31 Aralık 2017 Pazar

Yeni yıl Yeni hedef

Yeni yıl Yeni hedef

Hayırlı pazarlar sevgili gönül dostlarımız,

Yüce Allah’tan hayırlarla dolu sağlıklı güzel bir YIL geçirmenizi niyaz ederiz.
 
Efendim bugün yılbaşında Beş yıl önce Aralık 2012'de yazdığımız yazıyı paylaşmak istiyoruz:
Celal

http://celal1973.blogspot.com.tr/2012/12/yeni-yl-yeni-hedef.html

**********

Yeni yıl Yeni hedef
 


   1 ,2 ,3 ,4 ,5 ...... evet ömrümüzden beş saniye geçti. Zamanı durdurmanın ve geri almanın hiç imkanı yok. Saati durdursak da geçen gün ömürdendir.


 


   İşte, ömrümüzden bir yıl daha geçti istesek de istemesek de... Ömür sermayesi tükeniyor. Belki de yarın dünyadaki son günümüz. Bu yılbaşında ne yapacaksınız? Gelin bu yeni yılda hayatınızda değişikler yapalım. Ancak, Yüce Allah'ın takdir ettiği olaylar dışında, irademizle yapabileceğimiz şeyleri, haydi beraber değiştirelim.


 


   Gelin, eğer sigara içiyorsaniz, bu yıl sigarayı bırakın... Yeter artık bu kilolar! sıkı bir rejim yapalım, spora başlayalım. Mesela sevdiklerinize zaman ayırın. Hiç oğlunuz veya kızınızla beraber, bir sirke veya basketbol maçına gittiniz mi?


Yeğenim Azra (doğum:Ocak 2011)
 


   Şöyle, bir on dakika düşünün. 2012 yılının başında, ne planlamıştım, neler yaptım ya da yapamadım diye… Keşke yapsaydım dediğiniz şeyleri yapmak için işte size yeni bir fırsat: 2013... Henüz hayattayken… Henüz sevdiklerimiz yanımızdayken..
 
 
   Bu yılbaşında; kendinize ve dünyaya güneş sisteminin dışından bakın.. Yani ufkunuz kainat kadar geniş olsun. Mesela; okyanusta gezen büyük bir gemide doğup büyüyen bir çocuk, gençlik çağına gelince sormaz mı? : Bu gemiyi kim sürüyor, bu gemi nerden geldi, nereye gidiyor?..vs.


 


İşte aynen bu misal gibi dünyamızda uzay denen okyanusta yüzen bir gemidir. Şu dünya meşgalelerinden sıyrılıp, dünyaya niçin geldiğimizi düşünmeye ne dersiniz?


 


Bunu kestirmeden öğrenmenin tek yolu Kuran’ın türkçe mealini okumaktır. Nelere para harcamıyoruz ki? On lira versek çok rahat alırız.



 


   Bu yıl, kendimize bir hedef seçelim ve planlar yapalım ve not alalım. Gelecek yıl, planladıklarımı acaba yapabildim mi? diye kontrol edelim.



 
Yüce Allah’tan hayırlarla dolu sağlıklı güzel bir YIL geçirmenizi niyaz ederiz.


 


Celal Çelik              Ankara  ( Konya-Ereğli )


 
http://celal1973.blogspot.com.tr/2012/12/yeni-yl-yeni-hedef.html

30 Aralık 2017 Cumartesi

Efkan Vural - Kur’an-ı Kerim’den Mesaj Var-20

Efkan Vural - Kur’an-ı Kerim’den Mesaj Var-20



Toplum bir milletin aynası gbidir. Toplum İyiyi, güzeli, çirkinive  kötü olan herşeyi yansıtır. Bunun için toplum iyi olmalıdır.

Toplum fertlerden oluşur. Toplumun iyi veya güzel olması fertlere bağlıdır. Fertlerin iyi yetişmesi gerekir. Fertlerin yetiştiği ortam ise ailedir. İyi fertlerden oluşan aile  güzel bir ailedir. İyi ailelerden oluşan toplumlar da güzel olur.

Doğruluk, dürüstlük, çalışkanlık, düzenli ve planlı olmak, mutluluk, hayata bağlılık, güven, huzur, iman, ibadet, helal, haram, iyilik yardım, kötülükten kaçmak, velhasıl  güzel olan herşey aile ortamında öğrenilir ve kalıcı hale gelir.

Ailede anne,baba ve diğer büyükler küçüklere iyi ve güzel olan şeyleri öğretirler. Onlara güzel ahlağı öğretmek ve kötü davranışlardan uzak durmanın yolları gösterilmelidir.

Aile bireylerine ibadetleri öğretmek anne ve babanın  önemli görevlerindendir. Namaz başta olmak üzere tüm ibadetleri aile üyelerine öğretmeliyiz. Özellikle namazı öğretmeliyiz. Çünkü namaz ibadeti dinin direğidir . Namazın önemi çok büyüktür.

Namaz kişiye düzenli ve planlı olmayı, temizlik alışkanlığını, doğru ve dürüst olmayı, güzel ahlaklı olmayı ve özellikle kötülüklerden uzak kalmayı sağlar.

İşte bunun için namazı ailemize ve  çocuklarımıza öğretmeliyiz.

Başta anne,baba ve tüm aile sabırla namaza devam etmelidir.

Yüce Allah’ın Kur’an-ı Kerim’deki mesajı şöyledir:
“Ailene namazı emret; kendin de ona sabırla devam et... ”
(Ta-Ha suresi,132.ayet)


Namazımızı kılalım, nefsimizi temizleyelim,  ahlağımızı güzellştirelim, takva sahibi olalım... Kötü davanışlardan uzak kalalım ki, kurtuluşa erebilelim...

Efkan VURAL
 
 
 
 

 

AVM’LER HASTA EDİYOR

AVM’LER HASTA EDİYOR  
     
Enfeksiyon Hastalıkları Derneği Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ceyhan, “AVM’de ne kadar uzun süre kalırsanız bir hastalık kapma olasılığınız o kadar fazla artar. AVM’ler vakit geçirilebilecek yerler değil, özellikle kış aylarında.” dedi.
 
Prof. Dr. Mehmet Ceyhan, bir alışveriş merkezinde (AVM) ne kadar uzun süre kalınırsa, hastalık kapma olasılığının o kadar arttığını belirterek, “O yüzden mümkün olduğu kadar işimizi bitirip çıkmamız lazım. AVM’ler vakit geçirilebilecek yerler değil, özellikle kış aylarında.” dedi.

AVM’LER SAĞLIK AÇISINDAN RİSKLİ BİR ALAN
 
Ceyhan, AA muhabirine yaptığı açıklamada, AVM’lerin kalabalık ve sirkülasyonu fazla olduğu için “sağlık açısından riskli alanlar” kategorisinde değerlendirilebileceğini söyledi.
 
Her hastalığın bulaştırma özelliği ve mesafesinin faklı olduğunu aktaran Ceylan,”AVM’nin üçüncü katında bulunan bir çocukta su çiçeği varsa eğer, zemin katında başka duyarlı bir kişiye o virüsü bulaştırabilir. Çünkü bunlar (virüsler) küçük damlacıklarla taşınıyor. Onun bir öksürüğüyle virüsler havada uzun süre asılı kalıyor ve sirkülasyon ile dolaşıyor. Bazı hastalıklar var ki daha büyük damlacıklarla taşınıyor. Bunlar çok uzak mesafeye gitmiyor, bir iki metre ancak gidebiliyor ve sonra yere doğru çöküyor. Siz hastayla bir metre mesafede durduğunuz zaman bulaşabilir ama en çok buluşma yolu, onlar öksürüyor ve bakteri bir yere konuyor, siz de gidip ellediğiniz zaman elinizi de ağzınıza burnunuza sürdüğünüz zaman bulaşıyor.” şeklinde konuştu.

VİRÜSLER GÖZDEN GİRİYOR
 
Ceyhan, AVM’lerde vakit geçiren kişilere hijyen açısından, şu önerilerde bulundu:
 
“Virüsler daha çok burun ve ağız yoluyla giriyor ama virüsler yüzde 50 oranında gözden giriyor. Dolayısıyla göze dokunduğunuzda da girebilir. O yüzden temel şey el temizliği. AVM’lere gittiğiniz zaman ne olursa olsun nereye dokunursanız elinizi temizlemeniz lazım. AVM’lerde dolaştığınız için sürekli elinizi de yıkayamazsınız. Bu sebeple insanların ceplerinde ya da çantalarında dezenfektan taşımalarını öneriyoruz. Böyle bir durumda hemen çıkarıp ellerini temizleyecekler.”
 
Ceyhan, “Bir AVM’de ne kadar uzun süre kalırsanız bir hastalık kapma olasılığınız o kadar fazla artar. O yüzden mümkün olduğu kadar işimizi bitirip çıkmamız lazım. AVM’ler vakit geçirilebilecek yerler değil, özellikle kış aylarında.” ifadelerini kullandı.

GRİP VİRÜSÜ AVM’LERDE ZATÜRREYE DÖNÜŞEBİLİR
 
Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Dr. Ahmet Cem Yardımcı da özellikle büyükşehirlerde bireylerin kışın en çok tercih ettiği mekanların başında AVM’lerin geldiğini, değişen yaşam tarzı ve alışkanlıklara paralel olarak sayıları hızla artan AVM’lerin kendine özgü hastalıkları da beraberinde getirdiğini söyledi.
 
Yardımcı, “Solunum yolu enfeksiyonlarının öncülerinden biri olan mevsimsel grip, sonbahar ve kış aylarında birçok insanı etkileyen halsizlik, yorgunluk ve ateşin eşlik ettiği influenza denilen virüsün neden olduğu bir enfeksiyon hastalığıdır. Hastalığı taşıyan kişilerin hapşırık ve öksürük gibi solunum salgılarının havada asılı kalmasıyla ortaya çıkan damlacıklarla hastalık yayılabilmektedir. Özellikle alışveriş merkezi gibi kalabalık yerlerde virüsün işi çok kolaydır. Hastalık basit üst solunum yolu enfeksiyonu bulgularından zatürreye kadar ilerleyebilmektedir. Yani grip virüsü AVM’lerde zatürreye dönüşebilir.” diye konuştu.

HIZLI TÜKETİM VE HİJYENSİZ ORTAM
 
Restoran katlarında masaların ortak kullanıldığını ve “hızlı tüketim” dolayısıyla hijyenin yeterince sağlanamadığını aktaran Yardımcı, konuşmasını şöyle sürdürdü:
 
“Kalabalığın artmasıyla birlikte restoranlarda da yoğunluk artmakta ve ortak kullanılan masalar bu hızlı tüketim sırasında uygun olarak temizlenememektedir. Bunun sonucunda gıda yoluyla bulaşabilen ve özellikle bulantı, kusma, karın ağrısı ve ishal gibi bulgularla ortaya çıkan sindirim sistemi enfeksiyonları ortaya çıkmaktadır. Bu sebeple kişiler kullanacakları yemek masalarını temizlemeden oturmamalıdır. Dezenfektan özellikli ıslak mendillerle masa temizliğinin sağlanması, temizliğinden şüphe edilen ortamlardan uzak durulması gerekmektedir.”

Kaynak: AA
 
http://www.islamveihsan.com/avmler-hasta-ediyor.html


 

29 Aralık 2017 Cuma

EŞSİZ SERMAYEMİZ: ÖMÜR


 GENEL TARİH : 29.12.2017 Diyanet Cuma Hutbesi 
EŞSİZ SERMAYEMİZ: ÖMÜR

Cumanız Mübarek Olsun

Aziz Müminler!

Yüce Rabbimiz, okuduğum âyet-i kerimede şöyle buyuruyor: “Allah, hanginizin daha iyi amel işlediğini ortaya koymak amacıyla sizi imtihan etmek için ölümü ve hayatı yaratandır. O, mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır.”1

Peygamber Efendimiz (s.a.s) de okuduğum hadis-i şerifte şöyle buyuruyor: “İki nimet vardır ki insanların çoğu bunları değerlendirme hususunda aldanmıştır: Sağlık ve boşa geçirilen vakit.”2

Kardeşlerim!

Bugünlerde yeni bir miladi yılın eşiğindeyiz. En değerli sermayemiz olan ömrümüzden bir yılı daha geride bırakmak üzereyiz. Yüce Rabbimiz, hepimize bereketli bir ömür nasip eylesin. Gelecek günlerimizi, geride bıraktığımız günlerden daha hayırlı kılsın.

 Kıymetli Kardeşlerim!

Yılları ister hicri, ister miladi diye adlandıralım. Günleri ister hicri ister miladi takvime göre hesaplayalım. Zamanın yegâne sahibi Yüce Rabbimizdir. Her bir ânımızı bizlere emanet olarak lütfeden O’dur. Ve Rabbimizin katında asıl önemli olan, zamanı nasıl geçirdiğimizdir. Sayılı nefeslerimizi ne uğrunda tükettiğimizdir. Ömür nimetini, yaratılış gayemize uygun değerlendirip değerlendirmediğimizdir.

 Kardeşlerim!

Rabbimizin dünya imtihanında bizler için takdir ettiği kısa zaman dilimine ömür diyoruz. Ömür, mamur edilmesi, ebedi kazanca dönüştürülmesi gereken hayatı ifade eder. Eğer fani dünya hayatı, Allah’a iman ve salih amellerle donatılmışsa mamur edilmiş demektir. Eğer bu kısacık hayat, emanet ve sorumluluk bilinciyle Allah’ın razı olacağı şekilde yaşanmışsa bereketlenmiş demektir.

 Aziz Kardeşlerim!

Yüce Rabbimiz, ömrümüzü daha anlamlı ve bereketli kılabilmemiz için fırsatlar sunar her birimize. Zamanın hızla geçişini haber veren her yeni yılın başlangıcı da bu fırsatlardan biridir. Bu fırsat, hayata adeta yeni bir başlangıç yapmamız ve tertemiz bir sayfa daha açmamız içindir. Bir yıla yönelik yeni niyetler ve yüce idealler belirlememiz, hayırlı planlar yapmamız içindir. Bu fırsat, kendimizi hesaba çekmemiz, hatalarımızı gözden geçirip düzeltmemiz ve günahlarımıza tövbe etmemiz içindir.
Kardeşlerim!

 Öyleyse ömrümüzden bir seneye daha veda ederken hep birlikte kendimize şu soruları yöneltelim: Yerde ve gökte bulunan varlıklar, kendi lisanlarıyla Yüce Allah’ı tesbih ederken biz O’na ne kadar yakın olabildik? “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?”3 sualine karşı Allah’a verdiğimiz söze ne kadar sadık kalabildik? O’nun emirlerini ne kadar tutabildik? Yasaklarından ne kadar sakınabildik? Bu yıl boyunca sevap hanemize hangi hayırları, hangi iyilik ve güzellikleri kaydedebildik? Elimizi, dilimizi, gözümüzü, kulağımızı, zihnimizi, gönlümüzü haram ve günahlardan ne kadar koruyabildik? İki günü birbirine denk olanın zararda olduğu şu hayatta acaba kaç günümüzü diğerinden daha verimli kılabildik? Kaç günümüzü ebedi kazanca dönüştürebildik? Anne ve babamıza, eş ve evladımıza, akraba ve komşularımıza karşı vazifelerimizi ne kadar yerine getirebildik? İhtiyaç sahiplerinin derdiyle ne kadar dertlenebildik? Dünyanın neresinde olursa olsun mağdur ve mazlum kardeşlerimizin acısını dindirmek için neler yapabildik?

Kardeşlerim!

Bütün bu soruların cevabını vermemiz gereken saatleri, inancımızda, kültür ve geleneğimizde olmayan bir takım yanlış davranışlarla israf etmek bizlere yakışmaz. Piyango ve şans oyunlarına umut bağlayarak alın teri dökmeden, emek harcamadan kazanmaya çalışmak, dinimizin helal kazanç duyarlılığıyla bağdaşmaz. Alkollü içkilerle sağlığı heba etmek, sınırsız ve uygunsuz eğlencelerle vakti öldürmek, müminde bulunması gereken emanet bilinciyle asla uyuşmaz. Zira Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in ifade ettiği gibi mümin, hastalığa yakalanmadan önce sağlığının kıymetini bilmelidir. Meşguliyete düşmeden önce boş zamanını faydalı işlerle geçirmelidir. İhtiyarlık gelip çatmadan önce gençliğini hayırlı amellerle değerlendirmelidir. Darlığa ve yokluğa maruz kalmadan önce varlığını ve imkânlarını dünya ve ahiret saadetine vesile kılabilmelidir.4

 Kardeşlerim!

Yılın bu son Cuma vaktinde Yüce Rabbimizden niyazımız odur ki; bahşettiği iman nimetini son nefesimize kadar taşıyabilmeyi bizlere lütfeylesin. Günlerimizi, aylarımızı, yıllarımızı salih amellerle bereketli kılsın. Bizleri iyi olan ve iyi işler yapan, kötüden uzak duran ve kötülüğe engel olan kullarından eylesin. Cennetini kazandıracak işleri yapabilme, cehenneme götürecek davranışlardan kaçınabilme konusunda bizlerden yardımını esirgemesin.

                                                            1 Mülk, 67/2. 2 Buhâri, Rikâk, 1. 3 A’râf, 7/172. 4 Hâkim, el-Müstedrek, IV, 341.
 

Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

http://www2.diyanet.gov.tr/DinHizmetleriGenelMudurlugu/Sayfalar/HutbelerListesi.aspx




İNFAKTAKİ BEREKET

İNFAKTAKİ BEREKET  
     
Hz. Ali Efendimiz’in daha evden içeri adımını atmadan bereketini gördüğü infakı…

Bir gün sâilin biri Hz. Ali’nin (r.a.) önünde durup bir şeyler istedi. Hz. Ali (r.a.), oğlu Hasan veya Hüseyin’e (r.a.):

“−Annene git, kendisine bıraktığım altı dirhemden birini al getir” dedi. Oğlu gitti, sonra geri döndü ve:

“−Annem o altı dirhemi un almak için ayırdığını söyledi” dedi. Hz. Ali (r.a.):

“−Bir kul, Allah’ın katındakine kendi elindekinden daha fazla güvenmedikçe îmânı kâmil olmaz! Git, ona söyle, altı dirhemin tamamını göndersin” dedi.

Hz. Hasan veya Hüseyin (r.a.) gidip altı dirhemi getirdi ve babasına teslim etti. O da bunları sâile verdi. Hz. Ali (r.a.) daha evden içeri adımını atmamıştı ki devesini satmak isteyen bir adam yanına geldi. Hz. Ali (r.a.):

“−Deveni kaça satıyorsun?” diye sordu.

“−Yüz kırk dirheme”

“−Parasını bir müddet sonra vermek üzere onu kapıya bağla!” Adam deveyi bağlayıp gitti. Derken başka bir zât çıkageldi ve:

“−Bu deve kimin?” diye sordu. Hz. Ali (r.a.):

“−Benim” dedi.

“−Onu satıyor musun?”

“−Evet”

“−Kaça?”

“−İki yüz dirheme.”

“−Peki, aldım gitti.”

Adam iki yüz dirhemi verdi, deveyi aldı. Hz. Ali (r.a.), deveyi satın aldığı zâta yüz kırk dirhemi verdi, arta kalan altmış dirhemi de Hz. Fâtıma’ya getirip teslim etti. Fâtıma (r.a.):

“−Bu nedir?” diye sordu.

“−Bu, Allah Teâlâ’nın: «Her kim bir hasene ile gelirse ona o yaptığı iyiliğin on katı vardır»[1] buyurarak peygamberi vâsıtasıyla bize vaad ettiği mükâfâttır” dedi.

(Ali el-Müttakî, VI, 572-573/16976)

[1] En’âm, 160.

Kaynak: Dr. Murat Kaya, Hz. Ali’den 111 Hayat Ölçüsü, Erkam Yayınları

http://www.islamveihsan.com/infaktaki-bereket.html


 

VASIL-I İLALLAH OLABİLMENİN SIRRI

VASIL-I İLALLAH OLABİLMENİN SIRRI  
     

İnce ruhlu zarîf mü’minler, Resûlullâh’ın hakîkatine yaklaşabilmek için O’nun rû­hâniyeti etrâfında pervâne olup yolunda fânî olmayı, dünyânın en büyük nîmeti sayarak ilâhî lezzetlere gark olmuşlardır.

Vâsıl-ı ilallâh olabil­menin sırrı, Allâh’ın kitâbına ve Varlık Nûru’nun sünnet-i seniyyesine, yâni yüksek ahlâk ve davranışlarına hulûs-i kalb ile yakınlaşabilmek, Allâh ve Resûlü’nün sevdiklerine mu­habbet, zıtlarına da nefret beslemektir.

Her ikisinin arasındaki fark, a’lâ-yı illiyyîn ve esfel-i sâfi­lîn arasındaki kadar sonsuzdur.

Allâh Resûlü’nün hissiyâtından istifâde edebilmenin temel sâikı, O’na muhabbet ve O’nun zıddına nefrettir.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hz. Muhammed Mustafa 2, Erkam Yayınları

http://www.islamveihsan.com/vasil-i-ilallah-olabilmenin-sirri.html


 

ÖMRÜMÜZ TÜKENİYOR YETİŞİN!

ÖMRÜMÜZ TÜKENİYOR YETİŞİN!  
     
Aralık ayıyla birlikte, ömür nasibimizden bir yılı daha bitirmek üzereyiz. Küçükler, Allah ömür verirse, bir yaş daha büyüyecek; biz büyükler, yaşlanmaya bir adım daha yaklaşacağız. Yeni bir yılı, kimi insan müjde sayarken, kimileri ise bir ürperti sebebi olarak görür.

Zaman, küçük bir çocuğun elini köpürtüp etrafa üfleyerek şişirdiği baloncukların havada uçup sönmesinden daha hızlı eriyip gitmekte… Daha dün annemizin küçük kızıydık. Bugün anneyiz; yarın bir bakmışız, nine oluvermişiz.

Eskiden bu tür yakıştırmalara güler geçerdim. Şimdi ise yıllar bir ay hızında, aylar ise bir gün hızında bitiyor. Hâlbuki her gün ruhumuzun sokaklarında bir tellâl bağırıyor:

“-Yetişin ey ahalî! Ömür denen vefâsız arkadaş, arkasını dönüp kaçıyor!” diye…

Her yeni yılı veya yaşı kutlayanlar, geçen yıllarına dönüp gözyaşı döküyor mu?

Her gelecek yılın hesabını yapıyoruz ya geçen yılımızın muhâsebesini yapıyor muyuz?

Akıllı tâcirler, her geçen yılın kâr veya zarar bilançosunu hazırlayıp gelecek yıla yeni bir plânla girerken ya biz kulluğumuzun kâr-zarar bilançosu olan muhâsebemizi hiç yaptık mı?

Yoksa ufak tefek amellerimizle, ebedî cenneti kazanmış olduğumuzu mu zannediyoruz?

Bu dünyada ücretini ödemeden bir ev alamıyoruz, ücretsiz pazardan istediklerimizi çantamıza dolduramıyoruz. Vize ücreti ödemeden bir ülkeye ayak basamazken ebedî cennet hayatımızın bu kadar ucuz olacağı düşüncesi, bize şeytanın vesvesesinden başka nedir ki?

Hasan Basrî -rahmetullâhi aleyh- ise müslümanın hangi duygu derinliği içinde bulunması gerektiğini şöyle anlatıyor:

“Mü’min, Aziz ve Celîl olan Allâh’ın buyurduğu şeyin, tam da buyurduğu gibi olduğunu bilendir. Mü’min insanların amelce en iyisi, korku olarak en şiddetlisidir. Malından dağ kadarını infak etse bile, neticesini gözle görmeden o işten emin olmaz. İyilik ve kulluğu arttıkça da, Allah’tan ayrı kalma korkusu artar. «Kurtulamıyorum, kurtulamıyorum!» der.” (Ebû Nuaym, el-Hilye)

Bugün gidişât, maalesef akıllı bir tâcirin gidişâtı gibi değil! Bir taraftan elimizdeki en önemli ömür nîmeti, su gibi akıp gidiyor, biz de bir taraftan Allâh’ın ihsan ettiği diğer nîmetleri sefihçe har vurup harman savuruyoruz.

Üzerimizdeki her nîmetin hesabı var. Haramın cezası, helâlin hesabı… Önce kendimizi ciddi bir muhasebeden geçirmeli, sonra da çevremizi uyarma vazifemizi yerine getirmeliyiz. Çünkü Rabbimiz, emr-i bi’l-mâruf vazifesi ile hepimizi birbirimize zimmetlemiş. Sadece kendimizin iyi olması yetmiyor. Etrafımızın iyi oluşundan da sorumluyuz.

Dünya avucumuzun içinde… Bir tıkla her şeye ulaşıyor, her şeyi soruyor, her şeyi görüyoruz. Ama ibret alanlarımız çok az…

Zaman israfı, mal israfı, insan israfı vs her türlü israfın haddi-hesabı yok!

Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh- geliyor aklıma… Bir gün oğlu Âsım’ın yanına giriyor. Âsım, o esnada et yiyormuş. Hazret-i Ömer, “Bu ne?” diye sorunca, o da:

“Canımız çok istedi!” diye cevap veriyor. Ömer -radıyallhu anh-:

“-Bir şeyi çok istediğinde, her zaman onu yer misin? Bir kişiye arzu ettiği şeyi yemesi, israf olarak yeter.” buyuruyor.

Hazret-i Ömer, bugün bizleri görseydi, acaba ne derdi?

Bugün evlerinin kıblesinden habersiz bir gençlik var!

Annesi moda olan kıyafetin peşinde koşarken unutmuş onu, dünyanın girdaplarında…

İşi-gücü para kazanıp onunla huzurun yakalanacağını düşünen babaların ihmal ettiği, kadın ile erkek cinsi arasında kimlik bunalımı yaşayan delikanlılar var, toplumun görmezden geldiği…

Bir zamanlar, “Hevesini alsın, farz olunca yapar!” deyip her türlü rezil giysilerle büyümüş, şimdi ise İmam-Hatib sıralarına bırakılıp vicdânen rahatlamış annelerin, başı örtülü, altı taytlı, alnı secdeye değmeyen, sokaklarda sigara içip gezen genç kızları var.

Neden mi?

Ömür sermayesini hunharca harcayan, gelecek hesabı yaptığı kadar geçmişini muhâsebe etmeyen, “Dünyaya bir daha mı geleceğim? Tadını çıkarayım!” mantığıyla âhireti unutan, evlat nimetinden hesaba çekileceğini unutanlar yüzünden…

Rabbimiz, Kur’ân-ı Kerîm’de:

“Dünya hayatı sizi aldatmasın ve aldatıcı (şeytan), Allâh’ın affı ile sizi kandırmasın!” buyuruyor. (el-Fâtır, 5)

Bu dünyaya niçin geldiğimizi unutmayalım, dostlar! Geçen yılımızı tevbe ve istiğfarla yıkayalım, öyle teslim edelim Kirâmen Kâtibîn meleklerimize…

Yeni gelen yılımız için; niyet edelim kul olmaya, niyet edelim ömür nimetini ve sahip olduğumuz diğer nîmetleri Allâh’a adamaya..

Niyet edelim, bir ebeveyn olarak, bir müslüman olarak “emr-i bi’l-mâruf nehy-i ani’l-münker” vazifemizi yapmaya!

Rabbimiz, eksiklerimizi tamamlasın. Hatalarımızı setretsin. Seyyiâtımızı, hasenâta tebdil eylesin. Bizi umduklarımıza nâil, korktuklarımızdan emin eylesin. Dünyamızı güzel, ahretimizi ondan daha güzel kılsın. Bizi, râzı olduğu amellere muvaffak eylesin. Sâlih ve sâdıkların meclisinde hemdem eyleyip rûhumuzu Müslümanlar olarak alsın. Bizi, kendisine nîmet verdiği nebîler, sıddîklar, şehidler ve sâkih kulları ile haşreylesin. Âmin.

Kaynak: Halime Demireşik, Şebnem Dergisi, 154. Sayı

http://www.islamveihsan.com/omrumuz-tukeniyor-yetisin.html


 

28 Aralık 2017 Perşembe

Efkan Vural - KİTAP: İçimdeki Bitmeyen Özlem-5

Efkan Vural - KİTAP: İçimdeki Bitmeyen Özlem-5

Celal ÇELİK’in yazdığı ”İçimdeki Bitmeyen Özlem” adlı kitabı tanıtmak üzere kaleme aldığım bu yazı dizisini tamamlamak istiyorum.
 
Kitabından bir arı misali aşağıdaki yazıları süzerek sizlerin dikkatine sunmayı uygun buluyorum.
 
Kitabın genelinden hareketle Sevgili Celal ÇELİK’in düşünce,yorum ve anlayışını kendi dili ile şu şekilde özetlemek istiyorum:
 
Engelli olmak bana Allah’ın hediyesidir.
 
Büyüdükçe anladım ki, insanı değerli yapan şey köylü olması veya oturduğu ev değil, ahlakının güzelliği olmasıdır.
 
İstanbul dünyanın en güzel şehriydi. Çünkü içinde  O (sevgili) vardı.
 
Yürürken balkonlardaki insanların bakışlarından çok utanırdım ama, daha bunun bir hastalık bile olduğunu bilmiyordum.
 
Babamdan, işe kendim arabayla gitmeyi rica ettim. Bir kaç hafta işe arabayla gidip gelmeme izin vermişti. Güya arkadaşlarıma bakın bende araba kullanıyorum. Bana özürlü demeyin mesajı veriyordum.
 
Dünyadaki imtihanımız nefislerimizle mücadele ederek ibadet etmektir.
 
Dinle ey nefsim! Allah insanlara akıl denen cıhazı kendisini bulmamız için vermiştir.
 
Allah bizi seviyor ki, portakalı da elma gibi yaratmamış,dilim dilim ambalajlamış ki, kabuğunu soyunca üstümüzü batırmayalım...
 
Özlem duymayan aşık olamaz. Aşık olmayansa Allah’a aşık olamaz. Yaşadığım aşk Allah’ın hidayet vermesiyle ilahi aşka yükseldi.
 
Siz yeter ki, bir adım atın. Göreceksiniz ki, Allah size yolları açmış.
 
Çok mutlu olduğumda şımarmadım ve mutsuz olduğumda ümitsizliğe düşmedim.
 
Rabbım bana bu hastalığı vermiş ki, her namazımda şifa için dua ediyorum. Çünkü acizliğimizi,fakirliğimizi,güçsüzlüğümüzü itiraf ederek Yüce dergaha el açıyoruz.
 
Allah beni seviyor ki, dua ettiriyor.
 
Annelere şefkati veren  kuluna hastalık verdiğinde, kulu güzelce sabreder ve şükrederse rahmeti coşar ve dualarını geri çevirmez.
 
Ben bebeği engelli olacak diye kürtaş yaptıranlara çok üzülüyorum.O bebeğin nasıl bir insan olacağını asla bilemeyiz. Allah’ın takdirine rıza göstermeliyiz.
 
Şüphesiz her insan son nefese kadar farklı bir şekilde denenmektedir. Bu imtihanın en zor sorularından birisi de engelli olmaktır, çocuğunun engelli olmasıdır, engelli kişinin yakını,komşusu olmaktır. Evet bu sabır işidir.
 
Engelliler diğer insanlara şükretmeyi hatırlatır.
 
Engellilerin duası makbuldur.
 
Bu canım “Friedreich Ataksisi” (FA) hastalığım, hem nimetim hem de şifamdır.
 
Hastalıklar sihhatın kıymetini anlamamızı sağlar.
 
Siz ayaklarınızı kullanıp yürüyorsunuz, ben tekerlekli sandalyemi kullanarak. Ama sonuçta aynı yere gidebiliyoruz. Bizlerin sağlıklı insanlardan tek farkı, bazı şeyleri yavaş yapmamızdır.
 
Bizim insanlardan tek bir beklentimiz var:Normal biri gibi davranılmak...
 
Kanuni Sultan Süleyman son zamanlarında çok hastaymış. Zor nefes alır verirmiş. “Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi, olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.” Demiş. Bunun üzerine söz olamaz.
 
Fakat imtihan bitmedi. Zaten dünya hayatındaki imtihanımızın paydos zili ölümdür.
 
Normalde kıl dönmesi oluştuğunda hastalar çok sancılar çekiyorlarmış, ama çok şükür ağrılar beni bunaltmamıştı. Bakalım bu hayatta başıma daha neler gelecek. Kimseye etmem şikayet, ağlarım halime...
 
Kitap okumak,zikir,dua,namaz,sohbet dinlemek, güzel müzik dinlemek vs. manevi gıdalardır.
 
Bu kitap ta, inşallah okuyanların ruhuna  gıda, olması için yazılmıştır.
 
ATM para çekme makinesidir. Engelli ise sevap çekme makinesidir.
 
Her namazımdan sonra, Allahım bu kitabın basılmasını, çok okunmasını nasip et, ve hayırlara vesile eyle, diye sürekli dua ettim.
 
Evet engelli insanlar kötülük yapmaz, yapamaz. Kalbinde sevgi,şefkat,merhamet vardır,saftır,temizdir. İnşallah cennete yakındır. Yani kalbi sakat değildir.
 
Çevremdeki insanlar, görüneni görürken, ben görünenin aslında bir oyundan ibaret olduğunu , esas gerçeğin görünenin  ardında saklı olduğunu anlamıştım. Bunu insanlara anlatmak istiyordum.
 
Ben annemin ilk çocuğuyum.1993’te ilk rahatsızlandığım zamanlar annem çok üzüldü, çok ağladı.
 
Annem ve babam sakat bir evlada sadece sabırla değil, aşk ve sevgiyle kenetlendiler...
 
Babacığım hayatı boyunca hep sabretti ve hastalığımın teşhisi koyulup asla tedavisi yok, yatalak durumuna kadar ilerleyecek denildiğinde 1993’te bir söz verdi. Allah’a verdiği sözü tuttu;engelli evladına sonuna kadar bakma sözünü tuttu.
 
Benim bu kitabı yazarken duam şuydu:
 
Ey gökleri ve yeri yaratan Yüceler yücesi, güzeller güzeli Rabbim! Güzel ve fadalı bir kitap yazmam için bana yardım eyle. Canımı seve seve vereceğim vatanımın gençlerinin imanlı gençler  olarak yetişmesini nasip et.
 
Allah’ım sen biliyorsun ki benim bu kitaptan hiç bir maddi beklentim yok. Senin yardımınla senin rızanı kazanmak için yazıyorum.
 
Bu kitap’ta hayatımın kısa dönüm noktalarından bahsettim. Bir çok ayrıntı ve olayı anlatarak sizi sıkmak istemedim.
 
Blog sayfamızı internetten kolayca bulup inceleyebilirsiniz. Google’a “celalin penceresinden” yazdığınızda çıkan ilk sayfadır.
 
2003’te Allah’ın izniyle nefse darbe yaptım. Kalbimin iktidarını ele geçirdim. Fakat nefis şeytan beni gaflete düşürtüp tekrar bir darbe yapıp kalbimi ele geçirmek için namaza devam ediyorum ve sürekli Peygamberimiz  Hz. Muhammed (s.a.v.)’in duasını tekrarlıyorum.
 
“Allah’ım göz açıp kapayıncaya kadar bile olsa nefis ve şeytanla beni başbaşa bırakma!”
 
Bugüne kadar pek çok arkadaşımın, komşumun ve akrabamın benim üzerimde çok hakları var.
 
Allah sizlerden razı olsun ve Allah bana yaptığınız her bir iyilik ve yardımları,  binlerce katı ile sevap olarak defterinize yazsın İnşallah...
 
Benim hakkım herkese helal olsun...
 
Sizlerde haklarınızı helal ediniz...
 
Celal ÇELİK/ Ankara-Sincan-Fatih 24 Şubat 2017
 
 
Evet, Celal ÇELİK’in yazdığı ”İçimdeki Bitmeyen Özlem” adlı kitabı için özün özü olacak şu tespitlerle yazıyı sonlandırmak istiyorum.
 
Bu kitap, hayatın anlamı, Celalin hayatı,engellilerin hayatı ve hepimizin hayatı.
 
Bu kitap, gözümüzü ve gönlümüzü açıp,karanlık hayatımızı aydınlatmaktadır.
 
Bu kitap, görünen şeylerin arkasında başka gerçeklerin var olduğunu göstermiştir.
 
Bu kitap bize,her şeye rağmen yaşamanın çok güzel olduğunu anlatmaktadır.
 
Bu kitap,bizleri kurtaracak imanı kazanmak ve bunu kaybetmemek için yolumuzu  aydınlatmaktadır.
 
Bu kitap maddi aşkın manevi aşka dönüş serüvenini anlatmaktadır.
 
Bu kitap, gerçek aşkın İlahi aşk olduğunu yani Allah aşkı olduğunu  anlatır.
 
Bu kitap’ta aşk var,sevgi var,dostluk var, güven var,hayata bağlanma var, tevakkül var,çok çalışma var, işini en güzel biçimde yapmak var, ümit var, hayata bakış var, barış var, huzur  var...
 
Var, var, var... Çok güzel şeyler var!
 
Kitap elinizde yoksa....acele ediniz....
 
Efkan VURAL
 
 
NOT:
 
Merak edenler olursa kitabı Hepsiburada dan sipariş edebilirsiniz
 
 
 
 
 

AHİRET HAYATINA AÇILAN KAPI

AHİRET HAYATINA AÇILAN KAPI  
     
Ölüm, âhiret yurduna inananlar için, bir son değil; bilakis yeni bir başlangıç, bir nevî sılaya dönüştür. Ve ölüm bu minvalde, âhiret hayatına açılan bir “kapı” mesabesindedir. Bu yazımızda, o kapıdan geçiş ânını, o kapıda yaşananları, dünya hayatını geride bırakarak âhiret hayatına başlayacağımız ânı tefekkür edelim istedik.

“Her nefsin muhakkak tadacağı ölüm”[1] hakkında, Rabbimiz şöyle buyurmuştur:

“Ölüm sarhoşluğu (sekerâtı, baygınlığı) gerçekten gelir de, «İşte (ey insan) bu, senin öteden beri kaçtığın şeydir!» denir.” (Kâf, 19)

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ölüm ânı ile ilgili olarak şöyle buyurmuştur:

“Şüphesiz kul, ölüm acısını ve ölüm sarhoşluğunu iliklerine kadar hisseder. Vücut âzâları birbiriyle selâmlaşarak, biri diğerine, «Allah’ın selâmı (rahmeti) senin üzerine olsun; sen beni, ben de seni kıyamete kadar terk ediyoruz.» der.”[2]

Ömrümüzün en son ve en zor hâlidir sekerât (baygınlık) hâli… Nitekim Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- can emanetini sahibine teslim ediş ânındaki bu hâlin çile ve sıkıntıları için Allah Teâlâ’ya şöyle duâ etmiştir:

“-Yâ Rabbi, bana ölüm sekerâtını kolaylaştır.”[3]

“Allâh’ım! Rûhu sinir aralarından, damarlardan ve parmak uçlarından çekip alan Sensin. Allâh’ım! Ölüme karşı bana yardım et ve onu bana kolaylaştır.”[4]

ÖLÜM ANI

İmam Gazâlî Hazretleri, ölüm ânı ile ilgili olarak şöyle demiştir:

“-Şunu iyi bil ki, miskin ve zavallı olan bu kulun önünde, can çekişmenin dışında, karşılaşacağı keder, korku ve azaptan başka hiçbir şey olmasaydı bile sadece rûhunun çıkış ânındaki sancılar, onun hayatını zehir etmeye, neşesini kaçırmaya, onu gafletten uzaklaştırmaya yeterdi. Bu, insanın üzerinde uzun uzun düşünüp çare araması ve en büyük hazırlığı yapması gereken bir hâldir. Özellikle bu hâl, insanın (bilgisi ve yetkisi dışında) her nefes önüne çıkabilecek bir iş olunca, durum daha nâzik olmaktadır.

Hayret etmemek elde değil! Eğer insan bir eğlence yerinde zevk ü safa içerisinde eğlenirken bir asker gelip kendisine üç-beş sopa vursa, hayatı zehir olur, ağzının tadı kaçar, zevki kalmaz. Aynı insan, her nefes alıp verişinde ölüm meleğinin her an canını alması tehlikesiyle karşı karşıya iken bundan gâfildir. Bunun tek sebebi, cehalet ve içinde bulunduğu hayat ile aldanıştır.

Şunu da iyi bil ki, ölüm sancılarının verdiği acıyı, onu tadandan başkası bilemez. Ölüm sancılarını tatmayanlar ise, onu çektiği diğer acılara kıyas ederek ya da insanların son nefeslerini verirken geçirdikleri hâllere bakarak anlamaya çalışırlar.”[5]

Sevgililer Sevgilisi Efendimize, ölüm ve şiddeti sorulduğunda şöyle cevap vermiştir:

“-Ölümün en hafifi, yünün içinde bulunan pıtrağa benzer. Hiç pıtrak, yünsüz çıkar mı? Elbette ki onunla beraber yün de gelir.”[6]

Hazret-i İsâ -aleyhisselâm- ashâbına şöyle demiştir:

“-Ey havâriler! Allâh’a duâ edin de şu ölüm sancılarını bana hafifletsin. Ben ölümden öyle korktum ki, korkum beni ölümden ölüme sürükledi.”

BU BAĞRIŞMALAR NİYE?

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ile Azrâil -aleyhisselâm- arasında geçen şu konuşmada da mü’minler için türlü ibretler vardır:

“Hazret-i Ali -radıyallâhu anh- anlatıyor: Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ölüm döşeğinde yatmakta olan ensârdan bir adamın başucunda ölüm meleğini gördü. Ona:

“-Ashabıma karşı yumuşak davran; zira o mü’mindir.” dedi. Ölüm meleği:

“-Ey Muhammed! Sana müjdeler olsun. Ben bütün mü’minlere yumuşak davranırım. Allâh’a yeminle söylüyorum ki, ben bir insanın rûhunu alırım. Birinin rûhunu alıp da onun âilesinden biri, bağırıp çağırdığı ve kendini yerden yere vurduğu zaman şöyle derim:

«-Bu bağrışmalar niye? Vallâhi biz ona ne zulmettik, ne de ecelini ileri ya da geri aldık. Onun rûhunu almakla da hata etmiş değiliz. Eğer Allâh’ın işine rızâ gösterirseniz karşılığında sevabını alırsınız. Yok, râzı olmaz da öfkelenir, kendinizi âdeta parçalarcasına bağırıp çağırırsanız, bu yaptığınızdan dolayı günah kazanırsınız. Biz şimdilik size bir sıkıntı verecek değiliz. Ama sizden de bir alacağımız var, onu almak için geri döneceğiz. O zaman Allah Teâlâ’nın yasakladıklarından sakının ve emirlerini yerine getirin.

Evlerde oturanlar olsun çadırlarda yaşayanlar olsun; karada veya denizde nerede bulunuyorlarsa bulunsunlar, ben herkesin yüzünü günde en az beş defa sıvazlarım. Onların büyüğünü, küçüğünü, hülâsâ hepsinin kim olduğunu kendilerinden daha iyi bilirim.

Ey Muhammed! Allâh’a yemin ederim ki, şayet ben bir sivrisineğin canını almayı istesem, Allah Teâlâ onun canını almamı emretmedikçe hiçbir şey yapamam.”[7]

MÜSLÜMAN OLARAK CAN VERMEK

Kuşeyrî Risalesi’nde şöyle bir kıssa geçmektedir. Dostlarından biri sefere çıkacağı zaman Süfyân-ı Sevrî’ye gelip:

“-Bizden istediğiniz bir iş ve hizmet var mı?” diye sorduklarında:

“-Eğer ölümü bulursan benim için satın al (ölüp sevgilime kavuşmayı özledim)!” derdi. Sevrî’nin vefatı yaklaşınca:

“-Biz ölümü temenni ediyorduk, fakat o şiddetli ve zor bir şeymiş!” demiştir.

Hâk Teâlâ Hazretleri, Âl-i İmrân Sûresi’nin 102. âyetinde, son nefesi müslüman olarak vermenin ne kadar önemli olduğunu bizlere bildirmiştir:

“Ey îman edenler! Allah’tan, O’na yaraşır şekilde korkun ve ancak müslümanlar olarak can verin.”

Bu sebepledir ki, ölümü yaklaşan kişiye müslümanlığın ve Allâh’a îmanın tam bir göstergesi olan “Kelime-i Şehâdet” ve “Kelime-i Tevhid” telkin edilir. Fakat bunda herhangi bir zorlama yapılmaz.
Nitekim Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“Ölmek üzere olanlarınıza «Lâ ilâhe illallâh» demeyi telkin ediniz.”[8] buyurmuşlardır.

Allah dostları buyurmuşlardır ki:

“-Kişi hayatını sürdürürken kalp neyi söylerse, son nefeste de dil onu söyler. Hâsılı can bedende iken kalbimize sıkça Allah Teâlâ’nın esmâsını, Kelime-i Tevhid’i ve Kelime-i Şehâdeti söyletmek gerektir… Kalp Allah derse, dil Allah der. Kalp Kelime-i Tevhid’i söylerse, dil de son nefesinde onu söyler… Son nefeste Kelime-i Tevhid’i söylemek, umulur ki kişinin âhiret yurduna îmanlı göçmesine vesîle olur.

Rabbimiz, cümlemize er ya da geç geçeceğimiz o kapıdan hayırlı ve kolay bir şekilde geçmeyi nasip eylesin. Âmin!

DİPNOTLAR
[1] Bkz: Âl-i İmrân, 185; el-Enbiyâ, 35; el-Ankebut, 57.
[2] Müttakî-i Hindî, Kenzü’l-Ummâl, nr. 42183; Süyûtî, Şerhu’s-Sudûr, s: 66.
[3] Tirmîzî, Cenâiz, 8; İbn-i Mâce, Cenâiz, 64; Hâkim, el-Müstedrek, 2/465. Bkz. Buhârî, Rikâk, 41.
[4] Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliyâ, 5/186; Kenzü’l-Ummal, nr. 3768
[5] İmâm-ı Gazâlî, Âhiret Hayatı, Semerkand, sh. 59-60.
[6] Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliyâ, 5/186.
[7] Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, 2/325-326; Kurtubî, el-Câmi li-Ahkâmi’l-Kur’ân, 14/92; İbn Kesîr, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm, 6/361; Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr, nr.4188; Ali el-Müttakî, Kenzü’l-Ummâl, nr.42810.
[8] Müslim, Cenâiz, 1; bkz: Ebû Dâvud, Cenâiz, 16; Tirmîzî, Cenâiz, 7.

Kaynak: Merve Güleç, Şebnem Dergisi, 154. Sayı

http://www.islamveihsan.com/ahiret-hayatina-acilan-kapi.html


 

O YANGINA ŞÜKÜRLER OLSUN...

O YANGINA ŞÜKÜRLER OLSUN

Soğuk bir kış sabahı sahildeki küçük bir köyden bir balıkçı ekibi denize açıldı. Öğleden sonra büyük bir fırtınakoptu.

Gece olduğunda balıkçı teknelerinden hiçbiri limana dönememişti. Bütün gece boyunca eşler, anneler, çocuklar ellerini açıp dua ederek kıyıda beklediler....


Bu esnada bekleyenlerden birinin sahildeki evinde yangın çıktı. Hiçbir şeyi kurtarmak mümkün olmadı.

Gün ışırken, herkes balıkçı teknelerinin hepsinin limana döndüğünü gördü.

Yangında evi kül olan kadın kocasına sarılarak; “Evimiz yangında kül oldu” diye ağladı.

Adam ise “O yangına şükürler olsun” dedi.

Gecenin zifiri karanlığında, o müthiş fırtınada, dağ gibi dalgalar arasında, yanan kulübenin ışığı sayesinde bütün tekneler, yollarını bulup sağ salim dönebilmişlerdi.

- Alıntıdır

**************

"Olur ki, bir şey sizin için hayırlı iken, siz onu hoş görmezsiniz. Yine olur ki, bir şey sizin için kötü iken, siz onu seversiniz. Gerçeği (hayırlı ve doğru olanı) Allah bilir, siz bilemezsiniz."
(Bakara suresi, 216)



 

27 Aralık 2017 Çarşamba

Efkan Vural - KİTAP: İçimdeki Bitmeyen Özlem-4

Efkan Vural - KİTAP: İçimdeki Bitmeyen Özlem-4

Celal ÇELİK’in yazdığı kitabı sizlere tanıtmaya devam etmek istiyorum.
 
Kitabından bir arı misali aşağıdaki yazıları süzmeye çalıştım.
 
Celal, 2012 Eylül ayında Konya – Ereğli’den Ankaraya döner. Sürekli yatakta oturduğu için, kıl dönmesi rahatsızlığı yaşadığını söyler. Çok fazla ağrıları yüzünden babası Celal’ı Hastaneye götürür. Muayene olur, hastaneye yatırılır. Kıl dönmesi yüzünden ameliyata alınır. 20 gün sırt üstü yatarak tedavisini evde sürdürür. Günde bir iki saat yatakta oturabiliyordu. Dikişler açıldı. Celal zor günler geçirdi. İyileşme süresi uzadı.
 
Celal’i muayene etmek üzere bir gün aile hekimi eve gelir. Doktorun evlerine gelmesi ve onlarla ilgilenmesi Celal’i çok sevindirir. Celal, aile hekimi - bizim de aile hekimimiz olan- değerli insan Dr.Gülcan ALAŞAHİN’den övgüyle bahseder.
 
Celal,Kur’an meali okuyarak ilahi aşkının başladığını söyler. Kur’an mealini okumakla Celal gözlüğünü değiştirdiğini, Kur’an gözlüğünü takmaya başladığını söyler. Artık herşeye Kur’an gözlüğü ile baktığını, her an Allah ile olduğunu ve onunla konuştuğunu düşünerek,hayatından haz aldığını dile getirir.
 
Celal,yazdığı hayat öyküsünü bir kitap olarak basılması için bir yayın evine gönderir. Yayın evinden olumsuz cevap alır. Celal'le beraber  görüşüp kitabın internet ortamında basılabileceği kararına vardık.
 
Celal, yaklaşık 400 sayfalık hayat hikayesini  bir kitap olarak “İçimdeki Bitmeyen Özlem” adıyla internet ortamında yayınladığını anlatır. Kitap,41 bölümden oluşur.
 
Kitaba ulaşmak için,google’de  celalinpenceresi yazarak arama yapılması yeterli olacaktır..
Celal ÇELİK, 41 bölümlük kitabını internette yayınladıktan sonra, bunun bir kitap halinde basılmasını çok arzu ediyordu. Kitabının gelirini Ereğli “Engelsiz Yarınlar Derneği” derneğine bağışlamak istiyordu.
 
 
Bir gün Celal’e Fahrettin YÜKSEL adında bir beyefendiden meil gelir. Meilde,Fahrettin Bey Celal’e; “Kitabını internette gördüm çok güzel bir eser, bunu kendi yayın evimde basabilirim”,der. Celal bu meile çok sevinir.41 bölüm halinde yeniden düzenler ve Fahrettin Bey’e gönderiri. Sonunda kitap basılır. Hizmet olması bakımından Celal,sevinçten uçar.
 
2016 yılı yazında Celal ÇELİK, tekrar Ereğli’ye gider. Ereğli’de acı bir gün yaşar. Kuzeninin kızı 15 yaşında iken vefat eder. Herkes çok üzülür. O yaz hüzünlü bir şekilde başlamıştır.
 
Celal,kitap’ta Hollanda’da  yaşayan üç gurbetçi  Hollanda’da kullanılmayan Akülü Engelli arabalarını tamir ettirip,Türkiyedeki engellilere dağıtılması faaliyetinden övgüyle bahseder.
 
Celal, can dostu ve çalıştığı şirkette müdür olan Aydın KAYNARCA Bey’in hayat öyküsünü dile getirir. Aydın Bey’in dostluklarından övgüyle bahseder. Aydın Bey’in kendisi için çok değerli olduğunu ifade eder.
 
Celal,Ereğli’de bulunan “Engelsiz Yarınlar Derneği” nin yaptığı faaliyetlerden söz eder. Dernek başkanı Songül VURAL hanımla tanışır ve derneğin faaliyetlerini yerinde görürür. Celal, kitabının basılması halinde  gelirini derneğe bağışlayacağını başkana söyler. Dernek başkanı çok sevinir.
 
Ereğli Müftüsü Yusuf ESEROĞLU Hoca, Celal’in iftar davetini kabul eder ve eve gelir. Evde sohbet edilir. Celal Müftü’ye yazdığı kitabın gelirini Engelliler derneğine bağışlayacağını söyler.
Müftü’de Celal’e “ne güzel köle azad etmek gibi sevaba girersin”, dedi. Müftü Bey’in ziyareti Celal’i çok memnun etmiştir.
 
Cela, kitabın son bölümünde ,Mesnevihan Hayat Nur Artıran Hanım Efendiden övgüyle bahseder. Onun sohbetlerini  TV’den ve internetten dinler. Kendisinden ve eserlerinden etkilenir. Onunla Anakara’da iki defa görüşür. Konferansına katılır. Celal, Mesnevihan Hayat Nur Artıran’la tanışmasından dolayı çok mutlu olduğunu dile getiri.
 
 
Celal yol arkadaşım dediği Hülya KELEŞ Hanım’dan da övgüyle bahseder. İlahi aşk yolunda kendisine yol arkadaşı olduğunu, onunla hastalığıyla ilgili dertleştiğini anlatır.
Celal, Hülya Hanım’dan dinlediği öykülerden birini kitabında anlatır.
 
Celal ÇELİK,kitabın sonunda cefakar ve vefakar annesinden ve babasından söz eder. Anne ve babasının sabrını anlatır. Yıllarca kendisinin yaşadığı engellilik ve hastalıklar karşısında, anne ve babasının yaptıklarını anlatır.Anne ve babasının yaptığı tüm yardımlardan övgüyle bahseder. Anne ve babasından razı olan Celal, onların af olmasını ve Allah’ın onları cennetine sokmasını diler.
 
Allah’a  anne ve babası için dua eder. Allah’ın anne ve babasına cennette bir çiftlik vermesi  için çokça dua eder. Çiftlikte annesinin hanım ağa olmasını  Allahtan diler.
 
Celal ÇELİK, kitabında anne ve babasına şöyle seslenir.
“Sizi çooooook  seviyorum”
 
Hepimiz sini seviyoruuuuuz... Sevgili Celal ÇELİK
 
(Devam edecek)
 
Efkan VURAL
 
 
NOT:
 
Merak edenler olursa kitabı Hepsiburada dan sipariş edebilirsiniz