Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır: “Makbûl olduğunda şüphe bulunmayan üç duâ vardır: Babanın çocuğuna duâsı; misâfirin duâsı; mazlumun duâsı.” [1] Başka bir hadis-i şerifte: “Babanın oğluna duâsı, peygamberin ümmetine duâsı gibidir.” [2]
Zayıflar, kalbi kırıklar ve fakirler Cenâb-ı Hakk’a karşı -tâbiri câizse- “naz ehli”dirler. Allah’tan bir şeyin vukû bulmasını ısrarla niyaz ve ümîd ederek bunu insanlara yeminle söyleseler, Allah Teâlâ onların yüzünü kara çıkarmaz.
DUÂSI BOŞA ÇIKMAYANLAR
Hadîs-i şerîfte buyrulur:
“İçinizde saçı-başı dağınık, eski elbiseler içinde, garip görünümlü ve insanların îtibâr etmediği nice kimseler vardır ki, Allâh’a yemin etseler, Allah onların yeminlerini boşa çıkarmaz… Berâ bin Mâlik de onlardandır.” (Tirmizî, Menâkıb, 54/3854)
NAZ EHLİ
Yani böyle kimseler, Cenâb-ı Hakk’a karşı -tâbiri câizse- “naz ehli”dirler. Allah’tan bir şeyin vukû bulmasını ısrarla niyaz ve ümîd ederek bunu insanlara yeminle söyleseler, Allah Teâlâ onların yüzünü kara çıkarmaz.
Nitekim Enes bin Mâlikʼin kardeşi olan Berâ -radıyallâhu anh-’ın dünyaya ait bir dikili taşı bile yoktu. Ölmeyecek miktarda az bir azıkla yaşıyor, fakat fakirliği sabır ve tevekkülle karşılıyordu. Berâ -radıyallâhu anh-, Hazret-i Ömer zamanındaki harplerden birine katılmıştı. Bu savaşta müslümanlar sayıca çok az olup, zor durumda kalmışlardı. Ordu kumandanı, Berâ -radıyallâhu anh-ʼtan müslümanların zaferi için yemin etmesini ısrarla talep etti. Bunun üzerine Hazret-i Berâ:
“Ey Rabbim, onlara karşı zafer ihsân etmen ve beni Nebiyy-i Ekrem Efendimiz’e kavuşturman için Sana yemin ediyorum!..” dedi.
Hakîkaten ertesi gün zafer nasîb oldu ve Hazret-i Berâ da şevkle arzuladığı şehâdet şerbetini içti. (Hâkim, III, 331/5274)
Ra­sû­lul­lah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efen­di­miz bi­le, Al­lah’tan za­fer ve yar­dım ta­lep eder­ken mu­hâ­cir­le­rin fa­kir­le­ri ve­sî­le­siy­le ni­yaz­da bu­lu­nur ve şöy­le bu­yu­rur­du:
“Ba­na za­yıf­la­rı ça­ğı­rı­nız. Çün­kü siz, an­cak za­yıf­la­rı­nız(ın duâ ve be­re­ke­ti) ile rı­zık­lan­dı­rı­lır ve yar­dım edi­lir­si­niz.” (Ebû Dâ­vûd, Ci­hâd, 70)
Kı­rık ve mah­zun kalple­ri ve­sî­le edi­ne­rek rı­zâ-yı ilâ­hî­ye vâ­sıl ola­bil­mek sa­de­din­de Mâ­lik bin Di­nar’ın şu ri­vâ­ye­ti de ol­duk­ça mâ­ni­dar­dır:
“Mû­sâ -aleyhisselâm- Ce­nâb-ı Hakk’a bir il­ti­câ­sın­da:
«–Yâ Rabbi! Se­nʼi ne­re­de araya­yım!» de­di.
Al­lah Te­âlâ bu­yur­du ki:
«–Be­nʼi, kal­bi kı­rık­la­rın ya­nın­da ara!»” (Ebû Nu­aym, Hil­ye, II, 364)
[1] Ebû Dâvûd, Vitr 29/1536; Tirmizî, Birr 7/1905, Deavât 47; İbn-i Mâce, Duâ 11.
[2] Süyûtî, II, 12/4199.
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Hak Dostlarının Örnek Ahlâkından 2, Erkam Yayınları

http://www.islamveihsan.com/kimlerin-duasi-kabul-olur.html#prettyPhoto