‘Merhamet’, acımak, iyilik etmek, yumuşak davranmak, şefkat göstermek esirgemek anlamındadır. İnsanlara sevgi ile yaklaşıp onları kötülüklerden koruma, yaptıkları bir hatanın neticesinde onları affetme hep merhamet duysundan kaynaklanır. Şüphesiz ki merhamet kavramının kaynağı ‘Rabbu’l-Alemin’dir.
Allah (c.c.)’ın sıfatlarından biri de merhamet sahibi olmasıdır. Bu merhameti aklımızın ve hayalimizin ulaşamayacağı büyüklüktedir. Nitekim Allah (c.c.)’ın “Rahman” “Rahim” sıfatları bunun ifadesidir. Yüce Rabbimizin bu sıfatlarının tecellisiyledir ki bizler de acıma, merhamet etme duygularına sahibiz. Kur’an-ı Kerim, Muhammed Mustafa (s.a.v), evren ve içindekilerin hepsi bizzat O’nun merhametinin nişaneleridir. O’nun Rahmeti her şeyi kuşatmıştır.
O, Merhamet edenlerin en hayırlısıdır. Peygamber (s.a.v.) Allah (c.c.)’ın merhametini şöyle tanımlıyor: “Allah merhameti yüz bölüme ayırdı; doksan dokuzunu kendi yanında tuttu, birini yere indirdi. İşte o bölüm sayesinde yaratıklar birbirine acırlar. Hatta at, (o merhametle) yavrusuna değmemesi için ayağını kaldırır.”
Âlemlere rahmet olarak gönderilen O Yüce Nebi’yi, merhameti bol olan Allah (c.c.) şöyle anlatıyor: “Andolsun size, içinizden sıkıntıya düşmeniz O’nun gücüne giden, size pek düşkün, müminlere şefkatli ve esirgeyici olan bir elçi gelmiştir.”
Bu peygamberin ümmeti olmakla Müslümanların vasıflarından en belirgin olanlarından biri de merhametli olmalarıdır. “Sonra iman edenlerden, sabrı birbirlerine tavsiye edenlerden, merhameti birbirlerine tavsiye edenlerden olmak.” Müslümanların özelliklerindendir. “Allah merhametli olanlara rahmetle muamelede bulunur. Öyleyse sizler yeryüzündekilere karşı merhametli olun ki, semada bulunanlar da size merhamet etsinler...”
Yine Peygamber efendimizin “Merhamet etmeyene merhamet edilmez” sözleri Müslümanın nasıl olması gerektiğini açıkça bildirmektedir.
Merhametli bir insan, çevresindeki kişilerin sıkıntı içinde yaşamasını istemez; kendi hayatı, sağlığı, rahatı ne kadar önemli ise çevresindeki insanlarınki de en az o kadar önemli ve hatta kendi hayatından daha önde olur. Bu nedenle merhametli insanların en önemli özelliklerinden biri, çevresindeki kişilerin sorunlarına karşı duyarsız kalmaması ve onların sorunlarının çözümü için gayret göstermesidir. Allah (c.c.)’ın yaratıklarına merhamet etmek, hayvanlara acımak ve onlara eziyetten kaçınmak İslâm’ın buyruklarındandır.
Abdullah (r.a.) diyor ki: ‘Biz Allah’ın Elçisi ile bir seferde idik. Ben tuvalet için uzaklaştım, yanında iki yavrusu olan bir serçe gördüm.
Yavrularından birini aldım, serçe kanatlarını açıp sıçramaya, dövünmeye başladı. Peygamber (s.a.v.) geldi ve şöyle buyurdu: Kim bunun yavrusunu alıp böyle üzüyor? Yavrusunu, ona veriniz!
Yine Peygamber (s.a.v.) yaktığımız bir karınca yuvasını gördü: Kim bunu yaktı? dedi. - Biz yaktık, dedik. - Ateşin sahibi olan (Allah)’tan başka kimse ateş ile azap edemez! buyurdu.
“Allah saldırganları sevmez.”, “Allah zalimleri sevmez!” gibi âyetlerin genel hükmü uyarınca gerek insanlara, gerek diğer canlılara saldırmak, haksızlık etmek haramdır. Hayvan eğitilebilir, fakat hayvanın yüzüne vurmak, yüzünü dağlayıp damgalamak yasaklanmıştır. Câbir (r.a.)’in rivâyetine göre Peygamber (s.a.v.)’in yanından, yüzü dağlanarak damgalanmış bir merkep geçirildi. Peygamber (s.a.v.) onu görünce: “Benim, hayvanın yüzüne dağ vurulup dağlayanı, suratına vuranı lanetlediğimi duymadınız mı?” buyurdu.
İbn Abbas (r.a.)’ın rivayetine göre de Allah’ın Elçisi yüzü dağlanarak damgalanmış olan bir merkep görünce bu işi kınamış, vallahi ben olsam ancak yüzün gerisine damga vururum” buyurmuştur. Kendisine ait bir merkebin kalçasına dağ vurulup işaretlenmesini emretmiştir.
İşte kalçadan damgalama o zaman başlamıştır. O zamana dek hayvanların yüzleri damgalanırken, o andan itibaren kalçayı damgalama adet olmuştur. Hz Peygamber (s.a.v.)’in sadaka develerinin sırtını, koyunlarının kulağını damgalattığına dair rivayetler de vardır.
İbn el-Hanzaliyyen’in rivayetine göre Hz Peygamber (s.a.v.) açlıktan sırtı karnına yapışmış bir devenin yanından geçerken, “Bu zavallı hayvanlar hakkında Allah’tan korkun.! Bunlara güzel binin, bunları güzel yiyin, (hayvanlara eziyet etmeyin).” buyurmuştur.
Kendisi Ensar’dan bir adamın bahçesine girdi, orada bulunan deve Peygamber (s.a.v.)’i görünce inlemeye başladı, gözerinden yaş damlamaya başladı. Peygamber(s.a.v) devenin yanına gelip onun kulaklarının kökünü, ensesini okşadı: - Bu devenin sahibi kim, bu deve kimin? dedi. Ensar’lı bir genç gelip: - Benim, ey Allah’ın Elçisi, dedi.
Peygamber (s.a.v.): Allah’ın sana verdiği bu hayvan hakkında Allah’tan korkmuyor musun? Hayvan bana, senin onu aç bıraktığından, sürekli çalıştırıp yorduğundan şikâyet etti, dedi.
Peygamber (s.a.v.) hayvanlara sövmeyi, onlara lânet okumayı yasakladığı gibi, onları birbirine kışkırtıp dövüştürmeyi de yasaklamıştır. Buhârî ve Müslim’in rivayet ettikleri bir hadise göre: Bir kediyi hapsedip ölümüne sebep olan bir kadın, bundan dolayı cehennem ateşine girmiştir. Çünkü ona ne yiyecek ne su vermiş, ne de bırakmış ki hayvan gitsin de yerdeki yiyecekleri yiyip geçinsin.
Ebu Hureyre (r.a.)’nin rivayetine göre Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Yolda yürüyen bir adam susadı, bir kuyu buldu, inip kuyudan su içti.
Çıktığında orada susuzluktan soluyan bir köpek gördü. Bana ulaşan susuzluk buna da ulaşmış dedi. Yine kuyuya indi, ayakkabısını su ile doldurup ağzıyla tuttu ve kuyudan çıkıp köpeği suladı. Allah adama teşekkür edip onu affetti.” Ashab-ı kiram sordular: Ya Resûlallah, hayvanlara iyilikten sevap alır mıyız? “Evet” dedi. “Yaş ciğerli (canlı) olan her yaratığa iyilikten sevap alırsınız.”
Müslim’in rivayetine göre bu susuzluktan dilini sarkıtıp soluyan köpeği, ayakkabısıyla sulayıp affedilen, fahişe bir kadındır. Demek ki, Allah (c.c.) yaratıklarına acıyan insanları affeder. Ama onlara kötülük edenler de yaptıklarıyla cezalanırlar.
BU YAZI AŞAĞIDAKİ SİTEDEN ALINMIŞTIR:
http://www.islamahlaki.com/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder