Dr. Vehbi Karakaş - Çok Tehlikeli Bir Söz ve Bir Medine Hatırası
“Medine esnafı aldatırsa aldatsın. Çünkü onlar Peygamberimizin komşuları.”
Usulca ve usulünce itiraz ettim:
-Ne kadar tehlikeli bir söz ve bir düşünce bu, dedim. Bütün gözler bana döndü ve kulaklar bana çevrildi. Herkes bekliyor, acaba bu tanımadıkları adam ne diyecekti? Daha fazla bekletmeden birinci cümlemin üzerine konuşmamı sürdürmeye başladım:
-Önce şunu ifade edeyim. Bir kere Peygamberimizin toplumu, çoğunluk itibariyle ashaptı. Ashab, Hz. Peygamberi gören, iman edip sohbetinde bulunan kimselerdi. Ahlaklarını, öğretmenleri olan, ahlakı Allah tarafından övülmüş bulunan Peygamber’den almışlardı. Bu yüzden onlar, doğru ve güvenilir insanlar topluluğu idi. Doğruluk ve güven onun toplumuna öyle hakim olmuştu ki, namaza giden esnaf, dükkanını açık bırakır giderdi. Gözü arkada kalmazdı. Hırsızlık yoktu. Hırsızlığa ihtiyaç da yoktu. Çünkü herkes, kendi menfaatinden çok başkasının menfaatini düşünüyordu. Kimse kimseye zarar vermeyi düşünmüyordu; ne eliyle ne de diliyle. Çünkü Peygamber onlara belletmişti: “Müslüman, eliyle diliyle başkasını incitmeyen insandır.”[1] Bu söz ashabın kulağına küpe gibi takılmıştı.
Peygamberimizin,
“Bizi aldatan bizden değildir.”[2]
“Yarım hurma(lık bir sadaka) ile de olsa kendinizi ateşten koruyun. Bunu da bulamazsanız güzel bir sözle (koruyun).”[3]
Çünkü “güzel söz söylemek de sadakadır.”[4]
“Dürüst ve güvenilir tüccar, Ahirette peygamberler, sıddikler ve şehitlerle beraber olacaktır.”[5]
“Adaletli yöneticiyi, hiçbir gölgenin bulunmadığı mahşer gününde Allah, arşının gölgesine (özel koruması altına) alacaktır.”[6] gibi sözleri, onu dinleyenlerin dürüst, adaletli, kendinden çok başkasını düşünen bir insan olması için yetmişti.
Peygamber Kur’an’a uymuş ve canlı Kur’an olmuştu. Bu yüzden güzellikte emsali yoktu. Ashab da Peygambere uymuş, toplumların en doğrusu, en güveniliri ve en güzeli olmuşlardı. Onlar da aldatıcı ve sahte olsaydı doğruluğu biz kimden öğrenecek ve kimden bekleyebilecektik? Ne onların aldatma lüksü vardı ve ne de bizim onlar Peygamberin komşularıdır diye aldatmalarını hoş görme lüksümüz var.
Bu söz bana kısa bir anekdotu hatırlattı. Ganimetleri dağıtan Peygamberimize biri:
-Bu, ne biçim bölüştür me, adaletli davransan ya, dedi. Her halde adam, meseleyi anlamamış, haksız bir çıkış yapmıştı. Çünkü adalet timsali Hz. Ömer bile adaleti, o Peygamberden almıştı. Böyle bir zatın haksızlık yapması düşünülebilir miydi?
Peygamberimiz, adamın bu haksız çıkışına kızmadı, adamı kimsenin tepelemesine izin de vermedi, sadece şunu söyledi:
-Allah’ın Rasulü de adaletli davranmazsa başka kim adaletli davranabilir? Allah Musa’ya rahmet eylesin. O, bundan daha ağır suçlamalara ve eziyetlere maruz kalmıştı da, sabretmişti.”[7] dedi.
KUR’AN’LA KONUŞANLAR (BİR MEDİNE HATIRASI)
Medine’de kına almak için eşimle beraber bir dükkandan içeri girdik. Dükkanın sahibi kınayı tarttı, bize uzattı. Ancak biz teraziyi göremiyorduk. Doğru tartıp tartmadığından da emin olamamıştık. İçimden: “Nasıl etsem de bu adama bir şeyler söylesem, doğru yapıp yapmadığını anlasam, bizi aldattıysa buna hakkının olmadığını nezaketle hatırlatmış olsam, diye düşündüm. O an Kur’an’daki Mutaffifin suresinin ilk ayeti aklıma geldi. Ve ben adamın duyacağı bir sesle وَيْلٌ لِّلْمُطَفِّفِينَ dedim. Anlamı şu idi: “Ölçüde ve tartıda hile yapanların vay haline!”[8]
Söylemem gerekenlerin hepsi bu ayette saklı idi. Medine esnafından olan bu adam yüzüme baktı. Ne demek istediğimi anladı. Okuduğum ayetin arkasından gelen ayetleri, bu sefer o okumaya başladı:
الَّذِينَ إِذَا اكْتَالُواْ عَلَى النَّاسِ يَسْتَوْفُونَ
وَإِذَا كَالُوهُمْ أَو وَّزَنُوهُمْ يُخْسِرُونَ
“Onlar öyle kimselerdir ki insanlardan ölçüp aldıklarında tam alırlar. İnsanlara vermek için ölçüp tarttıklarında da eksik verirler.”[9]
Bu okuduğu ayetlerle adam bize şunu demek istedi: “ Merak etme kardeşim, senin bildiğin o ayetleri biz de biliyoruz. Bu ayetleri bilen biri sizi aldatmaz.”
Okunan ayetlerden gönlümüze bir inşirah, bir huzur ve ferahlık geldi. Medine esnafının Kur’anın ilmine sahip olmasından, Kur’an’ın da Medine esnafına hakim bulunmasından memnun kaldık. Allah’a hamd ve adama teşekkür ederek ayrıldık.
[1] Bkz. Buhari, İman 4, 5, Rikak 26; Müslim, İman 64-65. Ayrıca bk. Ebu Davud, Cihad 2; Tirmizi, Kıyamet 52, İman 12; Nesai, İman 8, 9, 11
[2] Müslim, İman, 164, Fiten, 16.
[3] Buhari, Rikak, 49
[4] Buhari, Edeb, 34
[5] İbn Mace, Ticaret,1
[6] Bkz. Buhari, Ezan, 36
[7]Kandehlevi, Muhammed Yusuf, Hayatu’s-Sahabe, 2/544-545, Dımışk-1410
[8] Mutaffifin, 83/1
[9] Mutaffifin, 83/2-3
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder