Mekke dönemi kaç yıl sürdü? Mekke döneminde neler oldu? Hz. Muhammed’in (s.a.v.) Mekke döneminin kısa özeti…
Cenâb-ı Hak, mü’minlerin hicret etmelerine, ancak ıztırap ve çileyle geçen on üç senelik bir dönemden sonra izin vermiştir. On üç yıllık bir zulmün ardından mü’minlerin îmânı itmi’nâna ermiş, kalpler feyiz ve rûhâniyet ile dolmuştur. Yâni mü’minler, îmanlarının bedelini ödemişlerdir.
PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN MEKKE DÖNEMİ MADDELER HALİNDE
On üç yıl süren Mekke devri boyunca Mekkeli müşriklerin Müslümanlara karşı tatbîk ettikleri eziyetleri şu beş maddede toplamak mümkündür:
1. İstihzâ.
2. Hakâret.
3. İşkence.
4. Her türlü ticârî ve medenî münâsebetleri kesme (tecrîd).
5. Müslümanları hicrete mecbûr edecek derecede yıldırıcı bir şiddet ve hattâ cinâyet.
Onların bu durumlarını, Cenâb-ı Hak âyet-i kerîmelerde şöyle bildirir:
اِنَّ الَّذِينَ اَجْرَمُوا كَانُوا مِنَ الَّذِينَ اَمَنُوا يَضْحَكُونَ. وَاِذَا مَرُّوا بِهِمْ يَتَغَامَزُونَ. وَاِذَا انْقَلَبُوا اِلَى اَهْلِهِمُ انْقَلَبُوا فَكِهِينَ. وَاِذاَ رَاَوْهُمْ قَالُوا اِنَّ هَؤُلاَءِ لَضَالُّونَ.
Örnek:
“Günahkârlar yok mu, onlar (dünyâda) Müslümanlara gülerlerdi. Önlerinden geçtikleri zaman, birbirlerine kaş göz işâreti yaparak onlarla eğlenirlerdi. Âilelerine döndüklerinde (alaylarından dolayı) keyiflenerek dönerlerdi. Mü’minleri gördüklerinde de: «Şüphesiz bunlar sapıtmış!» derlerdi.” (el-Mutaffifîn, 29-32)
PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN MEKKE DÖNEMİNDE TAKİP ETTİĞİ METODLAR
Buna mukâbil, sürekli vahiyle takviye edilerek nasıl hareket edeceği kendisine bil­dirilen Allâh Resûlü’nün tâkip ettiği metod da şöyle olmuştur:
1. Mü’min gönüllerde rûhâniyetin artmasına gayret etmek.
2. Meşakkat ve çilelere sabır göstermek.
3. Güzel mev’ıza ile nasîhat etmek.
4. Mücâdeleye tâvizsiz devâm etmek.
5. Cenâb-ı Hakk’a tevekkül ve teslîmiyet göstermek.
PEYGAMBERİMİZİN DAVASI
Bu usûller netîcesinde Allâh Resûlü, her şeye rağmen dâ­vâsında muvaffak olmuş ve karşılaştığı engelleri başarılı bir şekilde aşmıştır. Bu uzun ve çileli safhanın semeresi olarak da Medîne gibi her yönden stratejik bir belde, insanları­nın fevc fevc îmân etmeleri lutfuna mazhar olmuştur. Öyle ki, büyük ümitlerle gittiği Tâif’ten taşlanarak kovu­lan Allâh Resûlü, dâvet için Medîne’ye hiç gitmemiş olduğu hâlde, orada İslâmiyet, te’yîd-i ilâhî ile çığ gibi büyümüş, kısa bir süre sonra da başta Hazret-i Peygamber olmak üzere bütün mü’minlere kucak açmıştır.
Bir mütefekkir, Resûlullâh’ın dâvasındaki muvaffakıyyetinden hareketle, O’nun ne muazzam bir dehâya sâhip olduğunu şöyle tespit etmektedir:
“Gâyenin büyüklüğü, vâsıtaların küçüklüğü ve netîcenin azameti insan dehâsının üç büyük ölçüsü ise, modern târihin en büyük şahsiyetlerini (Hazret-i) Muhammed ile kıyaslamaya kim cesâret edebilir?” (A. de Lamartine, L’histore de la Turquie)
İSLAM DEVLETİNİN TEMELLERİ MEDİNE’DE ATILDI
Cenâb-ı Hak, mü’minlerin hicret etmelerine, ancak ıztırap ve çileyle geçen on üç senelik bir dönemden sonra izin vermiştir. On üç yıllık bir zulmün ardından mü’minlerin îmânı itmi’nâna ermiş, kalpler feyiz ve rûhâniyet ile dolmuştur. Yâni mü’minler, îmanlarının bedelini ödemişlerdir.
Bu devrede, Medîne’de tesis edilecek ve bütün insanlığa numûne olacak İslâm devlet ve medeniyetinin temelleri atılmış, îmânın vecd ve feyzi içinde, karşılaşacağı zorluklarda zaafa uğramayan, sağlam karakter ve şahsiyetli insanlar yetiştirilmiştir. Bu insanlar, bütün ümmete rehberlik edecek yıldız insanlar hâline gelmişlerdir.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hz. Muhammed Mustafa 1, Erkam Yayınları