“Keşke şöyle olsaydı…” demenin bir sakıncası var mıdır? Keşke demek doğru mudur? Kur’ân-ı Kerîm’deki “keşke”lerin tahlîli…
Kur’ân-ı Kerîm’de, insanın pişman olacağı durumlara dair örneklerle, insan cinsi adına dile getirilen hayıflanmaları anlatan ifadeler var. Bunlar bazen “leyte” ile bazen de başına “lev” edatı getirilen “ya‘lemûn” veya “ta‘lemûn”kelimeleriyle ifade ediliyor. Biz bunları dünya hayatına müteallik söylenen “keşke”ler ve ahiretteki pişmanlıklar diye ayırmak sûretiyle ve daha sonra da kendi aralarında tasnif ederek değerlendirmeye çalışacağız.
KUR’AN’DA GEÇEN PİŞMANLIK AYETLERİ
A) Dünya hayatına müteallik pişmanlık ifadeleri ikiye ayrılabilir:
a) Kişinin ya da kişilerin kendi adına söyledikleri pişmanlıklar: Bunların birincisine Hz. Meryem’in, “Keşke bundan önce ölseydim de unutulup gitseydim.”(Meryem, 23) demesini örnek verebiliriz. Doğum sancısının kendisini bir hurma ağacına yaslanmaya sevk ettiğinde, o böyle hayıflanmıştı. İkinciye örnek olarak da ihtişamla karşılarına çıkan Karûn’u gören dünya heveslilerinin, “Keşke Karun’a verilenin benzeri bizim de olsaydı.”( Kasas, 79) demesini söyleyebiliriz.
b) Toplum adına dile getirilen nedamet daha farklıdır ve bunu da üçe ayırabiliriz:
1) Cenâb-ı Hakk’ın inanmayan kullarına muhtelif âyetlerde “keşke bilselerdi” buyurması. Buna örnek olarak Ankebût Sûresi’nde “Bu dünya hayatı sadece bir eğlenceden, bir oyundan ibarettir. Ahiret yurduna (oradaki hayata) gelince, işte asıl yaşama odur. Keşke bilselerdi.”(Ankebût, 61; Diğer örnekler için bknz; Ankebût, 41; Zümer, 26 vb.) buyrulmuş olmasını ve benzeri ayetleri zikredebiliriz.
2) Peygamberlerin ümmeti adına hayıflanması. Bunun misâli Hazret-i Nûh’un (a.s.) inkârcılıkta direnen kavmi için “keşke bilselerdi”( Bknz; Nûh, 4) diyerek üzüntüsünü beyan etmesidir.
ASHAB-I KARYE KISSASI
3) İnsanları îmana çağıranların gönül hassasiyeti. Bunun örneği Yâsin Sûresi’nde ashâb-ı karye kıssasındadır ki, orada Allah’ın elçilerine yardım etmek üzere şehrin öbür ucundan koşup gelen îmanlı adamın çırpınışı anlatılıyor.(Yasin, 17-27) O adam, elçilerin değerini bilmeyen toplumu iknâ etmeye çalışırken, onları bırakıp da kendisine saldıran ve öldüresiye döven insanların nasipsizliğine hayıflanıyor. Rûhunu teslim etmek üzere iken, “Keşke bunlar, bana kullarım arasına katıl, cennetime gir” denildiğini ve “Rabbimin beni bağışladığını ve ikrâmlarla karşıladığını bilselerdi” diyerek onlar adına üzülüyor.(Cafer Durmuş, Sıkılmış Yumruklara Duâ Edebilir misiniz?, Altınoluk, Şubat 2018, sayı 384, sayfa 38-39)
KEŞKE DEMEK DOĞRU MUDUR?
Bu misaller içinde Hz Meryem’in sözleri, tabiî ki yapılan bir yanlış tercihe pişmanlığın ifadesi değildir. Bilakis, büyük bir imtihana tabi tutulan bir kulun, Rabbine hâlini arz etmesidir. Karûn’a imrenen tamahkârların sözleri ise haklarında neyin hayırlı olduğunu bilmeden sergiledikleri pişmanlığın ifadesidir. İşte bu, makbul olmayan ve ölçüsüzce söylenen pişmanlığı anlatıyor. Nitekim Efendimiz:
“Başına bir iş geldiği zaman keşke şöyle yapsaydım, o zaman böyle olurdu deme. Allah’ın takdiri böyleymiş, O dilediğini yapar, de. Çünkü keşke şöyle yapsaydım sözü, şeytanın vesvesesine yol açar.”(Müslim, Kader, 34) hadîsiyle pişmanlığın böylesini yasaklamıştır.
Üçüncü sırada verdiğimiz örnekler ise hakikate karşı kör ve sağır olan insanoğluna, doğrudan ve bi’l-vasıta yapılan çağrılara karışan hüznün ifadesidir. Helâke sürüklenen insan nesli adına tutuşan yüreklerin feryadıdır. Ve Efendimiz’in nehyinden istisna edilen makbul pişmanlık işte budur. Buradan bizim çıkaracağımız ders herhalde şu olmalıdır; eğer bir yerde insanlar adına yanıp tutuşan bir gönül ya da gönüller varsa, insanların dünyaya aldanmamaları ve ahiretini kurtarmaları için bir çaba söz konusu ise o yürek yangınına ortak olmak gerekiyor. Dahası, bu tür gayretlere -cehaletinden dolayı- ta‘n eden veya engel olanlara da siper olmak gerekiyor.
B) Ahiretteki pişmanlık ifadelerine dair sevk edilen âyetlerin her biri, ömrünü gafletle geçiren insanın dramını resmeden ibret levhasıdır. Bu itibarla onları bir bütün olarak değerlendirelim istiyoruz. Buna göre ahirette nice insan, dünyadaki yanlış tercihlerinden derin bir pişmanlık duyacak; onlardan kaçıp kurtulmak isteyecek. Ve bu anlamda insanın ilk mücadelesi kendisiyle olacak. Yâsin Sûresi’nde belirtildiği üzere ağızlar mühürlenip eller ve ayaklar yaptıklarını itiraf etmeye başlayınca(Yasin, 65) insan şaşıracak ve kendi aleyhinde konuşan cildine “niçin aleyhimizde şahitlik ettiniz?”(Fussilet, 21) diye serzenişte bulunacak.
Ölüm gelip çattığında “Rabbim beni geri döndür. Boşa geçirdiğim dünyada sâlih ameller işleyeyim.”(Müminun, 99-100) diye yalvaracak. Fakat kendisine, “(İmtihan icabı konulan) perdelerini kaldırdık, bu gün görüşün çok keskin”(Kaf, 22) denilecek. Dünyada iken göz ardı ettiklerinin değerini çok iyi görüyorsun, anlamında azarlanacak. Artık “onların gerisinde, yeniden dirilecekleri güne kadar (süren) bir berzah (bir engel) var.”(Müminun, 100) denilecek.
Ve insan, ahirette geçer akçenin ne olduğunu anlayınca, “Keşke bu hayatım için bir şeyler yapıp gönderseydim”(Fecr, 24) diye hayıflanacak. “Keşke peygamberle birlikte bir yol tutsaydım.”(Furkan, 27) diye iç geçirecek. Dünyada iken yanlış dostlar edindiğine pişman olacak; “Keşke filanı dost edinmeseydim”(Furkan, 27), “benimle onun arasında doğu ile batı kadar uzaklık olsaydı”(Zuhruf, 38) diyecek.
Pişmanlığın çare ve geri dönüşün mümkün olmadığını görünce; “Keşke bana kitabım verilmeseydi. Hesabımın ne olduğunu bilmeseydim. Keşke ölümle her şey olup bitseydi”(Hakka, 25-27), “Keşke toprak olsaydım”(Nebe, 40), gibi cümlelerle hayıflanacak.
Konumuzu teşkil eden âyetlerde resmedilen hazîn tabloyu, ancak Efendimiz’in hadîslerini okuyarak netleştirebiliriz. Fakat bizim burada onun gül kokulu sözlerinden bu anlamda örnek vermeye yerimiz kalmadı. Sadece konumuza nâif bir nefes aldıracağını ümit ettiğimiz, “Cennet ehli dünyada iken Allah’ı zikretmeden geçirdikleri ânların hasretini çekerler.”(Taberânî, Mecmau’l-Kebîr, 20/93/h. no: 182) hadîsiyle iktifâ ediyoruz.
Meseleyi şöyle hülasa edebiliriz; ölen her insan pişman olacak. Ancak bazısının nedâmeti niçin daha fazla hayır işlemediğine dair olurken, bazısının pişmanlığı “ömür” adıyla kendisine sunulan altın fırsatı heba ettiğine yanmak şeklinde olacak. Herhâlde bunların sıralaması da “Keşke toprak olaydım”(Nebe, 40) diyen kâfirlerin derekesi ile yeniden diriltilip, Allah uğrunda tekrar tekrar öldürülmeyi isteyen şehitlerin derecesi(Ahmed ibn-i Hanbel, Müsned, I, 266. Tefsir, I, 243-244; İbn Hacer, Fethu’l-Bârî, XI; 192) arasında olacaktır. Şu hâlde, pişmanlığın fayda vermeyeceği gün gelip çatmadan, hayatı ganimet bilmek lâzım. Zor zamanda yüz güldürecek azık tedarikine başlamak lâzım. Hemen, şimdi.
Kaynak: Cafer Durmuş, Altınoluk Dergisi, Sayı: 392

http://www.islamveihsan.com/keske-demek-dogru-mudur.html