31 Aralık 2013 Salı

2013’E DAMGA VURAN OLAYLAR

2013’E DAMGA VURAN OLAYLAR

 

Bu yılın şüphesiz en önemli olayı Taksim Gezi Parkı protestolarıydı. Parktaki ağaçların sökülmesini protesto amacıyla mayıs ayının son gününde başlayan gösteri yurt geneline yayıldı. Türkiye dışında da ses getiren olaylar sadece yaz aylarını değil bütün bir yılı etkisi altına aldı


2013’E ‘GEZİ’ DAMGASI
HABER MERKEZİ
OCAK
USTALARA VEDA

 Türkiye ocak ayında basın, sanat ve edebiyat dünyasının önemli isimlerini sonsuzluğa uğurlado. Şarkıcı Şenay Yüzbaşıoğlu, edebiyatçı Metin Kaçan, dünyaca ünlü Türk ressam Burhan Doğançay, usta gazeteci Mehmet Ali Birand, ‘Deprem dede’ lakaplı Prof. Dr. Ahmet Mete Işıkara, yazar İsmet Kür ve sanatçı Ferdi Özbeğen’in ölüm haberleri ocak ayında peş peşe geldi.


Yine ocak ayı içinde avukatlar için başörtüsü yasağı kalktı. Çözüm süreci kapsamında BDP Heyeti  ilk kez İmralı’da Abdullah Öcalan’la görüştü.
 
ŞUBAT


SIERRA CİNAYETİ
Ankara’da ABD Konsolosluğu’ndaki canlı bomba saldırısı Şubat ayına damga vurdu. İstanbul Zeytinburnu’nda bulunan ABD’li Sarai Sierra cinayeti Türkiye gündeminden uzun süre düşmedi. Cumartesi annelerinin simgeleşen ismi Berfo Ana’yı (105) da yine bu ay kaybettik. Ay içerisinde Milliyet’te Namık Durukan imzası ve ‘İmralı tutanakları’ başlığıyla yayınlanan haber Türkiye’nin gündemini belirledi.


MART


‘ÇEKİLİN’ ÇAĞRISI
Mart ayına damga vuran en önemli olay Diyarbakır’da yapılan Nevruz Şenliği’nde Abdullah Öcalan’ın mesajının Türkçe ve Kürtçe olarak okunması ve Öcalan’ın PKK’ya yaptığı ‘çekilin’ çağrısı oldu. Bu çerçevede PKK’nın kaçırdığı 8 kamu görevlisi Kuzey Irak’a giden bir heyet tarafından Türkiye’ye getirildi. Geçirdiği kalp ameliyatının ardından uzun süre yoğun bakımda kalan Müslüm Gürses’in ölümü hayranlarını üzüntüye boğdu.


Tiyatrocu Metin Serezli de Mart ayında yaşamını yitirdi. Milliyet gazetesinde Yazı İşleri’nde görev yapan arkadaşımız Kadir Pastutmaz kalp ve solunum yetmezliği nedeniyle kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetti.


NİSAN

AKİL İNSANLAR
Nisan ayının birinci gündem maddesi 63 kişilik Akil İnsanlar Heyeti’nin açıklanması ve 9’ar kişilik grupların 7 bölgede ziyaretlere başlaması oldu. İsrail, Mavi Marmara saldırısıyla ilgili Türkiye’den özür diledi ve tazminat görüşmeleri başlatıldı.

Susurluk davasından hükümlü eski İçişleri Bakanı Mehmet Ağar, denetimli serbestlik çerçevesinde 1 yıl tutuklu bulunduğu cezaevinden tahliye edildi.


Piyanist ve besteci Fazıl Say hakkında dini değerleri aşağıladığı iddiasıyla açılan davada 10 ay hapis ile cezalandırılması kararı çıktı. Hüküm 5 yıllık denetimli serbestlik şartıyla geri bırakıldı.


MAYIS
REYHANLI VE GEZİ
Mayısta Türkiye tarihinin en kanlı terör eylemlerinden biri gerçeklişti. Hatay Reyhanlı’da belediye önünde patlatılan bomba yüklü iki araç nedeniyle 52 kişi yaşamını yitirdi. Mayıs ayının son günü ise Taksim Gezi Parkı’nda ağaçların sökülmesini protesto ile başlayan Türkiye geneline yayılan kitlesel olayların fitili ateşlendi. Çevik Kuvvet’in 30 Mayıs’ta Gezi Parkı’nda eylem yapan protestoculara müdahalesiyle başlayan olaylar yaz sonuna kadar sürdü. Milliyet gazetesine uzun yıllar emek veren sivil akrobasi pilotu Murat Öztürk Adana’da gösteri uçuşu sırasında yaşamını yitirdi.


HAZİRAN
YILIN EN UZUN AYI
Haziran ayı Taksim Gezi Parkı protestolarının kitleselleştiği, polis şiddeti ve protestoların dozunun arttığı bir ay oldu. Eylemcilerden 27 yaşındaki kaynak işçisi Ethem Sarısülük, Kızılay Güvenpark’taki gösteriler sırasında polisin açtığı ateş sonucu kafasından kurşunla vurularak yaşamını yitirdi.


Ataşehir’de ise bir sürücünün otomobiliyle protestocuların arasına dalması sonucu Mehmet Ayvalıtaş yaşamını yitirdi. Eskişehir’de de 19 yaşındaki Ali İsmail Korkmaz, sopalı saldırıya uğradı. Kafasına aldığı darbeler nedeniyle 38 gün komada kaldıktan sonra yaşamını yitiren Korkmaz’ın dövüldüğü ana ilişkin güvenlik kameraları görüntüleri ülke genelinde tepkilerin artmasına neden oldu.


Hatay’daki protestolar sırasında da Abdullah Cömert, kafasına aldığı darbe sonucu hayatını kaybetti. Adli Tıp Kurumu, Cömert’in, gaz fişeğinin kafasına isabet etmesi sonucu beyin kanaması nedeniyle hayatını kaybettiğini belirledi.

İstanbul 6. İdare Mahkemesi, Taksim Gezi Parkı Koruma ve Güzelleştirme Derneğinin açtığı davada, belediyenin projesinin yürütmesini durdurduğunu açıkladı. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş da Gezi Parkı’nda AVM projesinden vazgeçildiğini ve buraya bir kent müzesi yapılmasının düşünüldüğünü açıkladı.

Protestolar     devam ederken, Okmeydanı’nda evinden ekmek almaya çıkan 16 yaşındaki Berkin Elvan, gaz bombasının kafasına isabet etmesi sonucu ağır yaralandı.

Diyarbakır’ın Lice ilçesinde karakol yapımına tepki gösteren çevre köylerden BDP’li grup ile güvenlik güçleri arasında çıkan arbedede Medeni Yıldırım öldü.


TEMMUZ
5’İNCİ YÜZ NAKLİ
Gezi Parkı eylemlerinin etkisi devam etti, birçok ilde eylemlere katılan kişilerle ilgili kimlik tespitleri ve gözaltılar yapılmaya başlandı. Türkiye’nin 5’inci yüz nakli ameliyatı, Akdeniz Üniversitesi’nde yapıldı.

Muğla’da beyin ölümü gerçekleşen Polonyalı turist Andrzej Kucza’nın yüzü ve çenesi, Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Ömer Özkan başkanlığındaki ekip tarafından, 1 yıldır nakil bekleyen 26 yaşındaki Recep Sert’e nakledildi.


AĞUSTOS
ERGENEKON DAVASI
Başbakan Erdoğan Başkanlığı’nda toplanan Yüksek Askeri Şura’da, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yeni komuta kademesi belirlendi. Öcalan’ın avukatlarının, ‘yeniden yargılanma’ ve ‘cezasının infazının durdurulması’ talebiyle yaptıkları başvuru Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nce reddedildi. Yıllarca süren Ergenekon davasında karar açıklandı. Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ müebbet hapis cezasına mahkum edilirken CHP milletvekili Mustafa Ali Balbay toplam 34 yıl 8 ay hapis cezasına çarptırıldı. CHP Milletvekili Mehmet Haberal ise cezası açıklandıktan sonra tahliye edildi.


EYLÜL
HELİKOPTER KRİZİ
Eylül ayına damga vuran olay Türkiye’nin sınır ihlali yapan bir Suriye helikopterini düşürmesi oldu. M-17 tipi Suriye helikopteri TSK tarafından düşürüldü.


Hükümet Eylül ayı sonunda Demokratikleşme Paketi’ni açıkladı. Bingöl M Tipi Ceza İnfaz Kurumundan aralarında terör örgütü mensuplarının da bulunduğu 18 tutuklu ve hükümlü tünel kazarak firar etti. Firariler ertesi gün kırsalda yakalandı. Alkollü içkilerin 22.00 - 06.00 saatleri arasında perakende satışını yasaklayan düzenleme yürürlüğe girdi. Sinema ve tiyatro sanatçısı Tuncel Kurtiz vefat etti. Kurtiz’in ölümü büyük bir üzüntü yarattı. ‘Şu Çılgın Türkler’ kitabının yazarı Turgut Özakman da hayatını kaybetti.


EKİM
MARMARAY AÇILDI
Ekim ayında kamuda başörtüsü yasağı ve okullarda Andımız uygulaması kalktı. İstanbul’da iki kıtayı denizin altından birleştiren Marmaray projesi 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nda açıldı. Kamuoyunu uzun süre meşgul eden Münevver Karabulut cinayetiyle ilgili davada rekor tazminat kararı çıktı. Garipoğlu ailesinin 37 bin 500 lira maddi, 1 milyon 250 bin lira manevi tazminat ödemesine karar verildi. Gölcük’te bayram tatilinde Hatay’a giden annesi tarafından evde bırakılan bebek öldü. Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü Ahmet Kaya’ya verildi.


KASIM
‘KIZLI-ERKEKLİ’
Kamuda başörtüsü yasağının kalkmasıyla AK Partili milletvekilleri Meclis’e başörtüleriyle geldi. Meclis’te grubu bulunan partilerin kadın milletvekillerinin yaptığı konuşmalar güne damgasını vurdu.  Öğrenci evleriyle ilgili ‘kızlı - erkekli’ tartışması başladı. 10 Kasım’da Anıtkabir’i 1 milyon 89 bin 615 kişi ziyaret etti ve bir rekor kırıldı. Uzun süredir gırtlak kanseriyle mücadele eden gazeteci Savaş Ay  ile tiyatrocu Nejat Uygur hayatını kaybetti.


ARALIK
OPERASYON ŞOKU
Aralık ayına 17 Aralık’ta patlak veren operasyon damgasını vurdu. Soruşturma kapsamında işadamları, bürokratlar ve devlet memurları hakkında kara para aklama, rüşvet ve altın kaçakçılığı suçlaması getirildi. Soruşturmayla ilintili olarak 4 bakan istifa ederken Bakanlar Kurulu’nda da büyük revizyon gerçekleşti ve 10 yeni isim girdi.


CHP Milletvekili Mustafa Balbay tahliye edildi. İzmir’deki askeri tersanede bakımı yapılan römorkör suya indirildiği sırada alabora olarak yan yattı ve 8’i asker 10 personel yaşamını yitirdi.


SANAT DÜNYASI REKORA DOYMADI


* Picasso’nun ‘Le Reve’ isimli tablosu 155 milyon dolara satılarak, bugüne kadar ABD’li bir koleksiyonerin satın aldığı en pahalı eser unvanını aldı.

* Fahrelnissa Zeid’ın ‘Atom Patlaması ve Bitkisel Hayat’ isimli tablosu 2 milyon 741 bin dolara satıldı. Zeid, Ortadoğu’nun en yüksek fiyatla satılan eserini resmeden kadın sanatçı unvanını kazandı.

* Dan Brown’ın ‘Cehennem’i, ilk haftasında 369 bin kopya satarak bir rekora imza attı.

* 4 yıl süren protestolara rağmen tarihi Emek Sineması, kamuya ait olmasına rağmen yerine AVM yapılmak için özel inşaat firması Kamer tarafından yıkıldı.   



2013 DÜNYAYA HEM ACI HEM DE YENİLİKLER GETİRDİ

SÜRPRİZLERLE DOLU BİR YIL



Yaşanan felakette 10 bin kişi hayatını kaybetti.


FİLİPİNLER
Filipinler’i vuran Haiyan tayfunundan ABD’nin dinleme skandalına kadar pek çok gelişme 2013’e damga vurdu. Mucize kanser tedavisi immünoterapi ve Kraliyet bebeği George ise yılın heyecan yaratan gelişmelerinden...


* Haiyan Tayfunu: Filipinler’i 8 Kasım’da vuran tayfun 10 bin kişinin ölümüne neden oldu.

* Bangladeş’te fabrika faciası: Başkent Daka’daki fabrika çöktü, 1100 işçi öldü.

* NSA sızıntısı: ABD’li Edward Snowden, Amerikan Ulusal Güvenlik Dairesi’nin (NSA) tüm dünyayı gizlice nasıl izlediğini kanıtlayan belgeleri sızdırdı.

* Mısır’da askeri darbe: Mısır’ın Genelkurmay Başkanı el Sisi komutasındaki Mısır Silahlı Kuvvetleri yönetime müdahale etti.

* İran’ın nükleer anlaşması: İsviçre’nin Cenevre kentinde İran’la yürütülen nükleer müzakerelerde 24 Kasım’da anlaşma sağlandı.

* Mavi Marmara için özür: İsrail Başbakanı Netanyahu 22 Mart’ta, Mavi Marmara baskını nedeniyle Türkiye’den özür dilediğini açıkladı.

* Rusya’ya meteor düştü: Saatte 60 bin kilometre hızla hareket eden meteor Çelyabinsk’te patladı.

* İngiltere kraliyet bebeği: İngiltere Prensi William ve eşi Düşes Kate’in oğulları George 22 Temmuz’da doğdu.

* Curiosity Mars’ta su buldu: Mars’a gönderilen keşif robotu Curiosity su izine rastladı.

* Tarihi değiştiren kemik bulundu: Bilim insanları 400 bin yıllık bir insan iskeletinde DNA buldu.

* Yapay et: Hollanda’da üretilen yapay et ‘tatsız’ bulundu.

* Kansere mucize tedavi: Bilim insanları, kanserle mücadele için ‘immünoterapi’yi seçti.

* Papa istifa etti: Papa 16. Benediktus, ilerleyen yaşını gerekçe göstererek istifa etti.

* ‘Selfie’ sözlüğe girdi: ‘Telefonla kendi fotoğrafını çekmek’ anlamına gelen ‘Selfie’ kelimesi Oxford sözlüğüne girdi.

* Rusya’da Greenpeace krizi: Eylül ayında, Kuzey Buz Denizi’nde Rus Gazprom firmasına ait petrol platformunu protesto ettikten sonra tutuklanan Türk aktivist Gizem Akhan ve 29 Greenpeace aktivisti yıla damga vurdu. 63 gün tutuklu kalan Akhan Türkiye’ye döndü.

* Boston maratonu saldırısı: Saldırıyı Çeçen  Çarnayev kardeşler gerçekleştirdi.

* Pistorius sevgilisini öldürdü: Güney Afrikalı paralimpik atlet Sevgililer Günü’nde sevgilisi Reeva’yı öldürdü.

* İspanya’da tren kazası: 80 kişinin öldüğü olay ülkede son 40 yıldaki en büyük kaza oldu.

* Kenya’da AVM baskını: Başkent Nairobi’deki alışveriş merkezinde meydana gelen silahlı saldırıda 67 kişi hayatını kaybetti.


En çok Miley Cyrus konuşuldu

Yıl boyunca dünya çapında en çok konuşulan magazinel isim ABD’li şarkıcı Miley Cyrus oldu. Ilımlı tavırlarıyla birçok farklı dinden insanın sempatisini kazanan Papa Francesco ve İran’ın yeni cumhurbaşkanı Hasan Ruhani en çok konuşulan liderler arasında... İşte 2013’ün en fazla ses getiren ünlü isimleri...


* Miley Cyrus: ABD’li şarkıcı Cyrus, yılın en çok konuşulan ismi oldu. Time dergisinin ‘Yılın Kişisi’ listesinde zirveyi zorlayan Cyrus, MTV Müzik Ödülleri’nde yaptığı dansla tarihe geçti.

* Papa Francesco: Arjantinli Jorge Bergoglio 13 Mart tarihinde yeni Papa olduğunu ilan etti. Papa Francesco göreve geldiğinden bu yana eşcinsellere ve ateistlere karşı ılımlı yaklaşımıyla takdir topladı. Time dergisi de Papa Francesco’yu yılın kişisi seçti.

* Malala Yusufzay: Pakistanlı insan hakları aktivisti 16 yaşındaki Malala ülkesindeki kızların okula gitmesi için sürdürdüğü mücadele nedeniyle Taliban tarafından başından vuruldu. İyileşen Malala yıl boyunca yaptığı konuşmalarla kendisinden söz ettirdi.

* Hasan Ruhani: İran’ın yedinci Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani göreve geldiği 8 Ağustos tarihinden bu yana ılımlı yaklaşımlarıyla konuşuluyor. Ruhani, ABD Başkanı Barack Obama ile de telefonda konuştu.

* Jennifer Lawrence: ABD’li aktris Lawrence Hollywood’a farklı bir ses getirmesiyle konuşuldu. Lawrence, ‘Silver Linings Playbook’ (Umut Işığım) filmiyle En İyi Kadın Oyuncu Oscar’ını kazandı.


Mandela 95’inde veda etti

2013 yılında birbirinden önemli isimler birer birer yaşama veda etti. Güney Afrika’nın efsanevi lideri Nelson Mandela ve Venezuela Devlet Başkanı Hugo Chavez bunlardan sadece ikisi...

* Nelson Mandela: Güney Afrika’da Apartheid rejimine son veren ülkenin ilk siyasi lideri, 5 Aralık’ta 95 yaşında öldü.

* Hugo Chavez: Venezuela Devlet Başkanı 5 Mart’ta kansere yenik düştü. Chavez, 58 yaşındaydı.

* Margaret Thatcher: İngiltere tarihinin tek kadın başbakanı Margaret Thatcher 8 Nisan tarihinde 87 yaşındayken meydana gelen felç sonrasında hayata veda etti.

* James Gandolfini: ‘Sopranos’ dizisi ile yıldızlaşan Amerikalı aktör, 19 Haziran’da Roma tatili sırasında hayatını kaybetti. Kalp krizi geçiren aktör 51 yaşındaydı.

* Doris Lessing: 2007’de Nobel Ödülü alan İngiliz yazar, 17 Kasım’da 94 yaşında hayatını kaybetti.

* Paul Walker: 30 Kasım’da ‘Hızlı ve Öfkeli’ filminin yıldızı, 40 yaşında araba kazası sonucu öldü.

* Mikhail Kalaşnikof: Rus silah tasarımcısı 94 yaşında hayatını kaybetti.

DIŞ HABERLER







 
 
 

2013’de dünyada neler oldu?

2013’de dünyada neler oldu?

 

Filipinler tayfunu, Mandela’nın ölümü, Mısır’da darbe, Papa’nın istifası, Boston’da bombalı saldırı… İşte 2013’ün en öne çıkan dünya haberleri…



Ölen liderler, bombalı saldırılar, iç savaşlar, doğal felaketler, askeri darbeler, skandallar ... 2013 yılı dünya için aslında pek de kolay bir yıl olmadı.  Yeni yıla girmeye hazırlandığımız son saatlerde geride bıraktığımız yıla kısaca göz atmak gerekirse, işte 2013 yılının en çok konuşulan dış haberleri:
MANDELA’NIN ÖLÜMÜ
Modern Güney Afrika’nın kurucusu ve siyahi ilk devlet başkanı olan Nelson Rolihlahla Mandela, 95 yaşında hayatını kaybetti. Mandela, çocukluk yıllarını geçirdiği Qunu köyündeki aile kabristanına defnedildi. Hayatını beyazların ırkçı rejimine karşı mücadeleye ve siyahların özgürlüğüne adayan Mandela, davası için 27 yıl hapis yattı. "Dünyanın en ünlü mahkûmu" olarak anılan Nelson Mandela tüm dünyanın ilgisini çekti. Irkçılığa karşı verdiği mücadele dünyanın onun üzerine yoğunlaşmasına sebep oldu.




SURİYE'DEKİ İÇ SAVAŞ
2013yılında da Suriye’deki iç savaş gündemden düşmedi. İngiltere merkezli Suriye İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün yayınladığı rapora göre çatışmalarda 18 bin muhalif savaşçı ile Esed rejimini destekleyen 40 bin asker ya da milis öldü. Suriye'deki krizde 40 binden fazla sivil de hayatını kaybetti.



MISIR’DA ASKERİ DARBE
Mısır'da Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi'nin askeri darbeyle görevden uzaklaştırılması ve hapse atılması sonrası gerginlik, sürekli tırmandı. Askeri darbeden sonra devrik Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi taraftarları ile darbe karşıtları Kahire’deki Rabiatül Adeviyye Meydanı'nda oturma eylemi yaptı. Oturma eylemi, güvenlik güçlerinin 14 Ağustos’ta göstericilere müdahalesi ile sona erdi. Olaylarda yüzlerce kişi hayatını kaybetti.


FİLİPİNLER’DE TAYFUN
Filipinler'i vuran Haiyan tayfunu sebebiyle ülkenin merkezindeki Tacloban kentinde binlerce kişi hayatını kaybetti. Tayfunun büyük yıkıma yol açtığı Leyte adasındaki Tacloban şehri tamamen yaşanmaz hale geldi.




OKLAHAMA’DA KASIRGA
ABD’nin Oklahoma eyaletinin başkenti Oklahoma City’yi vuran kasırgada 20’si çocuk olmak üzere en az 122 kişi hayatını kaybetti, 145 kişi yaralandı. Moore kasabasını vuran kasırgada, yıkılan iki okul sebebiyle çocuk ölü sayısı yüksek çıktı. Meteorologlar kasırganın saatte 267 ila 322 kilometre hızla 3 kilometre çapında çok geniş bir alanı etkilediğini belirtti.


BANGLADEŞ’TE FABRİKA ÇÖKTÜ
Bangladeş'te 24 Nisan'da çöken beş tekstil fabrikasında 800'ü yakın kişi hayatını kaybetti. 2 bin 500'den fazla insanın sağ çıkarıldığı fabrikalarda, resmi olarak toplam 3 bin 122 kişinin çalıştığı açıklanmıştı. Çöken fabrikalarda dünyaca ünlü tekstil markaları için fason üretim yapılıyordu.


KENYA ALIŞVERİŞ MERKEZİNE SALDIRI
Kenya'nın başkenti Nairobi'de bir alışveriş merkezine Eş-Şebab militanları tarafından düzenlenen silahlı saldırıda 67 kişi hayatını kaybetti 175 kişi de yaralandı. Kenya medyası bu olayın arkasında ‘Beyaz Dul’ kod adı ile bölgede namı güçlü İngiliz terörist Samantha Lewthwaite bulunduğu iddia etti. Alışveriş merkezini hedef alan saldırıda Türk kökenli bir Hollanda vatandaşı kadın da öldü..



PAPA’NIN İSTİFASI VE YENİ PAPANIN SEÇİLMESİ
XVI. Benedict'in istifasının ardından seçilen Papa I. Francis, Aziz Petrus Bazilikası'dan yaptığı ilk konuşmasında, ''Beni kutsaması için Tanrı'ya dua etmenizi istiyorum'' dedi. Papa I. Francis, Aziz Petrus Meydanı'nda toplanan yaklaşık 50 bin kişiye, ''Tüm dünyaya sevgi ve kardeşlik yolunda ilerlemeli'' diye konuştu. Amerika kıtasından ilk kez bir kardinal, papa seçilmiş oldu.




BREZİLYA’DA HÜKÜMET KARŞITI PROTESTOLAR
Brezilya'da Türkiye ile eş zamanlı başlayan ve dünya kamuoyunun ilgisini çeken protestolar ülke gündeminden düştü. Kamu hizmetlerinin yetersizliği ve yolsuzlukların bitirilmesi talebiyle başlatılan gösterilere karşı Brezilya hükümetinin attığı adımlar, ülkede şiddet ve gerilimin bitmesini sağladı. Brezilya’da gösteriler ilk olarak Sao Paulo’da toplu taşıma araç biletlerine yapılan zamlar nedeniyle başlamış, rüşvetçiliğe karşı duyulan nefret ülke çapındaki gösterileri ateşlemişti. Yüz binlerce Brezilyalı Konfederasyon ve Dünya Kupası için ayrılan 15 milyar doların sosyal programlara harcanmamasını protesto etmişti.


BOSTON'DA PATLAMA
ABD'nin Massachusetts Eyaletine bağlı Boston şehrindeki maratonun bitiş çizgisine yakın bir bölümünde meydana gelen iki adet patlamada, 3 kişi öldü,140 kişi yaralandı. Dehşet anlarını bir Türk de yaşadı. Fatma Tanış o anı tüm Türkiye'ye anlattı.




HUGO CHAVEZ SEVENLERİNİ YASA BOĞDU
Güney Amerika ülkesi Venezüela'da 1999 yılından bu yana yönetimi elinde bulunduran Hugo Chavez, 4 yıldır mücadele ettiği kanser hastalığına yenik düştü. Chavez, kimliği ve çıkışlarıyla sık sık dünya gündemine geldi. 21. yüzyıl sosyalizminin son kalelerinden birini temsil eden Venezüella liderinin akılda kalan birçok icraatı oldu.



OSCAR PİSTORİUS DAVASI
14 Şubat sevgililer gününde kız arkadaşı Reeva Steenkamp’ı "hırsız zannederek" 4 el ateş ederek öldüren olimpiyat atledi Oscar Pistorius, 22 Şubat’ta kefaletle serbest bırakıldı. Doğuştan iki ayağı olmayan Pistorius, 2012 Londra Paralimpik Oyunları’nda ülkesine altın madalya kazandırdı ve Olimpiyatlarda yarışan ilk engelli olarak tarihe geçti.


http://dunya.milliyet.com.tr/2013-de-dunyada-neler-oldu-/dunya/detay/1815574/default.htm


 

Bir Dava'ya Gönül Vermek

Said Nursi ve İman Davası
Burcu Ercivan
 
Bir Dava'ya Gönül Vermek
 
Burcu Ercivan
 
 
Ahh ekmek gibi , hava gibi , su gibi..
Bu yol öyle bir yoldur ki eğer muvaffak olursan seni mahşerde Peygamber (sav) sancağı altına götürür..
 
Her yiğidin harcı değildir dava sahibi olmak. İlk önce kendinden vazgeçeceksin.

Bilal-i Habeşi misali bağrına kızgın güneşin altında taş basacaklar ama sen gık bile demeyeceksin.
Hz. Hamza r.a gibi etlerini liğme liğme edecekler ama sen gülümseyeceksin.
Bediüzzaman Said Nursi gibi defalarca zehirleyecekler seni , ama sen asla davandan vazgeçmeyeceksin!.. Ve Hz. Muhammed (sav) gibi ; ''Bir elime Ay'ı bir elime Güneş'i verseniz yine de davamdan vazgeçmem!'' diyeceksin! Dava böyle bir şeydir kardeşim ,yolu dikenlidir. Ayağını seven gelmesin..
 
Başta Peygamberimiz olmak üzere buraya yazarak sığdıramayacağım bütün bu İSLAM KAHRAMANLARI'nın bizim için yaptıkları onca şeyi duyduktan sonra kafama göre yaşadığım bu amaçsız hayat bana zehir olmaya başladı kardeşlerim. 25 yıldır dünya namına tatmadığı lezzet kalmamış bu kardeşiniz anladı ki o lezzetler bir zehir hükmündeymiş.. Damarlarımda gezen , birden değil beni yavaş yavaş öldüren..


Bu hayata geliş amacımızı sorgulamak neden aklımıza gelmez ki?

Senelerce okullara git , kendini geliştirmek ve eğitmek için onlarca şey yap ama bu dünya ya neden geldiğine dair tek bir harf öğrenme.. Nasıl yıkadılar beyinlerimizi, kim bu imanımıza kast eden insan görünümlü şeytanlar!? Ne istediler bizden..
Bediüzzaman hazretlerinin hayatını bir çizgi diziden izlediğim günü hiç unutamıyorum.. Gözlerimden yaşlar dizlerime dizlerime dökülürken biz kardeşleri için çektiği sıkıntıları bu şekilde öğrenmek çok zoruma gitti , utandım.. Ne de olsa karşımda 80 yıllık ömrü hayatında dünya namına hiç bir lezzet tatmamış bir İslam kahramanı, onun karşısında ise 25 yıllık ömründe tatmadığı lezzet kalmamış ben..

Bu davaya gönül vermiş kardeşleri Rabbim internet üzerinden tanıttırdı, elhamdülillah.. Kendimi düzenlenen ilk Bediüzzaman sempozyumunda buldum. Onlardan biri olan Uğur Akkafa abimi görünce dayanamayıp yanına gittim ve sadece şunu söylediğimi hatırlıyorum; Abi Allah sizlerden razı olsun..
 
Bundan 2yıl önce bana da kendi çapımda, sosyal medyadan kardeşlere ulaşma fırsatı verdi san-i zül celal.7 ay önce örtünmeyi nasip etti. Twitter de, bu aciz kardeşlerine yürekten inanmış 10 bin kardeşimin şahitliğiyle örtü şerefine kavuştum.

Deri eldivenli , kırmızı kazaklı bir kız twitter de ; Allah'tan başka ilah yoktur! diye haykırıyor..Örtünmek istiyor ama nefsini yenemiyor.Kimi yalancısın diyor , kimi ise helal olsun!.. Onca kişinin tertemiz duasına muvaffak olmayı nasip etti Allah celle celaluhu, onların duaları yüzü suyu hürmetine belki de örtünmeyi nasip etti bu fakire, elhamdülillah..
Şimdi ise bir davaya gönül verdim ; İMAN DAVASI , ya kazanacaksın ya da kaybedeceksin..İçimden öyle çok dua ettim ki; Bu hizmet halkasına beni de dahil et Ya Rabb!.. diye.Nasıl içimden koptuysa , duaları geri çevirmeyen zül celal , bu fakire tenezzül etti SubhanAllah!..

O gün yanına gittiğim Uğur Akkafa abim facebookta yazılarıma rastlıyor ve bana mesaj atıyor.Olacak şey mi? Evet Allah dilerse olur.. Risale Ajans'a geçmem ve bu davaya dahil olmam işte aynen böyle oldu.Allah bu kulunu duydu, duyurdu.. O gece sevinçten uyuyamadım. Çünkü sevgiliden cevap gelmişti; ''sen iste yeter ki ey kulum! Ben olmazları bile oldururum..''  
 
Daha önce kendi başına bir şeyler yapmaya uğraşırken şimdi bir sürü dava kardeşim oldu,elhamdülillah.. Artık yanan imanlara koşan , kardeşlerimin Burcu ablasıyım. Peygamberimin (sav) mesleğini dava edinen , Üstad'ın bin bir zorluklarla verdiği mücadelesine karınca kararınca da olsa desteği bulunan biriyim, elhamdülillah..

Bu öyle bir şeydir ki gece herkes belki iyi bir eş, belki iyi bir iş, belki iyi bir kariyer hayal ederken sen daha fazla nasıl hizmet edebilirim, kardeşlerime daha çok nasıl yararlı olabilirim diye düşünürsün. Onların senin vesilenle değişen hayatlarını duyar, sevinçten hıçkırıklara boğulursun..
 
Zübeyir abimin mektubunu ilk duyduğumda ; işte bu dedim! işte bu.. Kalbimde yanan tam da bu.. Artık bende , bana onları sen mi kurtaracaksın diye fısıldayan şeytana Zübeyir Gündüzalp abim gibi ; evet ben kurtaracağım! var mı bir diyeceğin? diyorum.

Ücretini ise;  öteki dünya ya kıyasla bir hiç hükmünde olan bu dünya da değil , ebedi saadet yurdu olan öteki ve gerçek hayatta sadece Rabbimden istiyorum.Hem ''Allah razı olsun'' sözünden daha pahalı bir mülk, bir ücret de tanımıyorum.. Son olarak Üstad gibi bende diyorum ki ; 
 
 
Saçlarımız kadar başımız olsa o da bu DAVA'ya feda olsun!..
 
 
Tarih : 26.12.2013 Kaynak : Risale Ajans
 
 
 

30 Aralık 2013 Pazartesi

Prof. Dr. Osman Özsoy - 2013 ölümlerle başladı gerilimli bitiyor

Prof. Dr. Osman Özsoy - 2013 ölümlerle başladı gerilimli bitiyor 



2013 ölümlerle başladı gerilimli bitiyor

 
 
2013 yılı önce gazeteci Mehmet Ali Birand'ın, ardından kamuoyunun yakından tanıdığı pek çok tanınmış ismin birbiri ardına vefat haberleriyle başlayınca, gazetelerden biri, 'Kara Ocak, bit artık!' başlığını atmıştı...
 
Ocak ayı bittiğinde de tanınmış isimlerin hayata vedası sürüp gitmişti.
 
Ocak ayından bugüne kamuoyunun yakından tanıdığı 39 tanınmış isim daha hayatını kaybetti.
 
Usta tiyatrocu Metin Serezli daha toprağa verilmemişti ki, ünlü sanatçı Müslüm Gürses'in ölüm haberi düşmüştü ajanslara...
 
Tiyatro ve sinema sanatçısı Macide Tanır'ın ölümümünün üzerinden çok geçmemişti ki, Enver Ören ve eski bakanlardan Necdet Menzir'in ölüm haberini almıştık.
 
Nöri Gantar olarak tanınan tiyatro ve sinema sanatçısı Tekin Akmansoy'un vefatına üzülürken, Çocuklar Duymasın dizisindeki performansı ile beğeni toplayan oyuncu ve seslendirme sanatçısı Osman Gidişoğlu'nu vermiştik toprağa.
 
'Deprem Dede' olarak bilinen Prof. Dr. Ahmet Mete Işıkara, 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in eşi Nazmiye Demirel, ünlü yazar Peride Celal, Fenerbahçe'nin efsane isimlerinden eski milli futbolcu Selçuk Yula, Muhteşem Yüzyıl'la bir çıkış yakalayan emektar sinema ve tiyatro oyuncusu Tuncel Kurtiz, "Şu Çılgın Türkler" kitabının yazarı Turgut Özakman, ünlü tiyatro ve sinema oyuncusu Tomris Oğuzalp, Ferdi Özbeğen, Alev Sururi hayata gözlerini yuman isimler arasındaydı.
 
 
Usta tiyatrocu ve seslendirme sanatçısı Zafer Önen, Gazeteci Savaş Ay derken, tiyatro sanatçısı Nejat Uygur da kaybettiğimiz tanınmış isimler oldular.
 
En son geçen hafta sanatçı Adnan Şenses'i verdik toprağa.
 
 
Ocak ayında pek çok tanınmış ismin birbiri ardına gelen vefat haberlerinin ardından 'Kara Ocak, bit artık!' başlığını atan gazete, 'Kara yıl, bit artık!' başlığını da atmış mıdır bilemem...
 
Batıl bir inanış da olsa, yıl nasıl başlarsa öyle gider diye bir halk söylemi vardır.
 
2013 yılında yaşanan pek çok tanınmış ismin ölüm haberinden daha acı veren olayları son 1 ayda yaşadık.
 
Yaklaşık 2 aydır bir çeşit kardeş kavgasına tanıklık ediyor ülke.
 
Denilebilir ki, yaşanan tartışmalar nedeniyle 2013 yılının finali 2013 yılının başlangıcından daha acı verdi ülkeye.
 
Üstelik yakın dönemde biteceğine dair bir alamet de bulunmuyor.
 
Her bir söz, her bir açıklama zıpkın gibi saplanıyor toplumun yüreğine.
 
Kardeşlerin gönüllerinde telafisi uzun zaman mümkün olmayacak yaralar açılıyor.
 
Dilerim yaşanan sıkıntılar 2014'e sarkmaz.
 
Yılın bu köşedeki son yazısında en büyük dileğimiz, dilerim 2014 yılı başıyla / sonuyla ülkemiz ve insanlık için hayırlı gelişmelere vesile olur.
 
Yakın bir dönemde ülkemiz insanını mutlu eden bambaşka konuları konuşuyor oluruz.
 
Keşke bir helalleşmeyle kapatılabilecek kadar az olsa yaralar...
 
Keşke bu kadarla kalsa...
 
Keşke hisleri aşan ölçüde makuliyet söz konusu olsa...
 
Keşke...
 
 
Prof. Dr. Osman Özsoy - Haber 7
 
 

29 Aralık 2013 Pazar

Sana Merhamet Suyu Gerekli


Sana Merhamet Suyu Gerekli
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.” (Zümer, 53)
 

Rasûlullah (sav) buyurdular:
​​
“Günahlarına (nedâmetle) tevbe eden, hiç günah işlememiş gibi olur!” (İbn-i Mâce, Zühd, 30)

Hz. Peygamber (sav)’in, günah dumanlarıyla boğulmuş gönüllere semâvî bir pencere açıp da, taze nefesler sunan:

“Şefaatim ümmetimden büyük günah işlemiş olanlar içindir.” (Ebû Dâvud, Sünnet, 20) beyânındaki inceliği kavramak lâzımdır.

Allâh Rasûlü (sav)’in günahkârlara karşı bu tavır ve ifâdesini, Hz. Mevlânâ ne güzel îzâh eder:

“İlaç, iyileştirmek için, hasta ve yaralı kimseler arar. Nerede bir dert varsa, devâ oraya gider. Nerede alçak ve çukur yer varsa, su oraya akar.”

“Sana merhamet suyu gerekliyse, sen de böyle yap!”

Ancak, ilâç ve merhemin tesiri için, öncelikle yaranın mikroplardan arındırılması îcab eder. Bu da, hasta gönüllerin günah mikrobundan temizlenmesi, yâni tevbe suyuyla yıkanması demektir. İlaç, yâni şefaat, bundan sonra gerçekleşir. (Osman Nuri Topbaş, Vakıf İnfak Hizmet, Erkam Yay.)


--

Yüzük parmağımız...

Yüzük  parmağımız...

 
 
Evlilik yüzüğü neden hep aynı parmağımızdadır da, neden  işaret parmağı baş parmak ya da serçe parmak değil de neden yüzük  parmağı...

 
Evlilik yüzüğünü ilk defa eski mısır prensesi nefertiti takmıştır...o yıllardaki  Tıbbın ne kadar ilerde olduğu ayrı bir tartışma konusudur
ama yüzyıllar
Sonra anlaşılmıştır ki direk kalbe giden tek damar evlilik yüzüğünü taktığımız Parmaktadır..
 
 
Başka hiç bir parmağımızdan direk kalbe giden bir damar yoktur

Her şey Allah'ın dilemesiyle olur...

Her şey Allah'ın dilemesiyle olur...
 
 
 
“Mesai arkadaşım, ‘Ne et et, paranı çoluk çocuğa karışmadan önce biriktir; ben yirmi yıllık devlet memuruyum hala bir ev alamadım.’ dedi. Ben de 30 yıldır içtiği sigarayla en az bir evi duman ettiğini iddia ettim. Bu hatırama bir kitabımda yer verdim, seminerlerimde de anlattım.
 
Sıra benim ev almama geldi. İnşaattan bir ev aldım, yüklenici yıllarca çivi çakmadı, mahkemelik olduk. TOKİ’den ev aldım, oturamadığımız için sattım. Yıllarca ev baktık Ankara’da. Ben beğendim, eşim ...
 
beğenmedi, eşim beğendi çocuklar hoşlanmadı, hepimiz beğendik yüklenici vazgeçti. Eşimle ikimiz çalışıyorduk, kitaplarımdan da kazanıyordum, yeterli paramız vardı ama bir türlü ev alamıyorduk.
 
 
Bir gece yıllardır ev aramaktan yorulmuş halde gözyaşlarına boğuldum. Birden aklıma sigara içen arkadaşıma söylediklerim geldi ve benim de devlet memurluğumun yirminci yılına girmek üzere olduğunu fark ettim.
 
 
Allah’ın neden ev almamıza izin vermediğini keşfettim. Haddimi aşan iddiamın kurbanıydım. Allah nasip etmezse, sigara içen, içmeyen, parası olan, olmayan hiç kimsenin evi olamazdı. Tövbeler ettim.
 

 Ardından da, teslimiyet ve tevekkül hissi içinde son bir kez internette evlere baktım. Bir apartman projesinin çizim resmi aklımda kaldı. 

Ertesi gün kalbim o çizimle ilgilendi. Akşama doğru eşimi çağırdım, o semtten geçerken inşaat halindeki binayı gördük. Merak edip içine girdik, akşam vakti olduğu için iyi inceleyemediysek de, hayalimizi karşılayan bir ev bulmuştuk.
 
 
Yükleniciye gittik, bir saat pazarlık yaptık, evi aldık, sözümüze güvenen yüklenici ertesi gün tapu masraflarımızı kendisi ödeyerek bize evi sattı, birkaç gün içinde borcumuzu ödedik, inşaat birkaç ay içerisinde tamamlandı ve geçen yılın Kadir gecesinde evimize taşındık.
 
 
Bu olayla birlikte bir kez daha iman ettim ki, hayatta her şey yüce Yaradan’ın hâkimiyeti altında yaşanıyor.”
 
 
 
Dr. Muhammed Bozdağ
​​
 
 
 

Çocuğa hangi nezaket kuralları öğretilmeli?


​​
Çocuğa hangi nezaket kuralları öğretilmeli?
 
 

 Tanışma nasıl olmalı? Selamlaşma nasıldır?

 Niçin teşekkür edilir?

 Neden özür dilenir?

 Yemek nasıl yenilir?

 Misafir karşılama ve uğurlama nasıl olmalı?

Dinleme alışkanlığı nasıl kazandırılmalı?

Konuşma adabı nerede ve nasıl olmalı?

İzin alarak hareket etme şekli.

 Başkasından bir şey isteme şekli.

 Kapı çalma şekli.

 Telefonla konuşma nasıl olmalı?
 
 

28 Aralık 2013 Cumartesi

(Evlilik Okulu 13.Ders) Kocaya Annelik Etmek

(Evlilik Okulu 13.Ders) Kocaya Annelik Etmek





Nerde kaldın?
O arkadaşınla konuşma! Onu hiç gözüm tutmadı.
Neden bunu aldın? Para harcamayı bilmiyorsun…
Çok ayıp oldu, orada onu söylemen, ben utandım!
O bardağı oraya koymayacaktık.
Üşütürsün üzerini kalın giy.
Hani o çorabı oraya atmayacaktın, kaç kez konuştuk.
Bunu mutlaka yemelisin, çok faydalı.
Yemeğin tuzu az; çünkü sana dokunuyor, biliyorsun, sakın tuz atma.
Faturaları yatırdın mı?
Erken uyu, ne oturuyorsun ki, sabah işe gideceksin…


Yukarıdaki cümleleri sizce kim kime söylemiş olabilir? Anne çocuğuna- kadın kocasına- koca karısana? İlk akla gelen anne çocuğuna söylemiş olabilir. Fakat bu cümleleri kadınlar sadece çocuklarına değil; kocalarına da sürekli kullanıyorlar. Bu cümlelerin erkek üzerinde etkisi nedir? Karı koca ilişkisini nasıl etkiler?


Anneler günü münasebeti ile geçen haftadan beri anneliğin kıymeti üzerine konuşuluyor, yazılıp, çiziliyor. Annelik kadında kuvvetli bir yaratılış kodlamasıdır. Annelik; sevmek, beslemek, büyütmek, korumak, terbiye etmek…gibi pek çok güzel hasletleri barındırır. Kadının anne olması için illa çocuk doğurması gerekmez; kız çocuklarında bile görürsünüz annelik hallerini. Oyunları hep evcilik üzerine kurulur, oyuncak bebeklere annelik ederler.


Annelik güzeldir çocuğunuza yaptığınızda. Fakat biz kadınlar kendimizi anneliğe öyle bir kaptırıyoruz ki sevdiklerimize annelik yapmaya çalışıyoruz. En çok da eşlerimize.


Kadın erkeğe hem eş, hem anne olamaz. Hiçbir erkek kendine annelik eden bir eşi, sevgili gibi göremez.


Kadın bu annelik rolünü genellikle iki şekilde yapıyor. Ya fazlaca anaç bir tavırla yapıyor: Erkeği üzüntülerden ve hastalıklardan korumak için sürekli ilgilenerek, “aman bir emri olursa” diye etrafında pervane olarak ya da onun alması gereken sorumlulukları alarak. Fakat bu üçü de evliliği olumsuz etkiliyor. Bir kadının kocasına hizmet etmesi güzeldir, sevaptır fakat dozunda ve ayarında. Kadın kendine de naz payı bırakmalı.


Kadın eşinin nelerden memnun olup nelerden memnun olmadığını gözlemlemeli onu memnun etmek istiyorsa. Yoksa annesinden gördüğünden ya da kendi kafasında oturttuğu doğrulardan yola çıkarak davranırsa hayal kırıklığına uğrayabilir. Mesela erkek kendi sağlığına dikkat etmiyorsa, kadının erkeği zorlaması tatsızlığa yol açar. Hiç bir yiyecek stres kadar insana zarar vermez. Kocayı koruyayım derken, sinirlerini bozup sağlığının bozulmasına sebep olunuyorsa yanlış yolda olma ihtimali yüksektir, yolu değiştirmek gerekir.


Her şeyin fazlası zarardır. Erkeğe hizmet edeceğim diye bunu erkeğin başında pişerek yapmamak gerek. Nefes almasına izin vererek ve onun isteklerini de dikkate alarak davranmak gerek. Erkek kendisi için saçını süpürge edecek bir kadın değil, kendisi için süslenip saçını savuracak bir kadın görmek ister. Bu yüzden kadın; yemek ve ev işlerini abartmamalı, dinlenmeye ve kendine bakmaya zaman ayırmalı. Erkeklerin çoğu akşam çok iş yapmış yorgun ve asık yüzlü bir kadın görmektense; az iş yapmış fakat güler yüzlü bir kadın görmeyi tercih eder.


Bazı kadınlar da kocasına annelik etmeyi onu terbiye etmeye çalışarak ya da hükmederek yapmaya çalışır. O zaman kadın kocasına annelik ederken sözü dinlenmediğinde aynen çocuklarına yaptığı gibi; asık yüz, emredici ya da küçümseyici bir ses tonu kullanmaya başlar, sözü daha etkili olsun diye.


Oysa kim olursa olsun, karşımızdakine küçümseyici ses tonuyla sürekli olarak neyi yapıp neyi yapmaması gerektiğini söylüyorsak, aramıza buz duvarları örüyoruz demektir.


Kadının kocasına “ne kalın kafalısın, hâlâ öğrenmedin mi, elli kez söyledim?” anlamına gelecek şekilde sürekli bir şeyler hatırlatması, yanlış yaptığında küçümseyici bakış fırlatması, erkek üzerinde pek iyi etki bırakmaz.


Bir dergide okumuştum, bir araştırma sonucu: “Kadının yüzü asıldığında erkeğin aklına ilk annesi geliyormuş.” Çünkü bütün çocukluğu ve gençliği boyunca ona kızan, yüzünü asan, terbiye etmeye çalışan kadın “annesidir.” Asık yüz ve hesap soran kadın doğruca anneyi çağrıştırıyor. Kadın böyle bir annelik rolüne girdiğinde erkeğin gözünde bütün çekiciliğini kaybediyor, karısı isterse dünyanın en güzel kadını olsun.


Kadın kocasına annelik yapmaya çalıştığında, erkek de ergenlik dönemlerine dönebiliyor. Ya küsüyor ya da asi bir genç gibi davranarak bağırıp çağırıp, kırıp döküyor. Kadının annelik yapması ne kadar yanlışsa erkeğin de kadının yanlışı karşısında ergenlik tavırlarına girmesi de bir o kadar yanlış.


Kadının hatalı davranışları karşısında erkeğin evin kavvamı, idarecisi olarak daha olgun ve yapıcı davranması gerekir. Nasıl davranırsam karıma işin doğrusu güzellikle anlatabilirim diye düşünüp, çözüm üretmesi lazım.


Kadının hatası olduğunda erkeğin “Kötüsün işte, kötüsün; kötü kız, kötü kız, kötü olduğunu kabul et” tavırları içinde oğlan çocuğu gibi davranması evin idarecisine yakışmaz. İyi bir idareci şefkati ve otoriteyi birlikte kullanabilendir.


Kadınların en büyük şikayeti: “Ben iyiysem, güler yüzlü isem, eşim iyi oluyor; ben kötüyse canım sıkkınsa eşim benden daha kötü oluyor.” Kadına güler yüz yakışır, neşe yakışır; fakat sonuçta insan her daim aynı hal üzere olamaz. Canının sıkıldığı, keyifsiz olduğu günler olur. O zaman da erkeğin eşi ile ilgilenmesi, nazını çekmesi, idare etmesi gerekir. Evlilikte güzel bir iletişim çok önemli ve kadına da büyük bir pay düşüyor. Fakat erkek de pasif konumda değil elbette. O da iletişimde etkin olmaya çalışmalı.


Kadın kocasında hoşuna gitmeyen bir davranış gördüğünde, bunu annelik tavırlarına girmeden söylemeli; erkek de karısında hoşuna gitmeyen bir davranış olduğunda bunu hakaret ederek ya da küçümseyerek değil, sebep ve sonuçlarını izah ederek anlatmalı ve nasıl davranırsa daha çok hoşuna gideceğini söylemeli.


İki taraf için de olumsuz bir şey olduğunda “sen böyle söylediğinde ben kendimi şöyle hissediyorum ve rahatsız oluyorum.” şeklinde söylenirse ve güzel bir davranış olduğunda mutlaka takdir edilip “böyle yapman çok hoşuma gidiyor, teşekkür ederim” şeklinde olursa iyi bir iletişimin kapısı açılır. Takdir ve teşekkür gönül kapılarının anahtarıdır; kilitleri açar, sevgiyi besler büyütür.



    Ödev:

Kadınlara: Eşinizle konuşurken bütün annelik cümlelerini dilinizden temizleyin. Emreden, yargılayan, hesap soran tavırlara asla girmeyin. Asık yüz, söylemeye gerek yok herhalde; zaten olmaması gerek. Allah rızası için güler yüzlü olun. Her daim sadaka sevabı alın.


Erkeklere: Eşinizle sorunlar olduğunda çözüm odaklı düşünün. Kızgınlığa kapılmayın. Kadın kırılganlığını düşünerek konuşun. Eşinize hayırlı eş olmaya çalışın ki ümmetin hayırlıları olun. Tebessüm kadar otoriteye yakışan bir şey yoktur. Yüzünüz gülsün.


semamarasli@gmail.com


 

HİKAYE “VEREN EL”


HİKAYE  “VEREN EL”

 

    Yılların marangozuydu. Saçlarını o küçük atölyesinde ağartmıştı. Eskisi kadar işi yoktu artık. Fabrika mamulü eşyalar piyasayı istila etmişti. El işi özel imalat meraklıları dışında kimse gelmiyordu dükkânına. Hani neredeyse birer  sanat eseri olan masalar, sehpalar, kitaplıklar yapar, geçimini bununla sağlardı. En iyi tahtaları kullanır, görülmedik bir özenle çalışırdı.

    Tahta mı gerekiyor, keresteciye mutlaka kendisi gider; ceviz, gürgen, çam cinsinden en iyi tahtaları bizzat seçip alırdı. Üzerlerinden en az bir yıl geçmedikçe bu tahtaları asla kullanmaz, kurumalarını beklerdi. Bu yüzden de yaptığı eserlerinde en küçük bir ayrılma, eğilme, bükülme olmazdı. İmal ederken pek az çivi kullanırdı, "Demir çivi eşyanın ömrünü kısaltır" derdi.

    İşinde gayet titizdi. Az konuşur, sorulan sorulara kısa cevaplar verir, ücret konusunda hiç pazarlık etmezdi. Tanıyanlar bilirlerdi bu huyunu, tanımayan müşteri gelir de fiyata itiraz ederse, sözü uzatmaz, "Ben hakkımdan fazlasını istemem" der, pahalı geliyorsa başka bir marangoza gitmesini söylerdi. Sinirliydi biraz, bu huyunu bilir, kimseyle tartışmamaya çalışırdı.

    Sabah namazından beri çalışıyordu. Bir hayli yorulmuştu. Sipariş edilen bir masayı daha bitirdikten sonra, "Bugünlük bu kadar yeter" deyip oturdu. Kurban bayramına üç gün kalmıştı, kurbanlık alması gerekiyordu. "Bir bardak çay içeyim de ondan sonra giderim" dedi. Kendi kendine konuşurdu yalnız zamanlarında. Emektar aletleriyle sohbet ederdi bazen. Bunlar onun organları gibiydi.

    İki dükkân ötedeki çay ocağına gitti, selam verip bir sandalyeye oturdu. Onun her zaman "orta açık çay" içtiğini bilen garson, sormaya bile lüzum görmeden getirdi çayını. Şekeri karıştırırken, kendisi gibi emektar ustalardan biri olan arkadaşı kapıda belirdi. Sonra da gelip yanına oturdu. Tornacıydı adam. Son zamanlarda iyice yaşlanmış, işini göremez olmuştu. Dalgındı, hüznün resmi mürtesemdi yüzünde.

      Söz kurbandan açıldı, konuştular bir iki satır.

 -- "Biraz sonra gidip kurbanlık alacağım" dedi marangoz.

     Tornacı dalgın gözlerle marangozun yüzüne bakıyordu. Söyleneni işitiyor ama anlamıyordu. Marangoz farkına vardı bunun:

 -- "Canın sıkkın" dedi.

 -- "Evet."

 -- "Sebep?"

 -- "Bir talebe var... Üniversitede okuyor."

 -- "Ne var bunda?"

 -- "Önüm sıra yürürken birden yere yıkıldı çocuk."

 -- "Niye?"

 -- "Kaldırdım hemen. Sebebini sordum. Önce söylemek istemedi. Israr ettim... Açlıktan başı dönmüş..."

 -- "Kimi kimsesi yok mu peki?"

 -- "Gurbet hali, bilirsin. Arkadaşları var gerçi. Bizim binanın bodrum katında kirada oturuyorlar. Hepsi memleketlerine gitmişler."

 -- "Bu niye gitmemiş?"

 -- "Gidememiş. Para beklemiş ama gelmemiş parası. Ailesi fakirmiş anlaşılan, gönderememişler. Cebindeki üç beş kuruş da bitince aç kalmış. Kimselere söyleyememiş derdini."

     Marangoz şakaklarını ovdu bir süre. İri bir eli, nasırlı parmakları vardı. Âdetiydi, canı sıkıldı mı iyice bastırarak alnını, şakaklarını, göz çukurlarını ovardı. Tornacıyı ilk kez görüyormuş gibi bakarak sordu:

 -- "Sen ne yaptın peki?"

 -- "Ne yapacağım" dedi Tornacı, "aldım eve götürdüm. Allah ne verdiyse beraber yedik. Lakin fazlasını yapamadım. Benim de meteliksiz zamanıma rast geldi. Kalktım buraya geldim, belki bir iş çıkar diye."

 -- "Çıktı mı peki?"

     Tornacı "Nerde o eski günler!" dercesine elini sallayıp sustu. Önüne konan çayı karıştırmaya başladı. Şeker atmayı unutmuştu.

     Marangoz da susuyordu. Bir yanda evde kurban bekleyen hanımı vardı, öte yanda parasızlıktan yere yıkılan bir garip talebe. Elini cebine attı, bütün parasını çıkarıp tornacıya uzattı:

 -- "Götür ver!" dedi, "Söyle ona, memleketine gitsin."

    Tornacı hayretle baktı:

 -- "Hepsini mi?"

 -- "Hepsini."

 -- "Kurban alacaktın hani?"

 -- "Allah kerim!" dedi Marangoz, başka da bir şey söylemedi.

    Uzunca sustular. Tornacı parayı cebine koyup gitti. Marangoz da atölyeyi kapatıp evin yolunu tuttu. Yürüyerek gitmek zorundaydı, son parasını da çaycıya vermişti çünkü.

    Evde, "Kurbanlık almadın mı Bey?" diyen hanımına da Tornacıya verdiği cevabı verdi:

 
 -- "Allah kerim!"

    Kadın başka soru sormadı. Tanırdı kocasını. Sessizce sofra hazırlamaya başladı.

     İkinci gün tekrar atölyesine gitti Marangoz. İş elbisesini giyip tezgâhının başına geçti. Çam ve tutkal kokuyordu atölye. Yıllardır bu kokuyla yaşamıştı. Bu koku elbisesine de siner, her nereye gitse onunla gelirdi. Eline planyayı aldı, işe başlayacaktı ki kapıda bir adam belirdi:

 -- "Merhaba usta!"

 -- "Merhaba!"

      Adam eşikte duruyordu, arkası güneşe dönük olduğu için yüzü iyi seçilmiyordu. Marangoz tanıyamamıştı. Adam anladı durumu, bir iki adımda içeriye girdi.

 -- "Beni tanıyamadın galiba."

 -- "Evet."

 -- "Üç ay kadar önce sana bir iş yaptırmıştım. Çalışma odam için masa, sehpa, kitaplık falan... Paranın bir kısmını  vermiş bir kısmını sonraya bırakmıştım. Şimdi hatırladın mı?"

 -- "Hatırlar gibi oldum. Gebzeliydin galiba."

 -- "Evet... Ya usta, kusura bakma, parayı geciktirdim. Bir türlü yolum düşmedi buralara. Sen de arayıp sormadın."

     Cebinden bir deste para çıkartıp uzattı Marangoza:

 -- "Buyur. Bayram yaklaştı, lazım olur. Hakkını helal et."

      Marangoz parayı alıp tezgâhın üstüne koydu.

 -- "Buyur bir çay iç" dedi.

 -- "Sağ ol usta, başka zaman. Arabayı çalışır vaziyette bıraktım. Bana müsaade."

      Ustanın elini sıkıp gitti adam.

     Marangoz parayı saydı.

      Kurban bayramı için ayırıp da sonra Tornacıya verdiği paranın tam iki katıydı!

      En küçük bir hayret ifadesi belirmedi yüzünde.

      Hafifçe gülümsedi ve "Allah kerim!" dedi.


 
 

 

 

 

 

 

 

Dindar ailelerin çocukları neden dindar olmuyor?


Hekimoğlu İsmail
 

Dindar ailelerin çocukları neden dindar olmuyor?

 
 
Eskiden aile deyince nineler, dedeler, halalar, teyzeler gibi geniş bir daire akla gelirdi. Şimdi aile küçüldü amma çocuk bunların dışında kalamıyor. Hepsinin çocuğa az-çok tesiri var fakat bunların içinde bir kişi şuurlu Müslüman ise diğerleri şöyle böyle…
 
 
Hatta bunların arasında din düşmanları da bulunabilir veya içki içen, kahveye giden, Avrupa hayatı yaşayan şahıslar bulunabilir. Bir akraba çocuğun zihnine zemzem dolduruyorsa diğeri şarap doldurabilir. Yani bütünüyle dindar olan bir aile yok ki, bu ailenin yetiştirdiği çocuk da dindar olsun.
 
 
Bazı ailelerde kavga kıyamet bitmiyor. Çocuklar poyrazın, lodosun ortasında savruluyor. Her hadise ruhunda bir iz bırakıyor. Dindarlık evvela kalp işidir. Bazı ailelerde terbiye edeceğiz diye çocuğun kalbi kırılıyor.
 
 
 Dindar aile bir de zenginse, çocuk, “Babamın serveti bana yeter.” diyor. Mevcut servetin, hayatını garantiye alacağını anlıyor, çalışmıyor. Tahsile devam etmek istemiyor. Sanat da öğrenmiyor. Boş gezenin de ayağına pislik bulaşır.
 
 
 Dindar aileler çocuğunu dindar yapmanın çarelerini ararken yanlış metotlar uygulayarak çocuğu dinden uzaklaştırıyor. Böylesine bir hayat çocuğun hoşuna gitmiyor. Okul da dinden yana bir şey vermiyor. Bir de aileden din baskısı gördü mü, çocuk dine düşman oluyor. Oğlum top oynama, kızım gezme, şu elbiseyi al, saçını uzatma… Bu arada içki içmemesi, kötü arkadaş edinmemesi de isteniyor. Çocuk karıştırıyor, hangisi helal, hangisi haram? Halbuki saçı uzatmak nerede (erkek çocuk için) bira içmek nerede? İkisini de yasaklayan aile, yeni bir din vazediyor demektir. Çok yasak koyulan çocuklar isyan ediyor. Dinde haram aranır. Çocuğa haramlar öğretilir, helallerde serbest bırakılırsa, çocuk İslam’ın gerçek yüzüne muhatap olur.  
 
 
Şu örnek çok hoşuma gider: Akıl hastanesindeki doktor koşarak, profesörün yanına geliyor diyor ki: “Hocam hastaları bahçeden içeriye sokamıyoruz.” Profesör bahçeye çıkıp bakıyor ki, hastalar soyunmuş, bahçede trencilik oynuyor. Profesör hemen hastalar gibi soyunuyor, “çuf çuf” diyerek trencilik oynuyor, “Şimdi istasyona girelim!” diye bağırarak hastaları içeriye sokuyor.  
 
 
Bu misalde olduğu gibi ebeveyn evvela çocuklarıyla beraber olacak. Onları anlayacak. Fakat bizdeki ebeveynler daha çok çocuklarını düzeltme telaşında… Çocuğu sıkıştırmak, baskı yapmak, yasak koymak onu terbiye etmez ancak dengesini bozar.
 
 
Ekseri ebeveyn, kendini model biliyor. Çocuklarının kendisi gibi olmasını istiyorlar. Çocuğunun nazarını Kur’an’a ve Resulullah’a çeviren kurtulur. Ailede her fert İslam’a tabi olursa, çocuk ne yapacağını daha iyi anlar.
 
 

27 Aralık 2013 Cuma

Arslan Boğaya demiş ya

Arslan Boğaya demiş ya

- Eee beni evde bir aslan bekliyor, seninki gibi bir inek değil...
Bu fotoğraf onu hatırlattı bana  :)
 
Evde Arslan olan ERKEKLERE kolay gelsin.
 
Arslan Boğaya demiş ya 
- Eee beni evde bir aslan bekliyor, seninki gibi bir inek değil...
Bu fotoğraf onu hatırlattı bana :) Evde Arslan olan ERKEKLERE kolay gelsin.


Şu Dünya Malı


Şu Dünya Malı
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
“Rabbin rızkı dilediğine bol verir, dilediğine daraltır. Şüphesiz ki O, kullarından haberdardır, (onları) çok iyi görür.” (İsrâ, 30)
 

Rasûlullah (sav) buyurdular:
“...Şu dünya malı gerçekten çekici ve tatlıdır. Buna bir Müslümanın sahip olması ne kadar güzeldir! Yeter ki, ondan miskine (fakire), yetime ve yolcuya versin.” (Muslim, Zekat, 122; İbn-i Hanbel, III, 21)
 
 
Allah Resûlü (sav) peygamber olmadan önce bile fakirleri gözetir, imkânları nisbetinde onlara yardım ederdi. Nitekim Hz. Hatice vâlidemiz, ilk vahyin ardından Efendimiz’i teskin ederken bu özelliğine de vurgu yapmıştır. (Buhârî, Bedü’l-vahy, 3; Müslim, İmân, 252)

Fahr-i Kâinât (sav)’in nübüvvetinden önceki bu kişisel hassasiyetiyle birlikte risâletiyle gelen gerek emir ve tavsiyeleri, gerekse uygulamaları bütün inananlar için bir örnek olmuştur. Genelde Müslümanlar, Mekke döneminde ve hicretten sonraki yıllarda yoksulluk çekmekle beraber, durumu iyi olanlar, fakir veya kıt kanaat geçinen kimselere daima yardımda bulunmuşlardır. (Dr. Murat Kaya, Üsve-i Hasene, Erkam Yay.)


--
 

NİHAT HATİPOĞLU - Efendimizin veda günleri

NİHAT HATİPOĞLU - Efendimizin veda günleri

NİHAT HATİPOĞLU
 
 

Efendimizin veda günleri

 
Rebiülevvel ayına giriyoruz. Bu ay, eski ayların üçüncüsüdür. Ve Müslümanlar için önemli bir anlam taşımaktadır.

Hz. Peygamber 'Rebiülevvel' ayında doğmuş ve yine Rebiülevvel ayında vefat etmiştir.

Doğum ve vefat günü de aynıdır. Pazartesi günü doğmuş ve pazartesi günü vefat etmiştir.

Doğumu da vefatı da Rebiülevvel'in ilk günlerine rastlamaktadır.

Efendimiz 61 veya 63 yıl yaşadı. (iki ayrı takvim hesabına göre) Bu hayatın çoğunu Mekke'de geçirdi. Yaklaşık 53 yılı Mekke'de yaşadı. Son 10 yılını ise Medine'de geçirdi. 


 
Veda Haccı ve Kabe'ye veda

Hac İslam'ın 5 şartı içinde en geç emredilen şartıdır. Efendimize (sav) vefatından bir buçuk yıl önce emredildi. Hz. Peygamber (s.a.v.) birinci yılda Hz. Ebu Bekir'i kendi yerine hac imamı olarak Müslümanların başında hacca gönderdi.
 

Bir sene sonra, yani vefatından 40-50 gün önce hacca gitti. Orada müminlere nasıl hac yapılacağını detaylarıyla öğretti. Arafat meydanında 100 (yüz) bin üzerinde insana hitap etti.
 

Bizler bu Hacca, "Veda Haccı", bu hutbeye "Veda Hutbesi" dedik. Efendimiz daha sonra Medine'ye döndü. 

 
Medine'deki son günler

Artık Cebrail az gelir olmuştur. O, Cebrail'i özler. Bir ara Cebrail'e fısıldar. 'Neden gelmiyorsun. Seni özlüyorum.' Son ayetler inmiş veya inmek üzeredir.
 

Vefatından önceki son 15 günde Cebrail yanına gelir ve 'Medine'deki mezarlığa (Baki mezarlığına) git ve vedalaş' der.
 

Bir gece yarısı 'Ebul Muveyhibe' ile beraber mezarlığa gitti, uzun uzun dua etti. Sabaha doğruydu. Sıtmaya yakalanmış gibi titreyerek eve döndü. Eşi Hz. Aişe'den üstünü örtmesini istedi. Bu, 13-15 gün sürecek hastalığın başlangıcıydı.

 

Saçlarındaki aklar çoğalınca

Aslında günler öncesinde saçlarındaki aklar çoğalmıştı. Bir ara Hz. Ebu Bekir (r.a.) sordular. Sizi yaşlanmış gördüm. O (s.a.v.) şöyle buyurdu.
"Evet. Ayetler beni ihtiyarlattı."


 


Son hutbe

Hastalığı artınca Medine'deki mescidinde minbere çıktı. Bitkindi. Yanında Hz. Abbas ile Hz. Ali vardı. O'na yardım ediyorlardı. Minberde oturdu ve konuştu.Düşmanlarınızdan değil, nefislerinizin sizi yanıltmasından korkuyorum. Dünyalık için birbirinizle çarpışırsınız diye endişe ediyorum.
 

Kime vurmuşsam işte sırtım gelsin ve vursun. Bugün burada mahcup olmak, Allah'ın huzurunda mahcup olmaktan hayırlıdır.

 

Sizi bekleyeceğim


"Sizi bekleyeceğim" buyurdu. Sahabe sordular. Sizi nerede bulalım. Mahşerde sizi bulabilir miyiz? O şöyle cevap buyurdu: "Ya Sırat köprüsünde, ya terazinin başında, yahut da Kevser havuzunun başında beni bekleyin.

 

Bizi tanıyacak mısınız?

Arkadaşları soruyordu, hem acı ve hem heyecan içinde. Ey Allah'ın elçisi, siz o gün bizi tanıyacak mısınız? O gün insanlar çok olacak. Bizi tanır mısınız?
 

Sahabesini gözleriyle taradı. Tebessüm ediyordu. Yüzü solgun ama o kadar güleçti. Şöyle buyurdu: 'Mahşerde hepinizi abdestle yıkadığınız organlarınızdan tanıyacağım.' "Yüzünüz, kollarınız parlayacak."

 
 

Bir kısmınız bana gelemeyeceksiniz


Şöyle devam ettiler: "O gün bana koşacaksınız. Fakat bir kısmınız bana ulaşamayacaksınız. Ben sizi görüp meleklere, 'bırakın gelsinler' diyeceğim. Fakat melekler bir kısmınızı benden uzak tutacaklar. 'Uzak durun, uzak durun' diyecekler. Ben meleklere, 'onları bırakın. Onlar bendendir' diyeceğim.
 

Melekler şöyle diyecekler:
 

Muhammed (s.a.v.)! onlar sana gelemezler. Çünkü onlar senden sonra çok yanlışlıklar yaptılar. Sana gelemezler." 
 

Medine'de ateş görüyorum Aişe!

Odasına çekildi. Ateşi yüksekti. Bir ara derin bir uykuya yattı. Sonra birdenbire uyandı. Sıçrayarak. Eşi Hz. Aişe'ye (r.a.) dönerek şöyle dedi: "Aişe! Medine yanıyor. Ben Medine'nin üzerine ateşlerin yağdığını görüyorum."
İleride olacak fitne ve kaosa işaret ediyordu. 
 

En yüce dost

Bütün dostlardan ayrılıyordu. Zaten sahte dostları hiç olmadı. İyilik yaptıklarından iyilik beklemedi. Karşılığı Allah'tan bekledi. Çünkü en çok iyilik ettiğinin günün birinde en çok zarar veren olabileceğini iyi biliyordu.
 

Sahabeden hiç ihanet görmedi. İman edenleri, tam iman edenlerdi.
 

Pazartesi günüydü. Öğleden sonraydı. Bir ara ağırlaştı. Başı eşinin dizindeydi. Gözlerini açtı. En yüce dosta diyordu: "Allahım! En yüce Dost! Sana geliyorum." 
 

Namaz, garibanlar ve kadınlar

Son üç cümlesi buydu. "Kadınlarınıza zulmetmeyin. Namazınızı bırakmayın. Garipleri ezmeyin." 
 

Ve elveda ey Nebi

Sonra gözleri yücelere yöneldi. Yüzünde derin bir gülümseme vardı. Gözleri açıktı.
Hz. Aişe bağırdı. "Beni duyuyor musun?" cevap yoktu. Bir daha, yine cevap yoktu. İrkildi: "Yıkıldı Medine."
 

Efendimizin gözlerinden bir damla gözyaşı yanaklarına sızdı...

 

Seni arıyoruz ey Nebi


Şimdi seni arıyoruz. Elveda ey Resul diyoruz. Ve şimdi sana daha çok muhtacız. Dağınık haldeyiz. Dilimiz rahmetten uzaklaştı. Yüreklerimiz dağıldı. Birbirimizin düşmesini bekliyoruz. Senin sahabenin idrakinden uzağız. Biidrakiz. Binasibiz. Biemanız. Bişefkatiz.
 

Dünü unuttuk. Belki yarınımız, bugünümüzü aratacak. Farkındayız, farkında olmadığımızın. Üzgünüm ey Resul. Mahcubum ey Resul.
 

Sizin bize; benim ümmetimin kardeşliğinden, sevgisinden, rahmetinden uzaksınız demenizden korkuyoruz. Salat ve selam sana ey sevgili. Sana salat ve selam olsun ey yar.


***


 
 
BİR DUA

Hz. Peygamber (sav) şöyle dua buyururdu:

Rabbim, lehime olan yerde bana yardım et. Aleyhimde olan şeylere yardım etme! Bana zafer ver, aleyhimde olan şeylerde ise kötülere zafer verme! Benim için kötülerin çabalarını boşa çıkar! Aleyhime olan hilelere beni düşürme! Bana hidayet et! Hidayeti bana kolaylaştır! Aleyhime azgınlık edenlere karşı, bana yardım et! Rabbim beni sana çok şükreden, seni çok zikreden, senden çok korkan, sana itaatkâr davranan, seni çok seven, sana başvuran ve senin için inleyen kıl! Kalbimi hidayete erdir! Rabbim, tevbemi kabul buyur! Günahlarımı yıka! Hüccetimi sağlam kıl! Kalbimi hidayete erdir! Dilime doğruyu söylet! Kalbinin (kin ve haset gibi) rahatsızlığını iyileştir). Sen bana yetersin. Sen ne güzel vekilsin.
(İmam Nesai, amelü'l-yevm ve'lleyle)


***


 
 
Mevlana'dan ve büyüklerden
Nasıl ki ayna tozlanınca suretleri göstermezse, gönül de dünya ile kirlenince Hakkın tezahürü olmaz. O nedenle gönül temiz olmalı, samimiyet ve aşkla dolmalı. Hırs, kin, riya gibi duygulara izin verilmemelidir.
 
 
Demedim mi sana gitme oraya; seni tanıyan, bilen benim ancak; şu yokluk serabında yaşayış kaynağın benim ancak. Kızsan da, bin yıllık yola gitsen de, sonunda gene bana gelirsin; varacağın yer benim ancak.
 
 
Toprağıma, mezarıma söyleyeceğin o sözleri, şu gamlı kulağıma saç; şimdi söyle bana.
 
Ey zulümle bir kuyu kazan! Sen kendin için tuzak hazırlıyorsun. Ey başkalarına ağlayan göz! Gel, bir müddetçik otur da kendine ağla! Mum ağlamakla daha aydın bir hale gelir.
 
İnsan her şeyi göremez; sevdiğin şeyler, seni kör ve sağır eder.
 
Canım tenimde oldukça Kuran'ın kölesiyim. Ben Hakk'ın seçkin peygamberi Muhammed'in (s.a.v.) yolunun toprağıyım. Her kim bundan başka benden bir söz naklederse, ona çok üzülür ve o sözden de çok üzüntü duyarım.
 
Yoksulların gönüllerini de kırmamak gerek. Cenab-ı Hakk, "Yetimi horlama; isteyeni boş çevirme" buyurmuştur. Duvar, çiviye "Ne diye beni deliyor, incitiyorsun?" dedi. Çivi de ona "Beni çakana bak!" diye cevap verdi.
 
Allah için ateşe atılmak vardır. Lakin ateşe atılmadan önce kendinde İbrahimlik olup olmadığını araştır. Çünkü ateş seni değil, İbrahimleri tanır.
 
Ey akıllı! Sen sakın başına gelince, pişman olacağın bir sarhoşluğa düşme!
 
İnsanların sıkıntılarına katlanmak, Allahu Teala'nın beğendiği ve Resulullah'ın sevdiği ve evliyanın özendiği bir ahlaktır.
 
Ağır yükün altına giren hamal, başkalarından yükü kapar.
 
Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız! Bizim mezarımız, ariflerin gönüllerindedir.
 
Ayakkabım yok diye üzülüyordum, yolda karşımdan gelen ayaksız bir adam gördüm.
 
Dünyada diken tohumunu eken kişi; kendine gel, onu gül bahçesinde arama sakın.
 
Kimseden sana kötülük gelmesini istemiyorsan; fena söyleyici, fena öğretici, fena düşünceli olma.
 
Allah ile olduktan sonra ölüm de, ömür de hoştur.
 
Güneşin varlığına delil yine güneştir. Delil ararsan güneşten yüz çevirme.
 
Çoban uyudu mu, kurt emin olur.
 
Köpeklerin dudakları değdi diye deniz kirlenmez.
 
İnsanla hayvan arasındaki fark, edeptir.
 
İnsanların ölümlerine değil, doğumlarına ağlayın.
 
Bin bahar görse de taş yeşermez.
 
Hayatta komşunun haber almasından korkacağın hiçbir şeyi yapma
 
Nice balık vardır ki, su içinde her şeyden eminken boğazının hırsı yüzünden oltaya tutulmuştur.
 
İnsanların en kötüsü, sevmeyen ve sevilmeyendir.
 
Kişinin sözü, kalbindekine haber verir.
 
Önce fareyi def et, sonra buğday topla!
 
Elbiseleriniz eski de olsa, kalpleriniz yeni ve temiz olsun.
 
Bozuk olunca maya ne ar tanır ne de haya!
 
Yüksekliği isterdim, onu alçak gönüllülükte buldum.
 
Vicdanını hırstan koru.
 
Bin zulme uğrasan da bir zulüm yapma.
 
Halk kime secde ederse, onun canını zehirliyor demektir.
 
Boş bir testiyi gürül gürül akan bir pınarın başına koysalar, orada kırk yıl da bıraksalar, yine de kendi kendine dolmaz.
 
Dövüşmeden önce konuşmayı denemek daha hayırlıdır.
 
Halife, Leyla'ya dedi ki; O sen misin Mecnun sana tutularak perişan oldu ve kendini kaybetti? Sen başka güzellerden daha güzel değilsin ki. Leyla, "Sus, çünkü sen mecnun değilsin ki!" diye cevap verdi.
 
Sağırın kulağı duymaz, aptalın hiçbir yanı.
 
Bazı yanlışlar zaferlerin taksitleridir.
 
Suçundan emin olmadığın kişiyi padişaha şikâyet etme canından olursun.

***


Not: Pazar günleri saat 10.00-11.30 arasında ATV'de Kuran ve Sünnet isimli yeni programımızı izleyebilirsiniz. Sorularınızı ve katkınızı beklerim.