17 Şubat 2018 Cumartesi

SA'D B. EBİ VAKKAS

 
SA'D B. EBİ VAKKAS
 
Sa'd b. Ebî Vakkas Malik b. Vuheyb b. Abdi Menaf b. Zühre. Babası Malik b. Vuheyb'dir. Malik'in künyesi Ebî Vakkas olup, Sa'd bu künyeye nisbetle İbn Ebî Vakkas olarak çağrılırdı. Rasûlüllah (s.a.s)'in annesi Zuhreoğullarından olduğu için, anne tarafından da nesebi Rasûlüllah (s.a.s) ile birleşmektedir. Sa'd'ın annesi Hamene binti Süfyan b. Ümeyye'dir. Sa'd (r.a), ilk iman edenlerden biridir. Kendisinden yapılan rivayetlere göre o İslâmı üçüncü kabul eden kimsedir. Ancak, Hz. Hatice, Hz. Ebu Bekr, Hz. Ali ve Zeyd b. Harise'den sonra müslüman olmuşsa beşinci müslüman olmuş oluyor. Sa'd (r.a), müslüman olduğu gün henüz namazın farz kılınmamış olduğunu ve o zaman on yedi yaşında bulunduğunu söylemektedir (İbn Sa'd, Tabakâtül-Kübrâ, Beyrut (t.y), III, 139).
 
Sa'd (r.a) İslâma girişine sebep olan olayı şöyle anlatır: "Müslüman olmadan önce rüyamda kendimi hiç bir şeyi göremediğim karanlık bir yerde gördüm. Bu arada ay doğdu ve ben onun aydınlığına tabi oldum. Benden önce bu aya kimlerin uymuş olduğuna bakıyordum. Onlar, Zeyd b. Harise, Ali b. Ebî Talib ve Ebû Bekir'di. Onlara ne kadar zamandan beri burada olduklarını sorduğumda, onlar; "Bir saat kadardır" dediler. Araştırdığımda öğrendim ki, Rasûlüllah (s.a.s) gizlice İslâm'a davette bulunmaktadır. Ona Ecyad tepesi taraflarında rastladım. İkindi namazını kılıyordu. Orada İslâmı kabul ettim. Benden önce bu kimselerden başkası imân etmemişti" (İbnül-Esir, Üsdül-Ğâbe, II, 368).
 
Sa'd'ın müslüman olduğunu öğrenen annesi, buna çok üzülmüş ve oğlunu atalarının dinine döndürebilmek için çareler aramaya başlamıştı. Sa'd'a, eğer girdiği dinden dönmezse, yemeyip içmeyeceğine dair yemin etmişti. Sa'd, annesine, bunu yapmamasını, çünkü dininden dönmeyeceğini söyledi. Yeminini uygulamaya koyan annesi, bir zaman sonra açlık ve susuzluktan bayılmıştı. Ayıldığında Sa'd ona; "Senin bin tane canın olsa ve bunları bir bir versen, ben yine de dinimden dönmeyeceğim" demişti. Onun kararlılığını gören annesi yemininden vazgeçmişti (Üsdül-Ğabe, aynı yer). Sa'd (r.a) annesine çok düşkündü ve ona bir zarar gelmesini asla kabul edemezdi. Ancak imanla alakalı bir konuda Rabbine isyan edip başkalarının heva ve heveslerine de tabi olamazdı. Sa'd (r.a) ve benzerlerinin karşılaşacağı bu gibi durumları çözümlemek ve iman edenleri rahatlatmak için Allah Teâlâ şu âyet-i kerimeyi göndermişti: "Bununla beraber eğer, hakkında bilgi sahibi olmadığın bir şeyi bana ortak koşmak için seninle uğraşırlarsa, o zaman onlara itaat etme. Dünya işlerinde onlara iyi davran..." (Lokman, 31 / 15).
 
Sa'd (r.a), Medine'ye hicrete kadar Mekke'de kalmıştır. Dolayısıyla müşrikler tarafından uğradıkları bütün saldırı ve işkencelere diğer müslümanlarla birlikte Mekke dönemi boyunca muhatab olduğu muhakkaktır. Mekke'de müslümanlar, Mekke zorbalarının saldırılarından emin olmak için ibadetlerini gizli ve tenha yerlerde ifa ediyorlardı. Bir gün Sa'd (r.a) arkadaşlarıyla birlikte ibadet ederlerken müşriklerden bir grup onlara sataşarak İslâmla alay etmişler ve onlara saldırmışlardı. Sa'd eline geçirdiği bir deve sırt kemiğini alıp müşriklere karşılık vermiş ve onlardan birini yaralayarak kanlar içerisinde bırakmıştı. İşte İslâm'da Allah için ilk akıtılan kan budur (Üsdü'l-Ğâbe, II, 367).
 
Sa'd (r.a) kardeşi Ümeyr (r.a) ile Medine'ye hicret ettiği zaman, kan davası yüzünden Mekke'den kaçıp buraya yerleşmiş olan diğer kardeşleri Utbe'nin evinde kalmaya başlamışlardı. Muahat olayında Rasûlüllah (s.a.s), Sa'd'ı Mus'ab b. Umeyr ile kardeş ilân etmişti. Başka bir rivayete göre de kardeş ilân edildiği kimse Sa'd b. Mu'az'dır (İbn Sa'd, a.g.e., III, 139-140).
 
Medine'ye hicretle birlikte İslâm devlet olmuş ve kendini tehdit eden güçlere karşı askerî faaliyetler başlamıştı. Bu çerçevede Mekke kervanlarına yönelik askerî birlikler (seriyye) sevkediliyordu. İlk seriyye, Hicretin yedinci ayında Mekke kervanının yolunu kesmek için otuz kişiden oluşan Hz. Hamza komutasındaki seriyyedir. Sa'd (r.a)'da bu ilk askerî birliğe katılanlardandır (İbn Sad, aynı yer) Bir ay sonra Ubeyde b. Haris komutasında gönderilen seriyye Kureyş kervanıyla karşılaştığında ilk oku Sad b. Ebi Vakkas (r.a) atarak çatışmayı başlatmıştı. Mekke'de Allah yolunda ilk kan akıtan kimse olma şerefi Sa'd (r.a)'a ait olduğu gibi, yine Allah yolunda ilk ok atma şerefi de böylece ona nasip olmuştur. Sa'd (r.a) şöyle demektedir: "Araplardan Allah yolunda ilk ok atan kimse benim" (İbn Sa'd, aynı yer).
 
Aynı yılın Zilkade ayında Rasûlüllah (s.a.s), Sa'd b. Ebi Vakkas'ı yirmi kişilik bir askerî birliğe komutan tayin ederek el-Harrar mevkiine göndermişti. Bu seriyyenin gayesi de Mekkelilere ait kervanı vurmaktı. Ancak kervan bir gün önceden bu yerden hareket etmiş olduğu için, bir çatışma çıkmamıştı. Rasûlüllah (s.a.s), sadece seriyyeler göndermekle yetinmiyor, bizzat ordusunun başına geçerek seferler düzenliyordu. Bunlardan biri olan ve II. Hicrî yılın Rebiu'l-Evvel ayında gerçekleştirilen Buvat gazvesinde, ordu sancağını Sa'd taşımaktaydı (Taberi, Tarih, Beyrut 1967, II, 407). Peşinden tehlikeli bir görevle Mekke ile Taif arasındaki Nahle mevkiine keşif maksadıyla gönderilen Abdullah b. Cahş seriyyesine katılan Sa'd b. Ebi Vakkas (r.a)'ın bütün cihad faaliyetlerine aktif bir şekilde iştirak ettiği görülmektedir.
 
Bedir savaşında müşrik süvari birliğinin komutanı olan Sa'id b. el-As'ı öldürüp kılıcını Rasûlüllah (s.a.s)'e getirmişti. O, Zülkife adındaki bu kılıcı ganimetlerin dağıtılışında Sa'd'a vermişti.
 
Uhud savaşında, müşriklerin üstünlüğü ele geçirdiği ve müslümanların paniğe kapılarak dağıldığı esnada Rasûlüllah (s.a.s)'in yanından ayrılmayıp gövdelerini siper ederek onu korumaya çalışan bir kaç kişiden birisi Sa'd b. Ebi Vakkas (r.a) idi. O, cesaretinden hiç bir şey kaybetmeden ok atmaya devam ediyordu. Sa'd (r.a) ok atmakta mahirdi ve hedefini şaşırmıyordu. Rasûlüllah (s.a.s) ona ok veriyor ve şöyle diyordu: "At Sa'd Anam babam sana feda olsun " (Müslim, Fezâilü's-Sahabe, 5; İbn Sa'd, a.g.e., III,141; İbnül-Esîr, el-Kâmil,)i't-Tarih, Beyrut 1979, II, 155). Rasûlüllah (s.a.s), övgü, rıza ve hoşnutluğu ifade eden bu kelimeleri, ana ve babasını bir arada zikrederek başka hiç kimse için kullanmamıştır (İbn Sa'd, aynı yer).
 
Sa'd (r.a)'ın Uhud günü gördüğü hizmet ve gösterdiği kahramanlık gerçekten çok büyüktü. Onun bu günde tek başına bin ok attığı rivayet edilmektedir (Üsdül-Ğâbe, II, 367).
 
O, Hendek, Hudeybiye, Hayber, Mekke'nin fethi ve diğer gazvelerin tamamına katılmıştır (İbn Sa'd, a.g.e., 111, 142).
 
Rasûlüllah (s.a.s)'in vefatından sonra Hz. Ebu Bekir (r.a)'a bey'at eden Sa'd (r.a), Hz. Ömer döneminde aktif olarak devlet idaresinde görevler almıştır. Bu dönemde onun en önemli görevlerinden birisi, asrın emperyalist süper güçlerinden birisi olan İran imparatorluğunu çökerten Kadisiye ordusunun kumandanlığıdır.
 
Bizansa yönelik askerî faaliyetler sürerken, İran topraklarına da seferler yapılıyordu. Hz. Ebû Bekir (r.a) döneminde İranlıların elinde olan Irak'ın büyük bir bölümü fethedilmişti. Hz. Ömer (r.a) iş başına geçtiği zaman İran'a karşı kapsamlı ve netice alıcı bir askerî sefer düzenlenmesi için çalışmalara başladı. Yapılan istişareler sonucunda Sa'd b. Ebî Vakkas'ın hazırlanan orduya komutan tayin edilmesi kararlaştırıldı. Havâzin kabilelerinden zekât toplamak için bu bölgede bulunan Sa'd, Medine'ye çağrılarak ordu ona teslim edildi. Sa'd ordusuyla Irak'a doğru yürüyüşe geçerek Kadisiye mevkiinde kârargah kurdu. İran şahı, müslümanlara karşı savaşmak üzere ünlü komutanı Rüstem'i görevlendirmişti. Yapılan savaşı müslümanlar kazanmış ve İran toprakları İslâm tebliğine açılmıştı. Sa'd hasta olduğu için bizzat savaşa iştirak edememiş ve yüksekçe bir yerden, savaştın orduyu idare etmişti. Kadisiye ıaleri İslâm ordularının kazandığı en parlak ve kesin zaferlerden biri olarak tarihe geçmiştir.
 
Daha sonra Sa'd (r.a), Celula'ya yönelmiş ve burasını fethetmişti (H 16). Celula'nın fethi bölgede büyük bir ihtida hareketini de peşinden getirmişti. Daha sonra İran imparatorluk merkezi olan Medâin iki aylık bir kuşatmadan sonra düşmüş, büyük meblağlarda ganimet ele geçmiş ve Kisra III. Yezducerd buradan Hulvan'a kaçmıştı. Sa'd b. Ebi Vakkas, bir ordu göndererek sulh yoluyla burayı fethetmişti. Yezducerd ise İsfahan bölgesine kaçarak orada tutunmaya çalışmıştır.
 
BU YAZI AŞAĞIDAKİ  SİTEDEN ALINMIŞTIR:
 
 
 

--


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder