Kâinâtın Fahr-i Ebedîsi -sallallâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz de; her mevzûda olduğu gibi; kanaat, tevekkül ve istiğnâ hususlarında da en zirve örnektir, en müstesnâ üsvedir.
Hayatı boyunca dünyaya ve dünyalığa hiçbir zaman alâka göstermemiş ve iltifat etmemiştir. Nitekim buyurmuşlardır ki:
“Benim dünya ile bir bağım yok. Benim dünyadaki durumum; bir ağacın altında gölgelenen, sonra da yoluna devam eden bir yolcu gibidir.” (Tirmizî, Zühd, 44)
Efendimiz’in maîşeti kifâyet miktarını hiç aşmamıştır. Âişe Vâlidemiz buyuruyor ki:
“Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem-’in aile efrâdı; Medine’ye geldiği günden beri, vefât ettiği güne kadar, üç gün arka arkaya buğday ekmeğiyle karnını doyurmadı.” (Müslim, Zühd, 20)
“Dilesek doyabilirdik. (Yani bu açlık, yokluktan değildi. Gazvelerden bize ganîmetler ve benzeri imkânlar gelirdi.) Fakat Hazret-i Muhammed –sallâllâhu aleyhi ve sellem– (mü’min kardeşlerini kendine tercih makamında) îsârda bulunurdu. (Böylece elimize geçeni bu şuur ve idrâk ile hemen infâk ederdik.)” (Beyhakî, Şuabü’l-îmân, III/62 [1396]) Allah Rasûlü’nün ikram etmekten ve tevzî etmekten aldığı lezzet, kendisine açlığını unuttururdu.
Hazret-i Peygamber’in; mübârek vücuduna iz yapan bir hasır üzerinde yattığını görüp, gözyaşı döken ve kisrâların, kayserlerin sahip olduğu imkânları hatırlatan Hazret-i Ömer’e, O -sallallâhu aleyhi ve sellem- şöyle cevap vermişti:
“–Yâ Ömer! Kisrâ ve kayser, dünya nimetlerinden zevklerini alsınlar, safâ sürsünler! Âhiret nimeti bize yeter!..” (Ahmed, II, 298; Taberânî, el-Mu‘cemü’l-Kebîr, X, 162)
Risâletten evvel; kimseye muhtaç olmadan, iffetli bir şekilde geçimini sağlayacak çobanlık ve ticaret gibi faaliyetlerle meşgul olmuş, fakat dünyaya hiç tamah etmemiştir. Hazret-i Hatice; O’nun ticaret faaliyetinde gösterdiği dürüstlük ve mürüvvetin de dâhil olduğu müstesnâ şahsiyet tezâhürlerine hayran olarak, Allah Rasûlü’ne izdivaç teklifinde bulunmuştu.
Allah Rasûlü; karnına taş üstüne taş bağlayacak zor günler geçirse de, kanaat ve istiğnâsını hiç bozmamış, buna mukabil, eline bol nimetler geçtiğinde derhâl fukarâya, talebelere ve kalbini İslâm’a ısındırmak istediklerine dağıtmıştı.
Vefâtı esnasında; elinde bulunan birkaç dinarı hemen dağıtmasını, Hazret-i Âişe’ye tembih etmişti. Hastalık günlerinin hüzün ve telâşesinde muhterem Vâlidemiz’in bunu ihmâl ettiğini öğrenince derhâl müdahale etmiş ve o birkaç dinarı hemen tasadduk etmiş ve huzura kavuşmuştu.
Kaynak: