26 Mayıs 2016 Perşembe

Ayşe Özkalay - Öyle bir yaşamalı ki insan…

Ayşe Özkalay - Öyle bir yaşamalı ki insan…

             
 

Bir haftadır zihnim hep Ayşe Şasa’nın “Öyle bir hayat yaşamalı ki insan, kıyamet günü Yaratıcısı’na anlatacak anlamlı ve onurlu bir hikâyesi olmalı…” ifadesiyle meşgul. Acaba diye sorup duruyorum kendime, “Haydi! Ahiret koridorundan geçme ve Allah’la kucaklaşma vakti!” deseler, hayatının bu zamana kadar yaşadığın kısmından anlatacakların ne kadar anlamlı ve onurlu olabilecek?

Sorular soruları getirirken, hissiyatlarımız her günün acı, sıkıntı ve sabır taşını çatlatacak imtihanlarıyla alt üst olurken fark ettim ki, Üç Aylar da hızla geçiyor üzerimizden. “Allah’ın ayı” Receb’i arkamızda bırakmışlığın burukluğu, “Peygamber Efendimiz’in (sav) ayı” Şaban’ın, “ümmet ayı” Ramazan’a koşar adımlarla yaklaşıyor olması, giden günün gelmeyeceği, gelenin beklemeyeceği düşüncesiyle zihin ve gönüllerdeki dağınıklığı bir an evvel toplayıp ‘an’ın Yaratıcısı’na yakınlaşmaya vesile kimselerle, meşguliyetlerle ve ibadetlerle yaşamaya daha bir özen göstermeye teşvik etti irademi. Çünkü o arzu edilen anlamlı hayatları inşa etmek, ancak uğruna yaşamaya değecek olan “Allah’ın rızası”nı kazanmakla mümkün olabilecek ve Rabb’le yakınlık sadece bu dünyada kurulabilecekti.

Allah dostlarının ifadesiyle “Receb tevbe; Şaban muhabbet; Ramazan da Hakk’a kurbiyet ve vuslat ayı”. Receb, günahı, zulmü, eziyeti, haksızlığı terk etme; Şaban, salih amel işleyip vefa gösterme, doğru bildiğin yolda sebat etme; Ramazan ise sadakate erme, belki Hz. Ebubekir’le birlikte haşrolmaya namzet olma ayı.

Başımıza konmuş talih kuşu misali bu günlerde gelin Zülkarneyn Aleyhisselama kulak verelim. Rivayete göre vefatından evvel şu vasiyette bulunmuştu:

“Beni yıkayın, kefenleyin. Sonra bir tabuta koyun. Yalnız kollarım dışarıya sarkık kalsın. Hizmetkârlarım arkamdan gelsin. Hazinelerimi de katırlara yükleyin. Halk, benim son derece ihtişamlı bir saltanat ve dünya mülküne rağmen eli boş gittiğimi, hizmetkârlarımın da, hazinelerimin de bu dünyada kaldığını, benimle beraber gelemediğini görsün. Bu yalancı ve fânî dünyaya aldanmasın…”

Zülkarneyn Aleyhisselam’ın bu vasiyetini, “Dünya, baştan başa benim idârem altında idi. Sayısız hazinelere sahip oldum. Fakat dünya nîmetleri kalıcı değil. İşte; gördüğünüz gibi mezara eli boş gidiyorum! Siz, ahirette faydası olacak işlere bakın, kalp gündeminizi fani şeylerin meşgul etmesine müsaade etmeyin…” olarak yorumlayabiliriz.

Belki de demek istemişti ki; dünya işleri çocukların kumdan kale yapmalarına benzer. Onlar kumları üst üste yığar ve birbirlerine göstererek gururlanırlarken bir dalga gelir ve hepsini bir anda alır gider. Aynen bunun gibi, insan bu ‘üç günlük’ âlemde dünyaya ait ne yaparsa yapsın, bir iflas, bir ayrılış veya bir ecel dalgası her şeyi yok ediveriyor.

Bir yandan dünya böylesine vefasız, diğer yandan ebedlere açılacak yegâne kapıyken, öyle bir yaşamalı ki insan, bırakın vuslat anında “Hoşgeldin ey kulum!” diye karşılanma hayalini, daha dünyadayken bizzat hatırı sorulan olsun.

Cenab-ı Hakk’ın, “Sorun kuluma Ben ondan razıyım o da Benden razı mı” şeklindeki hatırını sorma lütfuna, adeta sadakat yoklamasında “Buradayım!” dercesine “Ben razıyım! Ben razıyım! Ben razıyım!” diyerek Mevlevîlere miras bıraktığı o aşkla kendinden geçip dönen o güzel sahabe Hz. Ebubekir, her dakikası manevi hazine kıymetinde olan bugünlerimize ışık olsun. Ve bizleri bir kez daha nasıl yaşadığımızı düşünmeye teşvik etsin.

“Sene bir ağaca benzetilse Receb, o ağacın yapraklanma; Şaban, çiçeklenip meyvelenme; Ramazan ise olgunlaşan mahsulün devşirilip toplanma zamanıdır.” dediği gibi Zünnû el-Mısrî’nin, bir dahaki yıla kavuşacağımızın garantisi olmayan bu günlere dört elle sarılalım Allah’a gurbetimiz bayramda kurbet olmuş olsun.

Haydi, bu üç nokta da sizin kalbinizdekiyle dolsun: Öyle bir yaşamalı ki insan…

 
https://www.yenihayatgazetesi.com/oyle-bir-yasamali-ki-insan-ayse-ozkalay-14564
 
 
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder