Sonsuz bir saâdet diyârı olan âhiret yurdu yanında, geçici dünya hayatının hangi güzelliği kayda değerdir?
Fânî hevesler uğruna ilâhî hudutları çiğnemenin, ne kadar dehşetli bir aldanış olduğunu ümmetine her fırsatta tebliğ buyuran Efendimiz bizzat kendi hayatlarında kul hakkı hassâsiyetinin müstesnâ örneklerini sergilemişlerdir.
Efendimiz’in vefâtından önce mü’minlere yaptığı son hitâbında dahî kul hakkına riâyeti vurgulaması, bu hususta ne kadar hassas olduğunun en bâriz misallerinden biridir. Efendimiz bu son hitaplarında bir ara şöyle buyurdular:
“Ey insanlar! Kimin üzerine geçmiş bir hak varsa onu hemen ödesin, dünyada rezil rüsvâ olurum diye düşünmesin! İyi biliniz ki dünya rüsvâlığı âhirettekinin yanında pek hafif kalır.” (İbn-i Esîr, el-Kâmil, II, 319)
İNSANIN TESİRİ ALTINDA KALDIĞI İKİ HUSUS
Sonsuz bir saâdet diyârı olan âhiret yurdu yanında, geçici dünya hayatının hangi güzelliği kayda değerdir? Bu hakîkat dolayısıyla insan, kendisine bir defâya mahsus olarak ihsân edilmiş olan şu hayatı en güzel bir sûrette amel-i sâlihlerle değerlendirmeye gayret etmeli, temiz bir vicdanla huzûr-i ilâhîye çıkabilmenin arzusu içinde olmalıdır.
Bu titizlik içerisinde bilhassa ağza giren lokmaya ve beraber olunan kişilerin hâl ve hareketlerine dikkat etmek lâzımdır. Çünkü insan, hayatı boyunca bu iki şeyin kuvvetli tesiri altında bulunmaktadır. Nitekim yenilen lokma, helâliyeti nisbetinde sahibini helâle, haramlığı ölçüsünde de sahibini harama sürüklerken, beraber bulunulan kişilerle olan yakınlık da zamanla zihnî yakınlığa ve daha sonra kalbî yakınlığa dönüşür. Bunun için sâlih ve sâdıklarla beraber olmaya gayret etmek lâzımdır.
Bunun yanında kul hakkı irtikâbı da, insanın mâneviyâtı üzerinde menfî bir tesir icrâ eder ve çok ağır bir haramdır.
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Gönül Yolculuğu, Erkam Yayınları

http://www.islamveihsan.com/en-agir-gunah.html