I. Dünya Savaşı içinde 3 Kasım 1914 – 9 Ocak 1916 tarihleri arasında Çanakkale Boğazı’nda cereyan eden savaşlara Çanakkale Savaşı (muharebeleri) adı verilir. Çanakkale Savaşı ile ilgili hikayeleri, savaşın nasıl cereyan ettiğini, Çanakkale Savaşı’ndaki mektupları, savaşta anlatılan olağanüstü olayları haberimizden okuyabilirsiniz.
Merkezî devletler yanında savaşa giren Osmanlı Devleti’ni saf dışı bırakmak amacıyla İtilâf devletleri tarafından düzenlenmiş olan Çanakkale harekâtı, I. Dünya Savaşı’nın en önemli askerî faaliyetlerinden birini teşkil etmektedir. Osmanlı Devleti’nin Almanya yanında savaşa katılmasıyla zor durumda kalan İngiltere ve Fransa, Rusya ile doğrudan temasa geçip savaş güçlerini arttırmak, Osmanlı Devleti’nin Süveyş Kanalı ve Hint yolu üzerindeki baskısını kaldırmak, ayrıca Orta Avrupa’ya sızan Alman-Avusturya ordularını arkadan çevirmek için bu harekâtı gerekli görmüşlerdi. Boğazlar’a karşı girişilecek bir deniz harekâtı ile İstanbul’un ele geçirilip Osmanlılar’ın savaş dışı bırakılması fikri, özellikle İngiliz Bahriye nâzırı ve sonra başbakanı olan Winston Churchill tarafından savunulmuştu. İtilâf devletleri bu harekâtla ayrıca henüz savaşa katılmamış olan Balkan devletlerini de kendi yanlarına çekmeyi hedefliyorlardı.
BATI’DA “GELİBOLU SAVAŞLARI” ADIYLA ANILIYOR
Batı kaynaklarında “Gelibolu savaşları” adıyla da anılan Boğazlar’a yönelik bu harekâtın ilk deniz hücumu, 3 Kasım 1914’te iki İngiliz harp gemisinin Ertuğrul ve Seddülbahir, iki Fransız gemisinin de Kumkale ve Orhaniye tabyalarını bombardıman etmesiyle başladı.
Henüz Osmanlı Devleti’ne resmen savaş ilân edilmeden yapılan bu saldırı, hem fiilen savaş ilân edildiğinin, hem de yapılacak askerî harekâtın hedefinin Boğazlar olacağının ilk habercisiydi. İtilâf devletleri (Fransa ve İngiltere) 5 Kasım 1914’te Osmanlı Devleti’ne savaş ilân ettiler. Osmanlı Devleti buna 11 Kasım’da çıkan bir irade ile cevap verdi.
İngiliz ve Fransız savaş gemilerinin ikinci hücumu, 19 Şubat 1915’te boğazın gerisindeki Türk tabyalarını uzaktan topçu ateşine tutmak suretiyle gerçekleşti. Hemen arkasından İngiliz-Fransız filosu daha çok savaş gemisiyle boğazın önüne gelerek tekrar saldırıya geçti, Ertuğrul ve Orhaniye tabyaları tahrip edildi.
Ardından İtilâf kuvvetlerine mensup bazı savaş gemileri 26-27 Şubat günleri boğaza girerek merkez tabyalarını ateş altına aldılar; bu saldırıyı mart ayı başlarında tekrarladılarsa da bir sonuç alamadılar. Bu cephe açılmadan önce bir ay içinde Marmara’ya girmeyi planlayan, fakat başarısız taarruzlardan sinirleri bozulan İngiliz Amirali Carden, başkumandanlık yapamayacağını bildirdiğinden İngiltere’ye geri gönderilmişti. Girişilecek büyük taarruz öncesinde bu kumanda boşluğu İngiliz kuvvetlerini şaşırttıysa da onun yerine Londra’dan gelen emirle en kıdemli Fransız kumandan Amiral J. M. de Robeck tayin edildi. Robeck de Carden gibi bütün gücüyle boğazı zorlayarak İstanbul’a ulaşma hazırlıklarına başladı.
NUSRET MAYIN GEMİSİ İLE SAVAŞIN KADERİ DEĞİŞİYOR
17 Mart 1915’te Bozcaada’da, Akdeniz orduları başkumandanı General Hamilton’un da katıldığı bir toplantıda görüşülen deniz harekâtı planına göre, bir hafta önce mayınlardan temizlenmiş olan boğazın aşağı kesimlerinde bütün savaş gemileri kullanılarak boğaz zorlanacaktı. Fakat aynı günün akşamı, Türk donanmasına mensup Nusret mayın gemisinin Karanlık Liman bölgesini mayınlaması deniz harekâtının kaderini değiştirdi.
18 Mart 1915 sabahı boğaza giren ve tabyaları topa tutan İngiliz ve Fransız filoları, Çanakkale Boğazı’nın iki yakasındaki mevzilerden açılan yoğun ateş ve Karanlık Liman’a dökülen mayınların etkisiyle, mevcutlarının % 35’ini kaybedip çekilmek zorunda kaldılar. Manevralar sırasında mayınlara çarpan İtilâf donanmasının Bouvet, Océan, Irrésistible savaş gemileriyle iki muhrip ve yedi mayın arama gemisi battı; Gaulois ve Inflexible da dahil olmak üzere yedi zırhlı görev yapamayacak duruma geldi. Bu başarılı savunmayı idare eden Çanakkale müstahkem mevki kumandanı Cevad Paşa “18 Mart kahramanı” unvanı ile anıldı.
18 Mart bozgunu İtilâf devletlerine, karadan destek almaksızın yalnız deniz kuvvetleriyle boğazın geçilemeyeceğini gösterdiğinden General Hamilton’un emrinde bir çıkarma ordusu hazırlanmaya başlandı. Avustralya ve Yeni Zelanda askerlerinden oluşan kolordu (Australian and New Zealand Army Corps = ANZAC Kolordusu) Arıburnu’na, İngiliz ve Fransız kuvvetleri de Seddülbahir’e çıkartılacaktı.
Bu amaçla yaklaşık 75.000 kişilik bir ordu Limni’de toplanırken Türk başkumandanlığı da Çanakkale bölgesindeki birliklerini yeni kuvvetlerle takviye ederek Beşinci Ordu’yu kurdu ve başına Mareşal Liman von Sanders’i getirdi. Liman von Sanders, Türk birliklerini boğazın her tarafına dağıtmak yerine muhtemel çıkarma bölgelerine yakın yerlerde topladı.
ÇIKARMA HAREKATI
Çıkarma harekâtı, 25 Nisan 1915 günü sabaha karşı İngiliz Generali Hamilton ve Fransız Generali D’Amade’un (daha sonra Gouraud) idaresinde başladı. Asıl çıkartma Seddülbahir ve Arıburnu bölgelerine yapılacaktı.
Savaş gemilerinin ve muhriplerin korumasında kıyıya yaklaşan Avustralya tümeninin bir tugayını taşıyan çıkarma gemilerinin, akıntı sebebiyle sürüklenerek kumluk bir kıyı (Kabatepe) yerine sarp bir kıyı olan Arıburnu bölgesine çıkmak zorunda kalmaları üzerine Beşinci Ordu İhtiyat Tümeni kumandanı Mustafa Kemal, herhangi bir emir almadığı halde, 57. Alay’ı bir dağ bataryası ile takviye ederek karşı taarruz için Arıburnu’na sevketti. Ayrıca Eceabat bölgesindeki 27. Alay’ın önemli bir kısmı da çıkarma bölgesine gönderildi.
İTİLAF DONANMALARININ SEDDÜLBAHİR’E ÇIKARTMA YAPMASI
Bu tedbirler Beşinci Ordu kumandanlığınca da tasvip edildiğinden karşı taarruz başlatıldı. Böylece kıyıya çıkan İngiliz ve Fransız kuvvetleri geri püskürtüldü; ancak geriden gelen kuvvetlerin yardımıyla Kanlısırt batısı ile (Sivritepe-Merkeztepe) Yükseksırt hattında tutunabildiler.
İtilâf donanmasına mensup kuvvetler, aynı günün sabahında donanmanın ateş desteğiyle Seddülbahir’e de çıkarma yapmaya başladılar. Seddülbahir kesimini ay biçiminde çevreleyen yüzlerce geminin yakın mesafeden Türk siperlerine yönelttiği top ateşine rağmen Türk kuvvetleri çıkarmaya yeltenenlere ağır zayiat verdirdi. Daha sonra 27 Nisan’da İngilizler yeni bir saldırıda bulundularsa da Türk savunma mevzilerinin 700-800 m. ilerisinde Zığındere-Eski Hisarlık hattında durduruldular. 28 Nisan’da İngiliz ve Fransız birliklerinin ortak bir teşebbüste daha bulunarak Kirte’yi ele geçirme çabaları da Türk kuvvetlerinin karşı taarruzları sonucu başarısızlığa uğratıldı.
İLK TÜRK TAARRUZU
İtilâf kuvvetleri bütün güçleriyle boğazı zorlarken Türkler de sadece mevzilerini savunmakla kalmamış, zaman zaman karşı taarruzlarda bulunmuşlardır. İlk Türk taarruzunu, Anafartalar bölgesine çıkan İngilizler’e karşı 27 Nisan 1915 sabahı Arıburnu kesimindeki Türk birlikleri gerçekleştirdi. Ancak İngiliz-Fransız savaş gemilerinin yoğun ateşi sebebiyle Türk taarruzu yavaşladı ve İngilizler’i mevkilerinden söküp atma gücünü kaybetti.
Türk birlikleri 1 Mayıs sabahı tekrar Merkeztepe, Sivritepe, Kanlısırt hattındaki İngiliz kuvvetlerine saldırdıysa da İngiliz donanmasının etkili desteği bir defa daha Anzak Kolordusu’nu imha edilmekten kurtardı.
TÜRK BİRLİKLERİ İKİNCİ TAARRUZDA
Türk birliklerinin ikinci önemli taarruzu, 1-2 Mayıs gecesi Seddülbahir bölgesinde gerçekleştirildi ve çok kanlı geçmesine rağmen önemli bir başarı sağlanamadı. Bunun üzerine 3-4 Mayıs gecesi yeniden taarruza karar verildi. Bu defa Türk birlikleri karşısında İngiliz ve Fransız hatlarında çözülmeler başladıysa da İngiliz-Fransız savaş gemilerinin açtığı şiddetli ateş yüzünden taarruz durduruldu ve birlikler eski mevkilerine çekilmek zorunda kaldı.
Bundan sonra Türk birlikleri kumandasında bazı değişiklikler yapıldı, ordu güney ve kuzey grupları olarak ikiye ayrıldı. Seddülbahir kesimindeki birliklere Güney Grubu adı verildi ve kumandanlığına Weber Paşa (Vehib Paşa’nın yerine) getirildi. Arıburnu bölgesi de Kuzey Grubu adıyla önce Esad Paşa’nın, daha sonra da Ali Rızâ Bey’in kumandasına verildi.
Türk ordusunda bu değişiklikler yapılırken General Hamilton da Türkler’in mevzilerini tahkim edip takviye almalarına imkân vermeden Kirte bölgesini almak için 6 Mayıs günü İngiliz birliklerini harekete geçirdi; ancak bunlar Türk karşı taarruzu ve yan ateşleriyle geri püskürtüldüler. Taarruz İtilâf kuvvetlerince 7, 8 ve 9 Mayıs günleri tekrarlandıysa da yine başarısızlığa uğratıldılar.
Bu arada 11 Mayıs’ta Çanakkale’ye gelip cepheyi dolaşan Enver Paşa, Arıburnu’nda bir karşı taarruzla İngilizler’i denize dökmek için 13 Mayıs’ta Beşinci Ordu kumandanlığına emir vermişti. Bunun üzerine Mareşal Liman von Sanders 19 Mayıs’ta saldırıyı başlattı.
TÜRK ASKERİ ÇANAKKALE’NİN GEÇİLMEZ OLDUĞUNU İSPATLADI
Türk birlikleri önce bazı başarılar elde ettiler; ancak dar sahil şeridi üzerinde tutunmaya çalışan Anzak kuvvetlerinin şiddetle müdafaası yüzünden kesin bir sonuç alamadılar. Bundan sonra her iki cephede de günlerce siper savaşları sürdürülmüş, özellikle 21 Haziran’da Kerevizdere, 28 Haziran’da da Zığındere çarpışmaları çok şiddetli geçmiştir.
Bunun ardından İtilâf kuvvetleri kesin bir sonuç almak maksadıyla büyük takviye kuvvetleri getirtip Türk birliklerinin geri ile irtibatını kesmek için 6-7 Ağustos gecesi Arıburnu’nun kuzeyinde Suvla Limanı ve civarına asker çıkararak Anafartalar’a doğru ilerlemeye başladılar. Dört gün süren muharebeler sonunda Yarbay Mustafa Kemal kumandasındaki kuvvetler tarafından Conkbayırı’nda durduruldular. Böylece I. Anafartalar Zaferi’nden sonra İtilâf kuvvetlerinin yaptığı bütün taarruzlar neticesiz kaldı. Ancak 21 Ağustos’ta yeni bir saldırı başlattılar. II. Anafartalar Muharebesi denilen bu harekât da başarılı olamayınca muharebeler günlerce süren siper savaşlarına dönüştü. Her iki taraf da büyük güçlükler içinde siperlerini korumaya çalıştı.
Bu çarpışmalarda bütün mahrumiyetlere ve mühimmat yetersizliğine rağmen Türk askeri Çanakkale’nin geçilmez olduğunu ispatladı. Kasım 1915’te cepheye gelen İngiliz Harbiye Nâzırı Lord Kitchener durumu görünce bölgeyi tahliye etmekten başka çare kalmadığına karar verdi. Böylece İtilâf kuvvetleri, 19-20 Aralık gecesi Anafartalar ve Arıburnu cephesinden, 8-9 Ocak 1916’da da Seddülbahir’den çekildiler.
İtilâf devletlerinin başarısızlığı ile sonuçlanan Çanakkale muharebeleri, I. Dünya Savaşı’nın seyrini değiştirip uzamasına sebep olduğu gibi Çarlık Rusyası’nın çöküşünü de hazırlamış ve İngiltere’de hükümet değişikliğine yol açmıştır. Bir yıldan fazla süren ve dünya savaş tarihinde farklı bir yeri olan bu muharebelerde her iki taraf büyük kayıplar vermiştir. İtilâf devletleri Çanakkale’ye 410.000 İngiliz, 79.000 Fransız olmak üzere yarım milyona yakın asker göndermiş, sadece İngiliz kuvvetlerinin toplam kaybı 213.980 kişiyi bulmuştur. Çanakkale muharebelerine katılan Türk kuvvetleri (yaklaşık 700.000 kişi) genellikle kısım kısım kullanıldığından zayiatın belirlenmesi güçleşmiş ve çeşitli rakamlar ortaya atılmıştır. Bu rakamlar 190.000 ile 350.000 arasında değişmektedir. Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı’nın resmî kayıtlara dayanarak tesbit ettiği şehid sayısı ise 213.882’dir.
Türk milleti bu savaşta çok sayıda yetişmiş insanını kaybetmesine rağmen, kendine has bir kahramanlık örneği sergileyen ordusu sayesinde, Balkan Savaşı’ndan kalma ezikliği üstünden atarak büyük bir askerî başarı kazanmıştır. Bu zafer bütün İslâm dünyası ve ezilmiş milletler için yeni bir ışık olmuş, Türk edebiyatında halkın hislerini dile getiren pek çok esere de konu teşkil etmiştir. [1]
ÇANAKKALE SAVAŞIYLA İLGİLİ ŞİİR, MAKALE VE HATIRATLAR
Çanakkale muharebeleri Türk edebiyatında çok sayıda şiir, makale ve hâtıra türünde yazılar yanında müstakil eserlerde de dile getirilmiştir. Bunların başında, Mehmed Âkif Ersoy’un Safahat’ının altıncı kitabı olan Âsım’da yer alan şiiri gelmektedir (s. 411-413).

İlk olarak 10 Temmuz 1924’te Sebîlürreşâd dergisinde (nr. 608, XXIV, 145) “Âsım’dan Bir Parça” adıyla yayımlanan, Çanakkale şehid ve gazilerine hitap ettiği için “Çanakkale Şehidlerine” adıyla tanınan şiir, gerek kuruluş gerekse muhteva bakımından bu savaşı, Mehmetçiğin kahramanlıklarını realist tablolar halinde, çok heyecanlı, coşkun ve duygulu bir ifade ile tasvir etmiştir.
Mehmed Âkif bundan başka daha 1915’te, savaşın devam ettiği sıralarda görevli olarak bulunduğu Berlin’den Çanakkale Savaşı’nı günü gününe takip ederek “Berlin Hâtıraları”nın sonunda (322-325), “Beş altı pençe bir olmuş boğazlamakta bizi/Silindi gitti hilâlin şu anda belki izi” şeklinde başlayıp seksen mısra kadar devam eden ilk şiirini yazmıştı. Burada, Çanakkale’de ölüme meydan okurcasına arslanlar gibi dövüşen Mehmetçiğe dayanmasını tavsiye eder ve onun şaire verdiği, “Cihan yıkılsa emîn ol bu cephe sarsılmaz” cevabıyla şiir sona erer.
Çanakkale muharebeleri için yazılan en tanınmış şiirlerden biri de dönemin padişahı Sultan V. Mehmed Reşad’ın beş beyitlik gazelidir. Şair Sâfî Efendi tarafından manzum olarak Arapça’ya da çevrilen bu şiire o yıllarda birçok tahmis ve nazîre yazılmıştır. Bunların arasında bilhassa Yahya Kemal’in tahmisini çok beğenen padişahın ona bir altın saat hediye ettiği rivayet edilir.
“Tahmîs-i Gazel-i Hümâyun” başlığını taşıyan şiirin ilk bendi şöyledir: “Cepheden topları ejder gibi bârû-efken / Arkasından gemiler bir sürü dîv-i âhen / Gökte tayyârelerinden saçarak nâr-ı fiten / Savlet etmişti Çanakkal‘a’ya bahr ü berden / Ehl-i İslâm’ın iki hasm-ı kavîsi birden”(tamamı için bk. Eski Şiirin Rüzgârıyle, İstanbul 1962, s. 109-110).
Abdülhak Hâmid de düşman kuvvetlerinin Çanakkale’den çekilmesi üzerine padişahın isteğine uyarak “İlhâm-ı Nusret” adıyla yetmiş mısralık bir şiir yazmış, ayrıca bu vesile ile kaleme aldığı “Millî Tekbir” isimli diğer bir şiiri Rauf Yektâ Bey tarafından bestelenmiştir (güfte ve notaları için bk. Tezeren, s. 16-17).
Ziya Gökalp da hece vezniyle 15 kıtalık “Çanakkale” adlı hamasî bir şiir yazmıştır. Ayrıca Ahmed Nedim’in “Çanakkalenin Ölmez Hatıralarından” üst başlığı ile yayınlanan ve ateş altında süngüsünden kurduğu mihrap önünde namazını kılarak Kanlısırt’taki nöbetine koşan eri tasvir eden “Namaz” adlı uzun şiiri bir iman ve vatan destanı olarak kabul edilmiş ve büyük rağbet görmüştür. İdris Sabih’in Çanakkale muharebelerinde şehid olan kardeşi için hece vezniyle ve samimi duygularla yazdığı “Kardeşime” adlı dramatik şiiri de o yıllarda çok beğenilmiştir. Aslında İstiklâl Savaşı için yazılmış olan, fakat Çanakkale cephesinde gösterilen kahramanlıkları da kuvvetle ifade eden, belki de bu sebeple Çanakkale tepelerine yazıldığı için Çanakkale ile âdeta özdeşleşen Necmettin Halil Onan’ın “Bir Yolcuya” adlı epik şiiri de hâfızalarda yer etmiş bir manzumedir.
ÇANAKKALE’YE GİDEN ŞAİRLER VE EDEBİYATÇILAR
Muharebeler devam ederken başkumandanlığın daveti üzerine 11 Temmuz 1915’te Çanakkale’ye giden Ağaoğlu Ahmet, Orhan Seyfi (Orhon), Enis Behiç (Koryürek), Celâl Sahir (Erozan), Hıfzı Tevfik (Gönensay), Hakkı Süha (Gezgin), Hamdullah Suphi (Tanrıöver), ressam Çallı İbrahim, ressam Nazmi Ziya, Selâhaddin, Ali Canip (Yöntem), Ömer Seyfeddin, Mehmed Emin (Yurdakul), Muhiddin, mûsikişinas Rauf (Yektâ), Yusuf Râzî Bey gibi sanatkâr ve edebiyatçılar savaşın cereyan ettiği yerlerde incelemelerde bulunmuşlar, dönüşlerinde savaşla ilgili duygu, düşünce ve gözlemlerini çeşitli şiir ve yazılarla dile getirmişlerdir.
Enis Behiç “Çanakkale Şehidliğinde” adlı şiirinde hissiyatını ortaya koymuş, aynı toplulukta yer alan İbrahim Alâeddin (Gövsa) bu ziyaretteki hissiyatının ifadesi olan şiirlerini Çanakkale İzleri (İstanbul 1926) adıyla kaleme aldığı eserinde toplamıştır. Faik Âli de (Ozansoy) “Kal‘a-i Sultâniyye Müdâfîlerine” adlı bir şiir yazmıştır. Zaferin hemen arkasından hazırlanan Yeni Mecmua’nın Çanakkale özel sayısı (28 Mart [?] 1334 r.; yeni yazıya aktarılan bazı parçaları için bk.
Devrin Yazarlarının Kalemiyle Millî Mücadele ve Gazi Mustafa Kemal, İstanbul 1981, I, 1-50), birçok yazar ve devlet adamıyla yapılan mülâkatları, çeşitli şiir ve yazıları ihtiva etmektedir. Aynı yıllarda çıkan Donanma Mecmuası ile Harb Mecmuası’nda Çanakkale savaşlarıyla ilgili kahramanlık şiirleri yayımlanmıştır. Bunların bir kısmı Çanakkale Savaşları Kahramanlık Şiirleri Antolojisi adlı derlemede yer almıştır (haz. Ziver Tezeren, İstanbul 1990). Bunlardan başka Yahya Saim’in (Ozanoğlu) Hilâlin Gölgesinde: Çanakkale-Kūtü’l-emâre Zafer Destanı ile (İstanbul 1332; 2. bs. [hz. Hasan Kolcu], Ankara 1991) Mithat Cemal’in (Kuntay) 28 Kânûn-ı Evvel Çanakkale Hakkında Manzum Tiyatro (İstanbul 1334) adlı eserleri de konu ile ilgili diğer bazı kitaplardır (Çanakkale Zaferi’nin yukarıda belirtilenler dışında devrin tiyatro, hikâye ve romanlarıyla mensur eserlerindeki diğer örnek ve akisleri hakkında geniş bir değerlendirme ve iktibaslar için bk. Enginün, s. 111-129).
Ömer adlı bir yazarın kaleme aldığı Seddülbahir’de Sağ Cenahta Birinci Fırkanın Şehitler Sırtı Destanı adlı küçük risâle de (İstanbul 1915) hadiseyi sıcağı sıcağına dile getiren bir eserdir.
ÇANAKKALE’DE ŞEHİTLERİ ANMA TÖRENLERİ NE ZAMAN BAŞLADI?
Çanakkale zaferi ile ilgili eserler arasında Nihal Atsız ve sekiz arkadaşının 3 Ağustos 1933 tarihinde Çanakkale’ye yaptıkları gezinin anlatıldığı Çanakkale’ye Yürüyüş (İstanbul 1933) adlı eserin bazı aşırı tarafları dışında Çanakkale şehidlerinin bütün yurt sathında ve resmi törenlerle her yıl anılması gerektiğini gündeme getirmesi bakımından ayrı bir yeri vardır.
O yıllara kadar vapurla Seddülbahir veya Arıburnu önlerine gidilerek kıyıya dahi çıkılmadan, bazan mevlit okunarak bazan da çeşitli eğlenceler düzenlenip nutuklar verilerek yapılan bu mahallî anma faaliyeti sonraki yıllarda her 18 Mart’ta nâdiren bazı cumhurbaşkanı ve başbakanların da katılımıyla Çanakkale’de ve bütün yurt çapında zaferin ve şehidlerinin şanına uygun anma törenleri düzenlenmeye başlamıştır.
ÇANAKKALE ABİDESİ
Çanakkale’ye bir şehidler âbidesi dikmek için gençliği harekete geçirmek maksadıyla kaleme alınan “Çanakkale Âbidesi” adındaki küçük kitap da (İstanbul 1936) neticesi itibariyle önemlidir. Halûk Nihat Pepeyi Çanakkale savaşlarını Çanakkale Destanı (İstanbul 1936) adlı kitabında işlemiştir. Galip Çaka 18 Mart 1915 Çanakkale Destanı (Hasan-Mevsuf) (Çanakkale 1952) adlı manzum kitapçıkta Dardanos bataryası kumandanı Hasan ile takım subayı Mevsuf’un şahadetlerini destanlaştırmıştır. Oğuz Ermumcu aynı konuda Çanakkale Destanı (Ankara 1986) adlı bir eser hazırlamıştır.
Sadri Karakoyunlu, Türk Askeri İçin Savaş Şiirlerinden Seçmeler 1914-1918 (Ankara 1987) adını verdiği antolojisinde Çanakkale için yazılmış birçok şiire yer vermiştir.
Ruşen Eşref Ünaydın, Çanakkale muharebelerine katılmış yedi gaziyle yaptığı mülâkatları Çanakkale’de Savaşanlar Dediler ki adıyla kitap halinde yayımlamış (Ankara 1960, 1990), Çanakkale muharebelerini onları yaşayanların ağzından çok canlı şekilde gözler önüne sermiştir.
Mustafa Necati Sepetçioğlu, “Çanakkale İçinde Bir Dolu Desti” ismiyle Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu için hazırladığı senaryoyu daha sonra … Ve Çanakkale-Geldiler (İstanbul 1989), … Ve Çanakkale-Gördüler (İstanbul 1989), … Ve Çanakkale-Döndüler (İstanbul 1989) adıyla üç ciltlik bir roman serisinde ele almıştır.
Anadolu’nun hemen her yöresinde o yörenin amatör yazarları tarafından tiyatro oyunu haline getirilen ve okullarda temsil edilen Çanakkale muharebeleri halk edebiyatı mahsulleri içinde de yer almıştır. Bilhassa, “Çanakkale içinde sıra selviler / Binbaşılar oturmuş asker öğütler”mısralarıyla başlayan ve günümüzde de çok yaygın olan halk türküsü, Çanakkale muharebelerindeki millî vicdanın hüzün dolu anonim ifadesidir.
Bu türkü ayrıca Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde yaşayan diğer halkların edebiyatlarına da geçmiş olup bugün özellikle Balkanlar’da yaşayan Türkler ve Arnavutlar arasında şekil, muhteva ve ezgi açısından bazı değişikliklere uğramış olarak yaşamaktadır. Yetmiş beş yıldan beri millî hâfızayı tazeleyen bu türkü marş, destan ve ağıt gibi eserlerin ortak özelliklerini taşımaktadır.
ÇANAKKALE ŞEHİDİNİN ÜSTÜNDEN ÇIKAN DESTAN
Halk edebiyatı mahsulleri arasında, Çanakkale’de şehid olanlar için bazan onların ağzından yazılmış çeşitli destanlara da rastlanır. Bunların içinde, Boyabatlı Ömer oğlu Mustafa adlı bir şehidin üstünden çıkan kendisine ait “Çanakkale Destanı” en tanınmış olanıdır.
Eyüplü Mustafa Şükrü’nün Çanakkale Bombardımanı ve Şanlı Askerler Destanı (İstanbul, ts.), Çanakkale Şarkısı (İstanbul 1915) ile Çanakkale Kabatepe Muzafferiyat Destanı (İstanbul 1915) adlarını taşıyan üç destanı yanında Abdülgaffar Kemâli’nin Çanakkale Önünde Düşmana Kan Kusduran Arslan Yürekli Kahraman Mehmed Çavuşun Müdafaa-i Vatan Destanı (İstanbul 1915) ve nazımı meçhul Çanakkale Destanı (İstanbul 1331) tesbit edilebilen diğer destanlardır.
Behçet Kemal Çağlar’ın “Ankaralı Âşık Ömer” takma adıyla yazdığı Çanakkale destanı da daha sonraki yıllarda yazılmış güzel örneklerden biridir.
Çanakkale muharebeleri birçok şair ve yazara ilham kaynağı olduğu gibi çok sayıda Türk ve yabancı devlet adamının hâtıraları içinde de yer almıştır. [2]
Kaynak: [1] Zekeriya Kurşun, [2] Mustafa Uzun, Diyanet İslam Ansiklopedisi

http://www.islamveihsan.com/canakkale-savasi-ve-hikayeleri.html