daimîyi bütün zerreleriyle hisseden bir mü’min, ezanlar asumanı çınlatırken namaza koşmak dışında bir başka işle meşgul olabilir mi? Hele ibadetlerini ihmal edebilir mi? Namaz vakti geldiğinde başka işlere devam eder mi?

Mümkün değil. O’nun varlığına yürekten inanan, her yerde hazır ve nazır olduğunu bilen, hayatının ve ölümünün, sevincinin ve üzüntüsünün ancak ve ancak O’nun kudret ve iradesinde bulunduğunu tam kabul eden bir mü’min, Allah’ın emir ve yasakları dışına çıkamaz.

Ayağını dahi uzatmadı


İşte bu makama ulaşan maneviyat büyüklerinden Gümüşhaneli Ahmed Ziyaeddin Efendi (k.s.), hasta iken bile ayağını uzatmaktan kaçınır. Çünkü o, Allah’ın huzurundadır. Sultanlar Sultanının huzurunda ayak uzatılır mı? Etrafındakiler onu rahatlatmak için ayağını uzatırlar. Dinen bir sakıncası olmadığı halde ayağını hemen geri çeker:

– Beni günaha sokmayın, der.

Bu yüce makamın yücelerinde olan Bediüzzaman Hazretleri, bir saniyesini bile boş geçirmeden ibadet eder, diz çökmekten ayakları yara olur. Talebesi Molla Resul böylesi takvayı aklına sığıştıramaz ve şunları söylemekten kendini alamaz:

– Biz de Allah’tan korkuyoruz, ama senin ödün patlıyor.
 
O zat, huzur-u daimîyi anlatırken sık sık, bir Arap şairine ait olan şu ifadeyi zikreder: “Her şeyde Allah’ın birliğine delâlet eden bir âyet vardır.”

Evet, huzur-u daimî aynı zamanda her şeyle Allah’ı bulmak ve bilmektir. Hava, su, dağ, taş, orman, deniz, nehir hep Allah’ı anlatır. Atom, hücre, çekirdek, arı, yumurta, çiçek, balık, meyve, ağaç O’nun isim ve sıfatlarına ayna olur. İşte huzur-u daimî, bütün varlıklara bakıp Allah’ı hatırlamak, O’nun isim ve sıfatlarını kavramaktır. Rabbim bizleri bu şuurla yaşatsın.

 
 
 
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder