İbnül Arabi gerçekten Osmanlı’yı müjdeledi mi? İbnül Arabi’nin Osmanlı müjdesi ile ilgili rivayetler neler? Muhyiddin İbnül Arabi “Eş-Şeceretü’n-Numaniyye fi’d-Devlet-i Osmaniyye” eserinde nelerden bahsediyor?
Muhyiddin İbn Arabi, Tasavvuf ve İslâm düşünce tarihinde büyük etkileri bulunan sûfî müellif. 17 Ramazan 560 (28 Temmuz 1165) tarihinde Endülüs’ün güneydoğusundaki Tüdmîr (Teodomiro) bölgesinin başşehri olan Mürsiye’de (Murcia) doğdu.
22 Rebîülâhir 638 (10 Kasım 1240) tarihinde Şam’da Benî Zekî’lerin mâlikânesinde vefat eden İbnü’l-Arabî, Kāsiyûn dağı eteğindeki Sâlihiye semtinde bulunan Kadı Muhyiddin İbnü’z-Zekî ailesinin kabristanına defnedildi.
İBNÜL ARABİ OSMANLI’YI MÜJDELEDİ Mİ?
İbnü’l Arabî’nin, Osmanlı devletinin kurulacağını ve çökeceğini önceden işaret ettiğine iddialar da mevcuttur:
“İbnü’l Arabî’nin Selçuklulardan sonra kurulacak olan Osmanlı Devleti’nin doğuşunu ve çöküşünü önceden haber verdiğine dair rivayet büyük ilgi görmüştür. Bu konuda kendisine ilm-i cifre dair Şeceretü’n-Nu‘mâniyye adlı eser izâfe edilerek bu devletle mistik bir irtibatı sağlanmıştır. Diğer taraftan devletin manevi kurucusu Şeyh Edebâli’nin Şam’da öğrenim görürken İbnü’l Arabî’nin sohbetlerine katılarak müridi olduğu rivayetiyle bu durum fizikî olarak da perçinlenmiştir. Bunun yanında Füsûsü’l Hikem şârihi Dâvûd-i Kayserî’nin devletin ilk resmî baş müderrisi ve onun talebesi Molla Fenârî’nin ilk şeyhülislâm olması da bu mektep ile Osmanlı Devleti arasındaki irtibatın ilginç delilleridir.” (Kılıç, 1999: 513).
Yine, İbnü’l Arabî’nin kendi mezarının Yavuz Sultan Selim’i kast ederek nasıl bulunacağına dair verdiği söylenen haberi de oldukça ilgi görmüştür.
Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferi dönüşünde uğradığı Şam’da ilk iş olarak İbnü’l-Arabî’nin kabrini aratması ve bulunan yere derhal mescid, medrese ve tekkeden oluşan bir külliyenin yapılmasını emretmesi de (Celâlzâde, s. 209) bu irtibatın önemli tezahürlerindendir. Her ne kadar bazı zâhir ulemâsı, “nehre atılmalı ve atılırken de suyun üzerine sıçramamasına dikkat etmeli” fetvasını verdiyse de Fuśûśü’l-ĥikem’i bizzat Sultan III. Murad tercüme ettirmiş ve tercümenin adını dahi kendisi koymuştur. Yine sultanların emriyle bazı âlimlere onu müdafaa eden risâleler yazdırılmıştır.
İBNÜL ARABİ BU MÜJDEYİ NEYE DAYANARAK VERDİ?
Ahmed Cevdet Paşa’nın naklettiği vechile Muhyiddîn-i Arabî Hazretleri, Osmanlı Devleti kurulmadan yetmiş sene önce onun müjdesini vermişti. O, bunu ilm-i cifir ile Kur’ân-ı Kerîm’deki âyetlerden istinbât etmiş ve üstelik eserinin ismini henüz Osmanlı beyliği bile ortada yok iken “ed-Dâiratü’n-Nu’mâniyye fi’d-Devleti’l-Osmâniyye” (Osmanlı Devleti’nde Soy Dâiresi) koymuştur. Ayrıca bu eserde Osmanoğulları’ndan birinci halîfenin Yavuz Sultan Selîm Han olacağı v.s. birtakım hâdiseler de yer almaktadır.
İşte bu ve benzeri ulvî müjdelerle Osmanlı’nın açtığı bayrak, büyük evliyâullâhın mânevî kanatlarının gölgesinde yükseldi. Moğolların binbir zulümle dolu kasıp kavuran istilâsı neticesinde bunalan Anadolu’nun mü’min insanı, Allâh dostu olan gönül insanlarının kanatları altına koşarak huzûra erdi; canlandı ve dirildi. Aksi halde bütün bir Anadolu, mânevî kimliğini yitirmek tehlikesi ile karşı karşıya gelmişti. Çünkü puta tapıcı bir kavim olan Moğollar’ın, İslâm’ın en kuvvetli ordularını yene yene batıya ilerleyişi, Anadolu halkını, elemli, kederli, hattâ ümidsiz kılmıştı. Öyle ki, büyük bir bıkkınlıkla yavaş yavaş özünden kopma emâreleri başgöstermiş ve Moğol âdetleri, gelenekleri ve yaşayışları moda hâline gelmeye başlamıştı. İşte Osmanlı, bu elîm vaziyete Edebali silsilesi ile gönül gönüle vererek “dur” diyebilmiş ve o âna kadar vâkî mağlûbiyetlerin hakdan inhirâfın bir neticesi veya imtihan olduğunun tecrübe ve idrâki içinde olmuştur. Teb’asına, Cenâb-ı Hakk’ın te’yîdine mazhar olan mü’minlerin, tekrar mansûr ve muzaffer olacağını îlân ve telkîn etmiştir.
İBNÜ’L ARABİ’NİN “EŞ-ŞECERETÜ’N-NUMANİYYE Fİ’D-DEVLET-İ OSMANİYYE” ESERİNDE NELERDEN BAHSEDİYOR?
İbn’ül Arabî’nin Osmanlı Devleti’nin henüz kurulmadan önce müjdesini verdiği habere kaynak olarak “Şeceretü’n-Nu‘mâniyye fî Devleti’l-‘Osmâniyye” adında bir eserden bahsedilir. “Osmanlı Devleti Hakkında Soy Silsilesi” anlamına gelen bu küçük risâlede, Devleti’l-Osmâniyye’den hilâfeti kâ’im kılacak olan kimseye ve bu hânedana mensup olan hükümdarlardan her birinin zamanına, hilâfetine ve askerlerine dâir pek çok gizli bilgi” [1] olduğu söylenmektedir.
İbn’ül Arabî’nin Şeceretü’n-Numaniyye fi’d-Devlet-i Osmaniyye isimli eseri hem Osmanlı Devleti’nin manevi manada ne kadar büyük ve kıymetli olduğunu göstermeye ve hem Allah dostlarının nasıl ihsan sahibi kullar olduğunu ifadeye kâfidir. Zira Hazret-i Peygamber (sallallahu aleyhi vessellem) Efendimiz buyurdular ki; “Müminin ferasetinden sakının! Çünkü o Allah’ın nuruyla bakar.” (Tirmizi, Tefsiru’l-Kur’an, 16, Suyûtî, el-Câmiu’s-Sağir, 1, 24).
O, Cenab-ı Hakk tarafından kendisine ilham olunan gaybi haberleri bu eserine yazmış ve hatta kendi kabrinin kaybolacağını, asırlar sonra Yavuz Sultan Selim Han tarafından keşfedileceğini ima ile ifade etmiştir.
İbni Arabî hazretleri ayrıca Hilafet mührünün sahibi Osmanlının kuruluşunu, kudretini, Mısır ve Bağdat gibi diyarların fetihlerini, padişahların isimlerini, yıkılış sürecini anlatmıştır. Türkiye için mühim, Müslümanlar için ise sevinç vesilesi olacak müjdeler vermiştir. (Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil)
[1] Muhyiddîn İbnü’l-Arâbî, Şeceretü’n-Nu‘mâniyye fî Devleti’l-‘Osmâniyye, Millet Kütüphanesi, Ali Emîrî; AY. nr.: 2801 vr. 1b-2a.
Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İSAM (İslam Ansiklopedisi) – Osman Nuri Topbaş, İbret Işıkları, Erkam Yayınları

http://www.islamveihsan.com/ibnul-arabi-osmanliyi-mujdeledi-mi.html