Hakîkî zenginliğin ölçüsü, mal çokluğu ve cüzdan kabarıklığı değil; kanaat ve gönülden infaktır.
Sadaka ve infak, var olanın fazlasını vermekle başlar. Varlığı olmayan için ise, yarım hurma ve gönül alıcı güzel bir söz dahî Allâh’ın rızâsını kazandıran bir infaktır. Bu infaklar, kulun ihlâs ve samîmiyeti nisbetinde, cehennem ateşine karşı siper olur.
Şefkat, merhamet ve bunların en tabiî netîcesi olan cömertlik ve infâkın, her müslümanın tabiat-i asliyesi hâline gelmesini arzu eden Fahr-i Kâinât Efendimiz, bu bakımdan her mü’mini zengin kabûl eder. Çünkü O, hadîs-i şerîflerinde, mü’minlerin yaptıkları emr bi’l-mârûf, getirdikleri tekbîr ve tevhîd, mazluma yardım, muzdaripleri tesellî, muhtaçların gönüllerini hoşnut etme, yollardaki eziyet verici şeyleri kaldırma, hasta ziyâreti ve hattâ yerine göre bir tebessüm gibi her türlü sâlih amelin, birer sadaka hükmünde olduğunu bildirmiştir.
Bir gün Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz:
“Bir dirhem, yüz bin dirhemi geçmiştir.” buyurmuşlardı. Ashhâb- ı kirâm:
“Bu nasıl olur, ey Allâh’ın Resûlü?” diye sorduklarında, Efendimmiz şu cevâbı verdi.
“Bir adamın iki dirhemi vardı. Bunlardan en iyisini tasadduk etti. (Yâni malının yarısını tasadduk etmiş oldu.)Diğeri (ise hayli zengin biriydi) o da malının yanına varıp, malından yüz bin dirhem çıkardı ve onu tasadduk etti.” (Nesâî, Zekât, 49)
İNFAKTA DİKKAT EDİLECEK HUSUSLAR
Hadîs-i şerîf, tasadduk edilen malın miktârından ziyâde, tasadduk edenin fedâkârlık seviyesinin mühim olduğunu göstermektedir. Demek ki hakîkî zenginlik, mal çokluğu ile değil, gönül tokluğu iledir. Gerçek mü’minler de, gönül zenginliği nîmetine sâhip olup, imkânları nisbetinde infakta bulunanlardır. Zîrâ infak, her mü’minin mükellef bulunduğu diğergâmlık ve mes’ûliyet duygularının kâmil bir tezâhürüdür.
İnfakta bulunurken dikkat edilecek bâzı edep kâideleri şunlardır:
1) İhlâsa dikkat edilmeli, gösterişe kaçarak ve dünyevî maksatlarla infakta bulunulmamalıdır. (Bkz. el-Bakara, 264)
2)“Sağ elin verdiğini sol elin duymayacağı” şekilde vermek gerekir. Bu şekilde infâk edenler, günahları affedilen ve kıyâmetin dehşetli ânında Arş’ın gölgesi altında bulunacak olan mes’ud kimselerdir. (Bkz. el-Bakara, 271; Buhârî, Ezân, 36)
3) Başa kakmak ve incitmek sûretiyle sadakalar boşa çıkarılmamalıdır. Cenâb-ı Hak, bu husûsu ısrarla emreder. (Bkz. el-Bakara, 262-264; el-İnsân, 8-11)
4) Kişi, kendine verildiğinde gönül huzûruyla alamayacağı kalitesiz ve bayağı şeyleri, fakirlere infak diye vermemelidir. (Bkz. el-Bakara, 267)
5)Bilhassa veren, alana teşekkür hissiyâtı içinde olmalıdır. Çünkü onu mes’ûliyetten kurtarıp ecre nâil eylemektedir.
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Faziletler Medeniyeti 2, Erkam Yayınları