Dünya hayatına aldanmak ahmaklıktır.
Cenâb-ı Hakk’ın kuluna vaad ettiği ebedî saâdete mukâbil dünyevî arzulara kapılarak Rabbini unutmak, -Ferîdüddîn Attâr’ın naklettiği bir hikâyede olduğu gibi-, bir pâdişâhın yanında büyük îtibârı olan bir av köpeğinin, bir av esnâsında basit bir kemik parçasına takılıp, asıl sahibi olan pâdişâhı unutması gibi bir ahmaklıktır.
Dünya imtihanında insan da tıpkı bu misaldeki gibi pek çok kemiklere veya olta ucundaki yemlere muhâtaptır.
KUZU KURDA SEVDALANABİLİR Mİ?
Hazret-i Mevlânâ ne güzel buyurur:
“Nice balık vardır ki, su içinde her şeyden eminken boğazının hırsı yüzünden oltaya tutulmuştur.”
Bir kulun, nefsânî arzularının esiri olup Rabbini unutması da bundan farksızdır. Dünyanın aldatıcı yaldızlarına kanarak Hak katındaki ulvî mevkiini zâyî etmek, nâdide pırlantalarla bezenmiş altın bir vazoyu, âdi bir teneke parçası karşılığında satmak gibi bir hamâkattir.
Hazret-i Mevlânâ, insanın bu garip aldanışını da şu teşbih ile îzah eder:
“Kuzunun kurttan kaçmasına şaşılmaz. Zira kurt, kuzunun düşmanı ve avcısıdır. Asıl hayret edilecek şey; kuzunun kurda sevdâlanıp gönül kaptırmasıdır.”
Gerçek mü’min, mahlûkâtın en şerefli varlığıdır. O, muhabbet sermâyesini yanlış kullanarak bu şeref ve haysiyetini kaybedecek derecede alçalamaz. Bir yudumluk dünya lezzetine aldanacak kadar küçülemez. Maddî yapısının hevâ ve heveslerini tatmin etmeyi, gerçek saâdet zannetme sefâletine düşmez.
Âyet-i kerîmede buyrulur:
“(Resûlüm!) Hevâsını (nefsânî arzularını) kendisine ilâh edinen kimseyi gördün mü?..” (el-Furkan, 43)
Hadîs-i şerîfte ise:
“Yeryüzünde tapılan sahte tanrılardan Allâh’ın en çok buğz ettiği, hevâ ve hevestir.” buyrulur. (Heysemî, I, 188)
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Hak Dostlarının Örnek Ahlakından 1, Erkam Yayınları

http://www.islamveihsan.com/gonlu-celen-dunya-muhabbetleri.html