Hekimoğlu İsmail
AİLE-SAĞLIK
İslamiyet, ölçü ve ahenk dinidir
Allah'ın ‘Hayat' sıfatı cansız cisimlerde enerji, insanlarda şuurlu ruh olarak kendini gösterir.
Hayatsız cisim yoktur. Hayat, Allah'ın sıfatıdır ve her şeyi kuşatmıştır. Ancak insan, diğer yaratıklardan akıl ve şuurla farklılık kazanır, ölçülü ve ahenkli olur. Aklı veren Allah, İslâmiyet'i de göndermiş. Madem ikisini de gönderen Allah'tır, öyleyse akıl, İslâmiyet'i anlamaya elverişlidir. Aklın vazifesi Kur'an-ı Kerim'i, hadisleri, ilmihali anlamaktır yani İslamiyet'i anlamaktır. Şuurun vazifesi de İslamiyet'i ölçülü yaşamaktır.
Dikkat edilirse kâinatta her şey ölçülüdür; burnumuz, dilimiz, kollarımız boyumuz gibi uzasaydı felaket olurdu. Dikkat edersek rüzgârlarda, depremlerde dahi bir ölçü var. Rüzgâr kırk kilometre esiyor, kırk bin kilometre hızla esmiyor; on şiddetinde deprem oluyor, yüz şiddetinde deprem olsa kıtalar yürür giderdi. Bu ölçüyü koyan Allah'tır. İnsan eğer şahsi menfaatlerini her şeyin üzerinde görürse ölçüyü kaçırır. Yani ifrat ve tefride girer ki bu, en tehlikeli haldir.
Hedefi aşan okla hedefe varmayan ok aynı değerdedir. Yani ikisi de işe yaramaz. İfrat, hedefi aşmaktır. Tefrit hedefe yetişememektir. Nihayetinde her ikisi de olumsuz sonuç verir. Çünkü önemli olan, hedefe ulaşmaktır. İnsan hangi konuda ifrada veya tefride giderse çok büyük zararlar görür. İslâm tarihinde yer alan birçok bâtıl mezhep ifrat ve tefritten doğmuştur.
Bunun için, insan ölçüyü kaçırmamalıdır. Ölçü, Kur'an'dır, sünnettir, İslâmiyet'tir. Allah ve Resulü (sav) ne diyorsa doğrudur, onun dışına çıkmak ifrattır. Mesela bir mü'min durmadan namaz kılarsa bu ibadet de ifrattır. İbadet sadece namazdan ibaret değil ki! Daha çok farzlar, vacipler, sünnetler var. Hatta öyle insanlar var ki abdestim olmadı diye on defa abdest alır da bu arada farz namazı kaçırır. Aynı şekilde bir pire için yorgan yakanlar tefrittedir; bunların hayatı perişan olur.
İslamiyet, ölçü ve ahenk dinidir; ifrat ve tefritten uzak bir dindir, Müslümanlara da böyle olmayı tavsiye etmektedir. Mesela zehir tehlikelidir. Amma eczacılar ilaç yaparken zehir kullanır; ölçü dâhilindeki zehir şifadır. Dolayısıyla mü'min, her şeydeki ölçü ve ahengi bilir, ölçülü hareket etmeye çalışır. Böylece hayatı bir nizam içine girer.
Sırat-ı müstakim, istikamet çizgisi demektir. Yolda giden araba dereye düşmeden nasıl bir istikamet takip ederse, sırat-ı müstakim de mü'mini bulunduğu noktadan cennete öyle götürür. Bir tarafta ifrat tepeleri, diğer tarafta tefrit çukurları vardır.
Müslüman, her şeyin ifratından kaçındığı gibi, fazla sevinmekten, fazla üzülmekten de kaçınırsa hadiselerin elinde oyuncak olmaktan kurtulur, kendini idare etmeye başlar.
İman çizgisi, sınır çizgisine benzer. Yanlış adım attığında ecnebi ülkesine geçersin. İbadette de durum aynıdır. Müslüman kendisini yanlış adımlardan korumalı, ölçülü, ahenkli hareket etmeli, ifrat ve tefritten kaçınmalı, sırat-ı müstakimde yani orta yolda yürümelidir.
Mademki aklın vazifesi iyi ile kötüyü ayırt etmektir, öyleyse şuurlu Müslüman, her hareketine ibadetin mührünü basandır. İslamiyeti öğrenen ve yaşayandır. İfrattan ve tefritten kaçandır; Allaha asker olup, yeryüzünü bir talimgâh bilendir, dünya işini ibadete çevirendir...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder