Cenâb-ı Hak buyuruyor:
“Ben cinleri ve insanları, ancak bana ibâdet etsinler diye yarattım!” (Zâriyât, 56) |
|
Rasûlullah (sav) buyurdular:
“Eğer benim bildiğimi sizler de bilmiş olsaydınız, muhakkak ki, pek az güler ve çok ağlardınız!”(Buhârî, Tefsîr, 5/12) |
|
Mîrâç nedir? Mirâç bir uyanıştır. “Sen ne zaman uyanacaksın?”
Mîrâç, secdenin yörüngesinde dönmek, secdenin istikametinde kaybolmaktır. “Senin secdelerin ne zaman miraç olacak?”
Mîrâç, kalbin inkılâbıdır; “Sübhâne Rabbiye’l-A’lâ” ifadesinde… Miraç, umur bekleyen her bir yüreğe umut ekmektir. “Senin kalbinin inkılâbı ne zaman? Ne zaman kurtulacaksın benliğinden, nefretinden, kininden…”
Mîrâç, Bilâl’e, “Ezan oku da bizi ferahlat, ey Bilâl!” demektir. Ezanla, namazla ferahlanmaktır.
Mîrâç, Habbab’a; “Sizden önce öyle ümmetler vardı ki, etleri, demir taraklarla kemiklerinden ayrılırdı da onlar bu hâllerinden şikâyet etmezlerdi. Siz de sabredin. Rabbim sizi de kurtaracak, size de güzel günler gösterecek!..” (Buhârî, Menâkıbu’l-Ensâr, 29) tesellîsi vermektir. Namazla, Allah’ın huzuruna duran bir fert olmak, O’ndan, sadece O’ndan istemek demektir.
“Göz nûru olan” namazı, ümmetin her ferdine sonsuz hazineler gibi dağıtmaktır.
Mîrâç, Habibullâh’ın, Rabbi ile en yakın olduğu, mâhiyeti sırlarla örtülmüş müstesnâ bir vuslattır.
O’nun mîrâcı böyle, peki, senin mîrâcın nasıl? (Şefika Meriç, Şebnem Dergisi, Haziran-2013) |
|
|
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder