Gerçek seven, sevdiğinin sevdiklerini de sever, sevmediklerinden hoşlanmaz ve sevdiğini çokça anar.
Allah için sevmek; sevgiye, sevgiden başka karşılık tanımamaktır. Bu mânâdaki sevgi, îmâna derinlik ve lezzet katar. Hadîs-i şerîfte, îmânın lezzetini ancak şu üç husûsiyeti taşıyan mü’minlerin tadabileceği bildirilmektedir:
1- Allah ve Rasûlü’nü her şeyden daha çok sevmek,
2- Îmandan sonra küfre düşmeyi, ateşe düşmek kadar tehlikeli görmek,
3- Allah için sevmek ve Allah için buğz etmek. (Bkz. Buhârî, Îman, 9, 14)
Tabiî ki îmânın lezzetini tadabilmek için muhabbetin sırf Allah için olması şarttır. Bunun da bâzı alâmetleri vardır.
ALLAH’I SEVMENİN ALAMETİ
Sehl -rahmetullâhi aleyh- bunu şöyle îzah eder:
“Allâh’ı sevmenin alâmeti, Kur’ân-ı Kerîm’i sevmektir. Allah ve Kur’ân sevgisinin alâmeti, Peygamber Efendimiz’i sevmektir. Peygamber sevgisinin alâmeti, sünneti sevmektir. Sünneti sevmenin alâmeti, âhireti sevmektir. Âhireti sevmenin alâmeti, dünyadan hoşlanmamak (yani onun nefsânî câzibelerine aldanmamak)tır. Dünyadan hoşlanmamanın alâmeti de âhiret azığı olabilecek kadarının dışında onun varlığından uzak durmaktır.”
Velhâsıl, gerçek seven, sevdiğinin sevdiklerini de sever, sevmediklerinden hoşlanmaz ve sevdiğini çokça anar. Nitekim Rasûlullah Efendimiz’e, îmânın en fazîletlisi sorulduğunda şöyle buyurmuştur:
09(Ahmed bin Hanbel, Müsned, 5/247)
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Hak Dostlarının Örnek Ahlakından 1, Erkam Yayınları

http://www.islamveihsan.com/gercek-imanin-tadina-kimler-varabilir.html