Mîzan nedir? Adalet terazisi olarak bilinen ahirette insanların amellerinin tartılacağı teraziye ne denir?
Mîzan, âhirette günah ve sevapların, iyilik ve kötülüklerin ölçüleceği teraziye verilen isimdir. Hesap günü, keyfiyetini ancak Rabbimiz’in bildiği bu teraziler kurulacak ve zerre kadar haksızlık yapılmadan herkesin dünyadaki amelleri mîzân edilecek, yani tartılacaktır.
Bu hakîkat, âyet-i kerîmede şöyle ifâde buyrulmaktadır:
“Biz, kıyâmet günü için adâlet terazilerini kurarız. Kimseye zerre kadar zulmedilmez. (Yapılan iş,) bir hardal tanesi kadar bile olsa, onu (adâlet terazisine) getiririz. Hesap görücü olarak Biz (herkese) yeteriz.” (el-Enbiyâ, 47)
Cenâb-ı Hak, Mîzan’da hasenat kefesi ağır basanların kurtulacağını, günah kefesi ağır gelenlerin ise azâba dûçâr olacaklarını şöyle haber vermektedir:
“Asıl hak olan tartı, o günkü tartıdır. Kimin hasenâtı ağır basarsa, işte onlar felâha erenlerdir.” (el-Aʻrâf, 8)
“Kimin de hasenâtı hafif gelirse, bunlar da âyetlerimize zulmetmeleri (onları yalanlamaları) sebebiyle kendilerine yazık eden kimselerdir.” (el-Aʻrâf, 9)[1]
Bu âyet-i kerîmelerde, sâlih mü’minlerle, âyetleri yalanlayan müşriklerin hâllerinden bahsedilmektedir. Kâfirler îmân etmedikleri için, dünyada bazı iyilikler yapmış olsalar bile, bunların o gün hiçbir kıymeti olmaz. Zira amellere Hak katında değer kazandıran, sahih bir îmandır.
Sâlih mü’minler ile kâfirler arasında kalan günahkâr mü’minlerin hâli ise, bir âyet-i kerîmede şöyle îzâh edilmektedir:
“Diğerleri ise günahlarını îtiraf ettiler, iyi bir ameli diğer kötü bir amelle karıştırdılar. (Tevbe ederlerse)umulur ki Allah onların tevbesini kabul eder. Çünkü Allah çok bağışlayan, pek esirgeyendir.” (et-Tevbe, 102)
Tevbe etmeyen veya tevbesi kabul olmayan günahkârları Cenâb-ı Hak cezâlandırmayı murâd ettiğinde, onlara rahmet etmez, dolayısıyla onların Mîzan’da haseneleri hafif gelir ve Cehennem’e atılırlar.
Amellerin tartılmasıyla alâkalı olarak Cenâb-ı Hak diğer bir âyet-i kerîmede şöyle buyurmaktadır:
“O gün kimin hasenâtı ağır basarsa, artık o, hoşnud olacağı bir hayat içindedir.” (el-Kāria, 6-7)
“Kimin hasenâtı da hafif gelirse, onun varacağı yer Hâviye’dir. Nedir o bilir misin? Kızışmış bir ateş!” (el-Kāria, 8-11)
Enes bin Mâlik -radıyallâhu anh- şöyle nakletmektedir:
Nebiyy-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’den kıyâmet günü bana şefaat etmesini istedim:
«‒Ederim!» buyurdular.
Bunun üzerine ben:
«‒Ey Allâh’ın Rasûlü! (Peki) Siz’i nerede arayayım?» dedim.
Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:
«‒Beni ilk olarak Sırat üzerinde ara!» buyurdular.
«‒Sırat üzerinde Siz’i bulamazsam?» dedim.
«‒Mîzân’ın yanında ara!» buyurdular.
«‒Sizi Mîzân’ın yanında da bulamazsam!» dedim.
«‒O zaman beni Havz’ın yanında ara! Mutlakâ bu üç yerden birinde olurum.» buyurdular.” (Tirmizî, Kıyâmet, 9/2433; Ahmed, III, 178)
Demek ki Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, Sırat’ta ve Mîzân’ın başında ümmetine şefaatte bulunacak, Havz’ın başında da onlara ikram edecektir.
Şefaat bahsinde de ifâde ettiğimiz üzere, şefaat haktır ve Allâh’ın izniyle gerçekleşecektir. Lâkin şefaat izni, tamamen Cenâb-ı Hakk’ın uhdesindedir. O, dilediği kullarına dilediği kadar şefaat izni verecektir. Cenâb-ı Hak, kimi kulları için Peygamber Efendimiz’in şefaat etmesine izin vermeyecek veya bir müddet sonra izin verecektir. Yani şefaati yanlış anlamamak ve her şeyin Cenâb-ı Hakk’ın elinde olduğunu hiçbir zaman unutmamak îcâb eder.
MİZAN’DA DEFTERLERİN AÇILMASI
Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Mîzan’dan bir sahneyi bizlere şöyle haber vermektedir:
“Allah Teâlâ kıyâmet günü ümmetimden bir kişiyi herkesin önünde ayırıp aleyhine doksan dokuz defter açar. Her bir defterin boyu, gözün görebildiği mesafe kadardır. Sonra kendisine:
«‒Bunlardan bir şeyi inkâr ediyor musun? (Bir îtirâzın var mı?) Amelleri kaydeden kâtip meleklerim sana zulmetmişler mi?» diye suâl buyurur.
O kimse (büyük bir mahcûbiyet içerisinde):
«‒Hayır yâ Rabbi!» diye cevap verir.
Cenâb-ı Hak:
«‒Herhangi bir mâzeretin var mı?» buyurur.
O kimse:
«‒Hayır yâ Rabbi!» diye cevap verir.
Bunun üzerine Allah Teâlâ:
«‒Evet, senin Biz’im katımızda bir hasenen var. Bugün sana aslâ zulmedilmeyecek!» buyurur.
Üzerinde:
«Şahitlik ederim ki Allah’tan başka ilâh yoktur ve yine şahitlik ederim ki Muhammed -sallâllâhu aleyhi ve sellem- O’nun kulu ve Rasûlü’dür.» yazılı bir kâğıt parçası çıkarılır.
Allah Teâlâ:
«‒Amellerinin nasıl tartıldığını seyret!» buyurur.
O kişi de (şaşkınlık içerisinde):
«‒Yâ Rabbi, bu kadar defterin yanında bir parça kâğıdın ne mânâsı var ki?!» der.
Allah Teâlâ:
«‒Bugün aslâ zulme uğramayacaksın!» buyurur.
O defterler bir kefeye, kâğıt parçası da diğer kefeye konur, defterler yukarı kalkar ve kâğıt parçası ağır gelir. Zira Allah Teâlâ’nın ism-i şerîfi yanında hiçbir şey ağır gelemez!” (Tirmizî, Îmân, 17/2639; İbn-i Mâce, Zühd, 35; Ahmed, II, 213; Hâkim, I, 46/9)
Bu hadîs-i şerîf, Allah Teâlâ’ya gerçek mânâda îmân etmenin ne kadar kıymetli ve fazîletli olduğunu göstermektedir. Bir de son nefeste söylenen kelime-i şehâdetin ehemmiyetini ortaya koymaktadır. Bu sebeple Cenâb-ı Hak mü’minlere şöyle emir buyurmuştur:
“Ey îmân edenler! Allâh’a karşı O’nun azamet-i ilâhiyyesine yaraşır şekilde takvâ sahibi olun ve ancak müslümanlar olarak can verin.” (Âl-i İmrân, 102)
MÎZAN’DA EN AĞIR GELEN ŞEY
Yine Mîzan’da insanın yüzünü güldürecek hususlardan biri de, gerçek bir îmânın hâl ve davranışlara yansıması demek olan “güzel ahlâk”tır.
Nitekim Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz:
“Kıyâmet günü Mîzan’da en ağır gelen şey, güzel ahlâktır.” buyurmuşlardır. (Ahmed, VI, 442, 451; İbn-i Hibbân, Sahîh, II, 230)[2]
Dipnotlar:
[1] Krş. el-Mü’minûn, 102-103.
[2] Krş. Ebû Dâvûd, Edeb, 7/4799; Tirmizî, Birr, 62/2002.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Ebediyet Yolculuğu, Erkam Yayınları