Hak Teâlâʼnın rızâsına ve yakınlığına nâil olabilmenin yolu; rızka değil Rezzâkʼa, kâinatta sergilenen sanata değil gerçek sanatkâra, esere değil asıl müessire, sebebe değil hakîkî müsebbibe yönelmiş bir gönül kıvamı kazanmaktır.
Bilinmelidir ki mülk, mutlak olarak Allâh’a âittir. İnsanların dünyada mülk sâhibi olmaları, aslında günümüz devre-mülk sistemine benzemektedir. Yâni dünyaya gelen her insan, bir müddet sonra sâhip olduğu mülkü başkasına devredip bu dünyadan ayrılmak mecbûriyetindedir.
GÖKLERİN VE YERİN MÜLKÜ ALLAH’INDIR
Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyurulur:
“Ey insanlar! Hepiniz Allâh’a karşı fakîrsiniz, muhtaçsınız! Ganî (zengin) ve hamde lâyık olan ancak Allâh’tır!” (el-Fâtır, 15)
“Göklerin ve yerin mülkü Allâh’ındır. Allâh her şeye kâdirdir.” (Âl-i İmran, 189)
Bu âyet-i kerîmelerden de anlaşıldığı vechile mülk, gerçekte ne fertlerin ne de toplumundur. Mülk hakîkatte Allâh’a âittir. Zîrâ insanlar, Cenâb-ı Hakk’ın mülkünde yaşar, O’nun verdiği rızıkla merzuk olurlar. Onlara verilen ise,  mülkün sadece belli bir süreyle tasarrufundan ibârettir.
Bir şâir bunu şöyle ifâde eder:
Cümle halk ehl-i sefer âlem misâfirhânedir  
Hiç mukîm âdem bulunmaz bir acîb kâşânedir 
Bir kefendir âkıbet sermâyesi şâh u gedâ 
Pes buna mağrûr olan mecnûn değil de yâ nedir? 
RIZKIN DEĞİL, REZZÂK’IN PEŞİNDE KOŞ
Mal, mülk ve mevkî, insan için en büyük imtihan vesîlelerindendir. Süleyman -aleyhisselâm-’ın o dillere destan saltanatı, bir an gelmiş, tamamen elinden alınmış, ancak istiğfâr neticesinde tekrar kendisine iâde edilmiştir. Bu veya benzeri hâdiselerden ibret alan bir Allâh dostu şöyle buyurur:
“Rızkın peşinde değil, Rezzâk’ın peşinde koş!”
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Vakıf-İnfak-Hizmet, Erkam Yayınları

http://www.islamveihsan.com/allah-rizasina-nail-olabilmenin-yolu.html