7 Temmuz 2015 Salı

Ahmed Şahin - Ramazan'da toplumla kucaklaşma görevimiz!

Ahmed Şahin - Ramazan'da toplumla kucaklaşma görevimiz!


Ahmed Şahin
 
 
AİLE-SAĞLIK


Ramazan'da toplumla kucaklaşma görevimiz!

   
Hemen hepimizin tereddütsüz bildiği üzere yüce İslam Müslüman'ı özellikle de Ramazan ayında bencillikten korumuş, egoistlikten muhafaza etmiştir. Bu sebeple İslam'la ilgisi olmayanlar, sadece kendi menfaatlerini düşünebilirler, kendilerini kurtardıktan sonra başkalarının sıkıntısını hesaba katmayabilirler. Ama Müslüman böyle diyemez ve çevresine böyle ilgisiz kalamaz. İman ettiği İslam ona mükellefiyetler yükler ve bilhassa Ramazanlarda buyurur ki:

Senin ekonomik durumun müsaittir. Dinen zengin sayılmaktasın. Öyle ise servetinin kırkta birini ayıracak, çevrende gördüğün ihtiyaç sahibi kardeşlerine Allah'ın emri olarak vereceksin. Hem öylesine bir tevazu içinde vereceksin ki, verdiğin için minnet etmek şöyle dursun, onlar aldığı için minnet duyacaksın, seni borçtan kurtardıkları için teşekkür etme ihtiyacı dahi hissedeceksin.

İşte İslam Müslüman'ı çevresine böylesine yardım mecburiyeti duyan insan haline getirir Ramazan'da.

Bundan dolayı Müslümanlar bu ayda servetlerini hesap ederler, zenginlik sınırına ulaşmışlarsa kırkta birini ayırıp ihtiyaç sahibi din kardeşlerine verme mutluluğu ve saadeti yaşarlar.

Bununla da kalmazlar, ayrıca aile bireylerinin fitresini de hesap ederler. Ailenin her ferdi adına yoksula bir fitre vermeyi yaratılış nimetinin borcu olan bir mükellefiyet bilirler.

Ancak, bu yardımlarda dikkat edecekleri hususları da unutmazlar. Çevresindeki ihtiyaç sahiplerinden kimileri (nafakası kendine ait olan) yakın akraba, kimileri de uzak akraba olabilirler. Bunları ayırmaya ise ihtiyaç kesindir. Çünkü aile fertlerinden sayılan yakın akrabaya zekat, fitre verilmez. Verirse zekat, fitresini sanki bir cebinden çıkarıp öbür cebine koymuş gibi olur. Vermemiş durumuna düşer. Öyle yanılgıya düşmemek için kimlere zekat, fitre verilip, kimlere verilmeyeceğini bilmesi gerekir.

Nitekim zekat ve fitre sayacağımız şu yakına verilmez. Zira bu aile bireyleri kendisinin çok yakınlarıdırlar. Onları zekatla fitreyle değil de servetin kendisiyle desteklemeli, kendisinden bir parça olarak kabul etmelidir. Bunları da şöyle sıralamak mümkün olabilir:

-En baştan dede'ye, nine'ye, baba'ya, anne'ye, sonra oğluna, kızına, bunların çocukları olan torunlara zekat-fitre verilmez. Bunlar yabancı değil servetin sanki ortağıdırlar. Zekatla, fitreyle değil servetin kendisiyle desteklenmeli, korunmalıdır bu aile bireyleri.

Bunların dışında zekat ve fitre verilecek uzak akrabalarla, konu komşuları da şöyle sıralamak mümkündür:

-Evlenerek başka aileye karışmış ihtiyaç sahibi kız kardeşe, ayrılmış oğlan kardeşe, bunların çocukları olan yeğenlere, amcalara, dayılara, bunların çocuklarına, hala ve teyzelere, kayınvalide'ye, kayınpeder'e, damada, (bir görüşe göre ihtiyaç içinde olan geline) ve akraba olmayan diğer ihtiyaç sahipleri konu komşuya, yetim ve kimsesiz çocuklara zekat ve fitre verilir, ekonomik sıkıntılarında yardımcı olunur.

Bu tariften anlaşılan odur ki: Başta yakında bekleyen ihtiyaç sahipleri öne alınır, sonra çok münasip görülen uzaklara da gönderilebilir. Yeter ki gönderilen bu kimseler tam ihtiyaç sahibi olsunlar. Bayramdan önce ellerine geçerek bayramın mutluluğunu birlikte yaşama imkanına kavuşsunlar.

Böylece bayram sevincinde hep beraber olalım. İçimizde üzgünler, dargınlar, kırgınlar, ihtiyaç sahipleri kalmasın. Yardımların hikmeti de budur zaten. Hep birlikte kucaklaşarak bayram yapmak..

Toplumun içinde bir kesim ihtiyaçlarını karşılamış, sevinç içinde bayram yapıyor, diğer taraf ise sıkıntılar içinde kıvranıyor, sonra bir arada bayram yapıyoruz. Bu bencillik İslam'ın kardeşlik mesajına, Müslüman'ın merhamet ve şefkatine uygun düşmez. Ağlayanlarla gülenler yan yana bayram yapamaz. Birlikte ağlar, birlikte güleriz bizler. Bizim İslam kardeşliğinden anladığımız, böylesine samimi bir dert ortaklığı ve toplumla kardeşçe kucaklaşma mükellefiyetidir.

Sizin de böyle düşündüğünüzü düşündüğüm için bunları arz etmekten çekinmiyor, Efendimiz'in (sas) bilhassa böyle günlerde hatırlanması gereken (birbirimizin derdiyle dertlenme) hadisiyle bağlıyorum bahsimizi:

-Müslüman'ın derdiyle dertlenmeyen bizden değildir!”
 
 
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder