Cenâb-ı Hak buyuruyor:
“Ey iman edenler! Allah'tan, O'na yaraşır şekilde korkun ve ancak müslümanlar olarak can verin.” (Âl-i İmrân, 102)
|
|
Rasûlullah (sav) buyurdular:
“Allâh’ım! Gerçek hayat sadece âhiret hayâtıdır.” (Buhârî, Rikak, 1)
|
|
Hz. Mevlânâ Mesnevî’sinde şöyle buyurur:
“Aslında her an, canının bir cüz’ü ölüm hâlindedir. Her an, can verme zamanıdır ve her an, ömrün tükenmektedir.”
Gerçekten hergün şu fânî hayattan bir gün daha uzaklaşırken kabre bir adım daha yaklaşmıyor muyuz? Her gün ömür takvimimizden bir sayfa kopmakta değil midir?
Hayâtın bir ırmak misâli akışı karşısında insanın gâfil olmaması için yine Hz. Mevlânâ şu îkâzda bulunur:
“Ey insan! Aynadaki son nakşa bak! Bir güzelin ihtiyarlığındaki hâlini ve bir binânın günün birinde harâbe hâline geleceğini düşün de aynadaki yalana aldanma!..”
Son nefesimiz, binbir hikmet çerçevesinde bir sırr-ı ilâhîdir. Yâni istikbâlimize dâir bildiğimiz en kat’î gerçek olan ölüm vâkıasının, ne zaman gerçekleşeceği, ilâhî takdîre bağlıdır. Hakîkaten insanoğlu ömrü boyunca sayısız kere ölümle yüzyüze gelmektedir. Yaşanan hastalıklar, beklenmeyen sürprizler, meydana gelen felâketler, hayatta her an mevcud olan, fakat insanın gaflet ve acziyeti sebebiyle çoğu kez habersiz olduğu nice hayatî tehlikeler, ölümle insan arasında ne ince bir perde bulunduğunu göstermiyor mu? (Osman Nuri Topbaş, Gönül Bahçesinden Son Nefes, Erkam Yay.)
|
|
|
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder