Mü’minin dünyada işlediği iyilikler aslâ zayi olmayacaktır. Allahüteala ahirette hem iyiliklerinin karşılığını verecek hem de kullarının hata ve kusurlarını bağışlayacaktır. Böyle bir sonuç, hiç şüphesiz her Müslümanın erişmek istediği büyük bir mutluluktur.
İbni Ömer radıyallahu anhümâ “Ben, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken işittim” demiştir:
Mü’min kıyamet günü Rabbinin lutuf ve keremine o kadar yakın olur ki, Allah onu halktan gizler ve günahlarını itiraf ettirir:
– Şu günahını biliyor musun, şu günahını biliyor musun? der. Mü’min:
– Biliyorum yâ Rab, der. Cenâb-ı Hak da:
– “Ben bu günah(ların)ı dünyada örtmüş gizlemiştim, bugün de bağışlıyorum” buyurur.
Bunun üzerine  o kimseye iyiliklerinin kaydedildiği defter verilir. [1]
İYİLİK VE GÜZELLİKLERİ YAY, KÖTÜLÜKLERİ GİZLE
Hadîs-i şerîf, bir âyette geçen fısıltı (necvâ) hakkında Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den duyduğu herhangi bir açıklama olup olmadığını soran kişiye Abdullah İbni Ömer’in verdiği bir cevabı yansıtmaktadır. Dolayısıyla bu hadîs-i şerîfi, o ismi bilinmeyen kişinin sorusu üzerine İbni Ömer’den öğrenmiş oluyoruz.  Gerçi burada soran kişi, doğrudan doğruya Hz. Peygamber’den bir açıklama olup olmadığını sormuştur. Böyle olmasa bile, Allah hepsinden razı olsun, ashâb-ı kirâm’ın âdeti, kendilerine sorulan suallere, eğer varsa Hz. Peygamber’den duydukları ile cevap vermekti. Yani onlar âyet veya hadis varken kendiliklerinden görüş beyan etmez, öğrendiklerini naklederlerdi.
Allah Teâlâ’nın kuluna yaklaşması lutuf ve ihsân bakımından bir yaklaşmadır. Mesâfe olarak bir yaklaşma yüce Rabbimiz hakkında düşünülemez. Dünyada iken öteki kullardan gizli kalmış bazı günahlarını kuluna hatırlatması, onun da bunları hatırlayıp itiraf etmesi, bir anlamda Rabbimiz’in mü’minlere özel muamele etmesi demektir. O gizli hataların kıyamette de açıklanmayıp bağışlanması, işte bu, en büyük ikrâm ve ihsândır. O halde dünyada iken işlediği hatalar gizli kalmış olan mü’minler,  onları açıklamak gibi bir yola asla gitmemelidirler. Çünkü İslâm’ın asıl amacı, toplum içinde iyiliklerin ve güzelliklerin yayılmasıdır. İşlenmiş hataların ulu orta söylenmesi, kötülük işlemeye meyyâl kişileri  cesaretlendirir. Yani hatayı başkalarının da tekrar etmesine bir nevi teşvik  olur ki, bu da ayrıca bir hatadır. Nitekim günümüzde, haberleşme ve iletişim vasıtalarında gösterilen bir takım olayları taklid etmeye kalkan kimselerin çıktığı, muhtelif örnekleriyle görülmekte ve bilinmektedir.
Mü’minin dünyada işlediği iyilikler gizli  kalmış da olsa, onlar aslâ zayi olmayacak ve iyiliklerinin yazılı bulunduğu defter kendisine  verilecektir. Hata ve kusurları bağışlanınca, zaten amel defterinde sadece iyilikleri kalmış olacaktır. Böyle bir sonuç, hiç şüphesiz her Müslümanın erişmek istediği büyük bir mutluluktur.
Hadisten Öğrendiklerimiz
1- Mü’min gizli kalan hata ve kusurunu asla başkalarına açıklamamalıdır.
2- Böyle gizli kalmış kusuru olan mü’min, onun âhirette de kendisine bağışlanacağı ümidini taşımalıdır.
3- Toplumda iyiliklerin artmasına, kötülüklerin azalmasına vesile olacak her davranış güzeldir.
4- Mü’min, günahlarından dolayı kâfir diye suçlanamaz.
[1] Buhârî, Mezâlim 3, Tefsîru sûre (11), 4, Edeb 60, Tevhîd 36; Müslim Tevbe 52. Ayrıca bk. İbni Mâce, Mukaddime 13.
Kaynak: Riyazüs Salihin, Hadis-i Şerif Tercümesi, Erkam Yayınları

http://www.islamveihsan.com/her-muslumanin-istedigi-mutluluk.html