‘Övgü’, bir kimsenin kendi isteği ile yaptığı güzel işlerden veya sahibi bulunduğu nimetlerden söz ederek onu yüceltmeye denilir. Bu kelime Türkçe kökenlidir. ‘Methetme’ ve ‘medh’ kelimeleri ‘övgü’ ile eş anlamlıdır. Karşıtı ise ‘zem’ etmek yani ‘yermek’ ve ‘kınamak’tır. Mümin kimsenin ahlâki görevlerinden biri de, toplum içierisinde faziletin ve güzel ahlâkın yayılmasını sağlayacağı için övgüyü hak eden insanları övmek, hak etmeyenleri de övmemektir.
Övgüyü hak etmeyenleri övmek, onları tanımayan insanları yanlış bilgilendirme ve yönlendirme sonucunu doğuracağı için çok kötü bir davranıştır. Aynı zamanda bu toplumsal sorumluluğu gerektirir. Bir kimseyi överken ölçülü ve gerçeği bilerek, yüze karşı değil onun bulunmadığı yerde yapmalı ve överken de aşırıya kaçmamalı, abartmamalıdır. Sahabeden birisi Peygamber (s.a.v.)’in yanında arkadaşını gereğinden çok övmüştü.
Peygamber (s.a.v.) ona: “Yazıklar olsun sana! Arkadaşının boynunu (çok övmek suretiyle) kestin. İçinizden her kim kardeşini övecekse şöyle desin: ‘Falanı şöyle zannederim. Gerçek yüzünü Allah bilir. Kimseyi Allah’a karşı tezkiye edemem.” buyurmuştur. Peygamber (s.a.v.) yine bu konuda şöyle buyurmuştur: “Meddahların (aşırı öven dalkavukların) yüzlerine toprak saçınız.” Övgü, İslâm’da bazı konularda yasaklanmıştır. İmam Gazali der ki : ‘Övgüde altı zarar vardır. Dördü övene, ikisi övülene aittir. Bunlar:
1. Övgünün çokluğu, övenin yalana sapması sonucunu doğurur. Şairler bu hastalığa düşmüşlerdir. Çünkü en iyi ama gerçeği yansıtmayan yalan sözleri bu meslek mesupları zaman zaman söylemişledir. Hatta bazılarında bu durum cehalet ve takva azlığı sebebiyle küfre kadar varmaktadır. Arap şairlerinden meşhur Mütenebbî bu hataya çok düşmüştür.
2. Medih, bir tür Riya’dır. Çünkü birisini övmek, ona karşı sevgi iddiasında bulunmaktır. Gerçeğe uygun olmayınca da bu riya olur.
3. Övgü konuları çoğu zaman her kes tarafından anlaşılması, incelenmesi mümkün olmayan konulardır. Bir kısım olgun kimseler, övgünün zararları konusunda ‘Bu afet gerçek anlamda bilinseydi, beni övmek değil, benden şikâyet ederdi’ derlerdi. Kullanılan deyimlerin çoğu zaman gerçek kapsamı bilinmediği için yanlışlıklar yapılmaktadır. Örneğin: ‘Falan kimse zahiddir, velidir, vera ehlidir’ demek gibi. Zira zühdün hakikati ile ‘velayet’ ve ‘vera’ın bir kimsede kesin olarak varlığını bilmek zordur.
Ama özel davranışlarda ilim ile mümkündür. Örneğin: ‘Filanı gördüm, teheccüd namazı kılar, sadaka verir’ demek doğrudur. Çünkü görülen, hissedilen bir iştir. Bu afetten sakınmak için Peygamber (s.a.v.)’in yukarıdaki hadisini söylemek en uygun davranış olacaktır.
4. Bir fasık (açıkça günah işleyen) kimseyi övmek, onun ferah ve sevincine sebep olmaktır.
Hadis-i şerif’te şöyle buyurulmuştur: “Günaha dalıp giden isyankâr kişiyi övene Allah Teâlâ gazap eder.” Öven kişiye bir zarar da şudur: Aşırı derecede birisini öven kişi zillete düşmektedir. İzzetli ve vakarlı olması gereken mümin böyle bir zillete düşmekten sakınmalıdır. Özellikle övgü dünyalık yararlar için olursa...
Günümüzde cömertlik, cud ve kerem tamamıyla yok olmuş, edebi övgülerle yıkılmış olup, methedeni dinlemek, viran bir köşk gibi çökmüş bir ortama girmiştir. Zamanın yöneticileri, bir şairin elinde kaside görse, canı başına sıçrar ve belagat sahibi biri, kıtasında inciler döktürüp sunsa, acısından ecel terleri döker. Övülen kişi için doğan zararlar:
1.Övülen kimsede Kibir ‘büyüklük’ ve ‘kendini beğenme’ hastalığı meydana gelmesidir. Anlatılır ki, Araplarının büyüklerinden Carud-ı Abdi Hazreti Ömer (r.a.)’ın meclisine gelince oradakilerden bazıları, ‘Bu gelen Rabia kabilesinin efendisidir.’ dediler. Carud yaklaşınca Hazreti Ömer (r.a.) ona bir değnekle vurdu. O zat, ‘Ey müminlerin emiri! Ne kusur işledim’ deyince, Hz. Ömer (r.a.): Dediklerini işitmedin mi? dedi. O da : Bundan ne lazım gelir? Dedi. Bu sefer Hz. Ömer (r.a.) şöyle buyurdu: ‘Sana kibir ve ucub gelmekten korkup seni bu yolla zelil ettim.’
2. Övülen kimsenin, hakkındaki övgüleri işitince bunları kendisinde gerçekten var sanıp, daha fazla fazilet elde etmek için gayret etmekten vazgeçip tembelliğe düşmesidir. Bu iki afetten dolayıdır ki, Peygamber (s.a.v.) huzurunda bir kimse başkasını övünce “Boynunu kestin” buyurmuşlardır. Bunun gibi Hz. Ömer (r.a.) de, ‘Övgü boğazlamaktır’ demiştir. Hz. Ebubekir (r.a.) övüldüğü zaman edebinden ve takvasından şöyle dua ederdi: ‘Ey Rabbim, Sen beni benden daha iyi bilirsin. Ben de kendimi başkalarından daha iyi bilirim. Ey Alemlerin Rabbi, halkın bende zannettiği iyilik ve faziletleri bana nasip eyle.
Bende olduğu halde halkın bilmediği günahlarımı da affet. Söyledikleri güzel özellikler karşısında beni kendini beğenmişlik ve gurur gibi şeylerden koru!’ Mutarraf derdi ki: ‘Hakkımda yapılan övgüleri dinlemedikçe asla ruhen küçülmedim.
Dinlediğim zaman ise küçülmüşümdür.’ Ziyad b. Ebu Müslim demiş ki: bir kimse kendi medh-u senasını dinlerken kesinlikle şeytan orada ortaya çıkar. Ama müminler böyle zamanda hazırlıklıdır.’ O halde kendi övgüsünü dinleyen kimse çok uyanık olması gerekir. Nefsine bakıp ucub ve kibirden kurtulmalı, tembellikten ibadetlerini azaltıp kararlılığını kırmaktan uzaklaşmalıdır. Bazı bilginler asla övgü dinlemezlerdi. Dinleyenler de durumun tehlikesini bilir, ucub ve riyaya karşı son derece uyanık olurlardı.
BU YAZI AŞAĞIDAKİ SİTEDEN ALINMIŞTIR:
http://www.islamahlaki.com/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder