Allah Teâlâ, neden kötülüklere engel olmuyor? Günah işlememize izin verip sonra bizi neden yakıyor? Neden ibadet ediyoruz? Soruların cevapları…


Sual: “Allah bizi seviyor da neden günah işlememize izin verip sonra bizi yakıyor?”
Sual: “Allah kötülüklere neden engel olmaz?”
Sual: “Kaderde cennete ve cehenneme gideceğimiz belliyse neden ibâdet ediyoruz?”
Yahu;
Beşerî sistemde bile bir imtihanda cevaplar, imtihan edilene bağlıdır. Bir hoca, bir talebeyi seviyor diye onun imtihanda yanlış cevap vermesine müdahale edip de cevabı kendi yazarsa, yaptığı kopya ve kayırmadan dolayı meslekten atılıyor.
Fakat dürüst hocalık şartı nedir?
Sevdiğin talebe de olsa, imtihanda müdahale etmemek. Yani bir talebeye imtihanda yanlış yapmasına izin verip sonra da sınıfta bırakmak, hocanın sevgi veya sevgisizliğiyle değerlendirilmez. Bilâkis böyle bir hoca, hakkāniyetli ve mesleğine sadâkatli diye takdir edilir. Kul için böyle de, Allah için niye bunun tersi bir mantık? Olmaz.
Sonra;
Cennete ve cehenneme gideceklerin belli oluşu husûsunda da birtakım kelime oyunları, ancak akıl terazileri bozuk kimselerin işidir. Bu oyunlar, doğru tartan hiçbir terazide geçmez.
Çünkü;
Cennete, îman ve ibâdet edenlerin gideceği bellidir. Cenâb-ı Hakk’ın âyetleri bunu beyan buyurmuştur.
Cehenneme de, münkir ve âsîlerin gideceği bellidir. Yani;
“Ne kadar îmanlı, ibâdetli, teslîmiyetli ve rahmet-i Rahmân’a sığınmış da olsan sen cehennemlik yazıldı isen, çaresiz cehenneme gideceksin!” diye bir hükm-i ilâhî yoktur.
Yahut da;
“Ne kadar inkârcı, zâlim, âsî ve şeytana bağlı da olsan hiç merak etme, cennetlik yazıldı isen cennete gideceksin!” diye de bir hükm-i ilâhî yoktur!
Hüküm;
Özde inkârcıların cehenneme, ehl-i îmânın cennete gideceği şeklindedir.
Yapılan kelime oyunu;
Hükmü tersine çevirip söylemek. Yani neticeyi önce, başlangıcı sonraya koymak. Fakat hakikat, asla öyle değil!..
«Cehennemlik yazılan kimse güzel amelleri boşuna niye yapsın?» mantığı yanlış. Böyle bir gerçek yok.
Asıl hakikat şu:
Son nefese kadar bir imtihan süresi var ve bu sürede doğru bir îman, sâlih ameller, teslîmiyet ve rahmet-i Rahmân ile dolu bir hayata cehennem yazılmayacak.
Cenâb-ı Hak, Kur’ân-ı Kerim’de böyle bir hayat için;
«Cehennemliktir.» diye bir tane cümle dahî ifade buyurmamıştır.
Peki, kurulan bu kabil cümleler kimin?
«Tertemiz bir sütün çıktığı memeden geri sokulamayacağı!» gerçeğini bilmeyen kasıtlı gafillerin ve câhillerin.
Bu da gösteriyor ki; doğru bir formülü, olmayacak şekilde tersine kullanmak, hakikat için değil sadece ifsâd içindir. Yani yüce Allah; «Küfür, zulüm, isyan ehli cehenneme gidecek…» formülünü takdir etmişken bunu tersine çevirip de güya önce cehennemlik yazılıyor da sonrasında cennetlik amellere zorlanıyormuş gibi bir hava estirmek, hiçbir doğruluk terazisinde kabul görmez. Arka plânı imtihandan kaçış için ortaya atılan bu felsefe, en acı azâba yakalanmayı tercihten başka bir şey değildir.
Hayrı da şerri de yaratan Allah Teâlâ’dır. Fakat Rabbimiz’in şerre rızâsı yoktur. Fakat imtihan olarak, şerri de halk etmiştir.
Rabbimiz’in insanın günah işlemesine izin vermesi, imtihan şartlarından dolayıdır.
Ki her zaman izin de vermez. Nice suç, niyet yahut teşebbüs hâlindeyken, Rabbimiz’in izin vermemesiyle tahakkuk plânına geçmez.
Fakat, aksini düşünelim: Cenâb-ı Hak; hiçbir günahın işlenmesine müsaade etmeseydi, o hâlde, ortada imtihan diye bir şey kalmazdı. O zaman cennetin de mânâsı kalmazdı.
Şöyle ki, dünyada imtihanların cârî olduğu mektepleri düşünelim. Herkese imtihansız tıp diploması verilseydi, doktor olmanın bir değeri kalır mıydı?
İnsanın fıtratı; yarışma, birbirini geçme, mücadele etme ve en azından biraz olsun hak etme yapısındadır. Cenâb-ı Hak buyurur:
“…Hayırlı işlerde birbirinizle yarışın!..” (el-Mâide, 48)
Âyet-i kerîmede buyurulur:
“O ki, hanginizin daha güzel davranacağını imtihan etmek için ölümü ve hayatı yaratmıştır…” (el-Mülk, 2)
Şunu da idrâk etmek gerekir:
Dünyada bir insan; yarattığı, var ettiği değil, sadece maaşını verip çalıştırdığı bir işçisini, emrine itaatsizlik ettiği zaman işten çıkarır. Onu işsizliğe ve belki de açlığa iter. Fakat bundan bir mes’ûliyet hissetmez. “Emrimi tutmayacak ise onu beslemeye mecbur muyum?” diye düşünür.
Peki Cenâb-ı Hak; emrini yerine getirmeyen, hattâ Zâtını inkâr eden kullarını, nimetler içinde yaşatmaya mecbur mudur? Hâşâ!..
O -celle celâlühû- dilediğini yapar. Fakat zulmetmez, adâletle, merhametle ve hikmetle muâmele eder. Bundan dolayıdır ki bu dünyada, nice isyanlarına rağmen münkirlerin bile rızıklarını kesmez. Âyet-i kerîmelerde buyurulur:
“Şüphesiz ki Allah insanlara hiçbir şekilde zulmetmez, fakat insanlar kendilerine zulmederler.” (Yûnus, 44)
“…Onlara Allah zulmetmedi; fakat onlar kendilerine zulmediyorlar.” (Âl-i İmrân, 117, ayr. bkz. en-Nahl, 33)
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Yayınları, Aklın Cinneti DEİZM