Bayramlarda Zikir ve Şükür
Aslında ne Efendimiz döneminde ne de ondan sonraki nurlu asırlarda bu mübarek bayram günleriyle alâkalı günümüzdekine benzer faaliyet ve aktivitelerde bulunulmamıştır. Yani İslam’ın ilk asırlarında bayram günlerinde seyahatler tertip etme, şölenler yapma, maytaplar altında günü geçirme, ev ev dolaşıp el öpme, çocuklar için arafalık toplama gibi bir kısım uygulamalara rastlamıyoruz. Fakat Türkler İslam’a girerken kendilerine ait âdetlerini dinin esaslarıyla test etmiş ve sonra bazı âdetleriyle beraber Müslüman olmuşlardır. İşte milletimiz, bayramlarda el öpme, akrabaları ziyaret etme, insanları neşe ve tebessümle karşılama gibi bir kısım âdetlerin devam etmesinde dinimiz açısından bir mahzur görmemiş ve böylece bunlar, gelenek ve âdet şeklinde dünden bugüne devam edegelmiştir.
Duanın Kabul Olması İçin
Dönemin Horasan emiri Yakub b. Leys bir gün rahatsızlanır. Tabipler, hastalığını tedavi etmekten aciz kalırlar. Kendisine: "Burada Sehl bin Abdullah adında, Allah’ın sevgili bir kulu vardır. Bu zat size dua ederse inşallah faydasını görürsünüz” derler. Bunun üzerine emir: "Onu mutlaka getirmem lâzım" der. Yanına geldiği vakit emir:
“Beni bu hastalıktan kurtarması için Allah’a dua eder misin?" der. Sehl b. Abdullah ise: "Ben, senin için nasıl dua edeyim ki, sen halka zulümle hükmediyorsun" der. Yakub bin Leys bunun üzerine, o güne kadar yaptıklarından dolayı Allah’a tevbe eder ve zulümle hükmetmekten vazgeçer. Halkına güzel ve adaletle muamele etmeye başlar.
Bunun üzerine Sehl, emirin iyileşmesi için Allah’a şu duada bulunur: “Ey Allah’ım! Ona maişetin zilletini gösterdiğin gibi itaatin de izzetini göster. Ona şifalar ihsan et, hastalığından onu kurtar." Sehl bu duayı yaptıktan sonra Yakub bin Leys sanki ipten çözülmüş gibi o anda iyileşip yerinden kalkar. Emir, Sehl bin Abdullah’a birçok mal teklif ederse de o, bunları almaktan kaçınır ve memleketine geri döner.
Bayramları Nasıl Değerlendirebiliriz?
Bayramları Nasıl Değerlendirebiliriz?
Bayramlarda, Efendimiz döneminde ve daha sonraki asırlarda günümüzdeki gibi aktivitelerin yapılmaması, fıkıh kitaplarında bunların yer almaması bizim, kalplerin yumuşadığı bu mübarek zaman dilimlerini vesile kabul ederek ve önemli bir fırsat aralığı görerek hayırlı bir kısım faaliyetler yapmamıza mani değildir.
Nitekim kandil gecelerinin mübarekliği bir yana, İslam’ın ilk asırlarında bu gün ve geceleri değerlendirme adına günümüzdekine benzer aktiviteler yapılmamıştır. Sırf bu gecelere mahsus belirlenmiş bir kısım ibadetlerden bahsetmek de zordur. Bununla birlikte bu gün ve gecelerde çokça namaz kılınması, Kur’an okunması, tesbih çekilmesi, dua edilmesi gibi ibadet ü taat adına bazı şeyleri tavsiye etmede de hiçbir mahzur yoktur.
Bayram günleri, yapılan amellerin katbekat karşılığının verildiği mübarek ve feyizli bir zaman dilimi olduğundan, onun bu fevkalade bereketinden istifade için her anının sevgi, dostluk, kardeşlik ve hayır-hasenat adına dolu dolu geçirilmesi gerekir. Mesela küskünlükler giderilebilir, insanlar arasında kaynaşma sağlayacak faaliyetlerde bulunulabilir, gerçekleştirilen ziyaretlerle büyüklerin gönülleri alınabilir, iltifat ve hediyelerle küçükler sevindirilebilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder