14 Aralık 2017 Perşembe

MÜMİNLERİN KUR’AN’DA BELİRTİLEN NİTELİKLERİ-2

MÜMİNLERİN KUR’AN’DA BELİRTİLEN NİTELİKLERİ-2
 
 
5-) EMANETLERİNE VE AHİTLERİNE RİAYET EDERLER
 
     Hiç şüphe yok ki bir Müslüman’ın en belirgin özelliği güvenilir ve dürüst olmasıdır. Çünkü Peygamberimiz (SAV) ve bütün peygamberler bu özellikleriyle tanınırlar. Hatta peygamberlerde bulunması gerekli sıfatlardan birisi dürüst, diğeri de güvenilir olmaktır. Peygamberler gönderildikleri toplumlara önce bu özelliklerini hatırlatarak:
 
إِنِّي لَكُمْرَسُولٌ أَمِينٌ:
 
     “Haberiniz olsun ki ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.” demişlerdir. (ŞUARA SURESİ – 125. AYET)
 
     Peygamberlerin,“Ben güvenilir bir peygamberim.” demeleri sözden ibaret değildi. Gerçekten onlar her yönü ile güvenilir kimselerdi. Onların hayatları incelendiği zaman bu husus görülecektir. İslâmiyet’in kısa zamanda ve hızla yayılmış olması, şüphe yok ki, onu tebliğ eden peygamberin yüksek ahlakı ve dürüstlüğü ile ilgilidir. İnsanlar onun dürüstlüğüne ve güvenilir olduğuna inanmasalardı, inançlarından, adet ve geleneklerinden vazgeçerek ona inanır ve etrafında toplanırlar mıydı? İnsanı çevresi ve içinde bulunduğu toplum hangi özelliği sebebiyle güvenilir olarak tanır? Onun yalan konuşmadığını, verdiği sözü tuttuğunu, kimseyi aldatmadığını, kimseye haksızlık yapmadığını ve emanetlerine hıyanet etmediğini gördükleri ve buna şahit oldukları zaman onu güvenilir bulurlar.
 
     İşte Kur’an-ı Kerim de müminlerde bu özelliğin bulunmasını istiyor. Bu konuda peygamberi örnek almalarını söylüyor.
 
     Peygamberimiz (SAV), Müslüman’ın güvenilirliğini ortadan kaldıran dört kötü huya dikkatimizi çekiyor ve şöyle buyuruyor:
 
     “Dört huy vardır ki, bunlar kimde bulunursa, o kimse katıksız münafık olur. Kimde bunlardan bir şey bulunursa -onu bırakıncaya kadar- kendisinde nifaktan bir haslet var demektir. (bunlar:) konuştu mu yalan söyler, söz verirse sözünde durmaz. Vaat ederse vadinden döner, bir dava ve duruşma esnasında haktan ayrılır.”
 
     Toplumda güven duygusu büyük önem taşır. Bu duygunun toplum fertleri arasında bulunmaması, toplumun birlik ve beraberliğini etkiler. Bu özelliği kaybeden milletin varlığı çöker, huzuru bozulur. Kendilerine kamu görevi ve sorumluluğu verilecek olan kimselerde aranacak özelliklerin başında onların dürüst ve güvenilir olmaları gelir.
 
 
 
 
     Allah Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:
 
إِنَّاللّهَ يَأْمُرُكُمْ أَن تُؤدُّواْ الأَمَانَاتِ إِلَى أَهْلِهَا وَإِذَا حَكَمْتُم بَيْنَالنَّاسِ أَن تَحْكُمُواْ بِالْعَدْلِ إِنَّ اللّهَ نِعِمَّا يَعِظُكُم بِهِ إِنَّ اللّهَ كَانَ سَمِيعاًبَصِيراً:
 
     “Allah size emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz vakit adaletle hükmetmenizi emrediyor. Şüphesiz Allah, her şeyi bilen ve görendir.”  (NİSA SURESİ – 58. AYET)
 
      Mümin verdiği sözde durur. Sözünde durmamak mümine yakışmaz. Hele Allah’ın adını anarak, O’nun adına and içerek verdiği sözde durmaması düşünülemez.
 
     Peygamberimiz (SAV) şöyle buyuruyor: “Allah Teâla buyurdu ki: “Ben kıyamet gününde şu üç çeşit insandan davacıyım: 1) Benim adıma and içer de sonra yemini bozar, verdiği sözü yerine getirmez. 2) Hür bir adamı köle diye satar da aldığı parayı yer. 3) Bir işçi tutar, onu çalıştırır da ücretini vermez.”  
    
Allah adını anarak verilen sözü yerine getirmemek, Allah adına gösterilmesi gerekli olan saygıyı göstermemektir ki, büyük bir suçtur. Hiç şüphesiz bu suçu işleyen kimse en ağır cezayı hak etmiş demektir. Bunun için mümin verdiği sözü tutar. Hele bu sözü Allah adına and içerek vermiş ise artık bir zaruret olmadıkça o sözü tutmaması düşünülemez.
 
6-) NAMAZLARINI MUHAFAZA EDERLER
 
     Namazın muhafaza edilmesi demek, onu vaktinde usul ve adabına uygun olarak kılmak demektir. Müminlerin nitelikleri sayılırken ilk nitelikleri namaz olduğu gibi son nitelikleri de yine namaz olduğu bildirilmiştir. Birincide namazı derin bir saygı ile kılarlar buyrulmuş, sonunda da, beş vakit namaza özen gösterirler ve bu namazları kendilerine tahsis edilmiş vakitlerinde usul ve adabına uygun olarak kılarlar denmiştir. Namazın bu ayet-i kerimelerde iki defa anılmış olması namazın önemini gösterir. Namazın hem vaktinde ve hem de derin bir saygı ile kılınması istenmektedir. Çünkü namazı aksatmadan vaktinde kılmak ibadetlerin en üstünüdür. Huşu ile kılmak ise kabul edilmesine vesiledir.
    
İbni Mes’ud (RA) diyor ki: “Peygamberimiz (SAV)’e: “Hangi ameller daha faziletlidir?” diye sordum. Peygamberimiz (SAV): “Vaktinde kılınan namaz.” buyurdu.
 
     Peygamberimiz (SAV)’in son vasiyetinin namaz olması da bunun önemini göstermektedir. İşte bu niteliklere sahip olanların, Firdevs Cenneti ile mükâfatlandırılacakları ayetlerin sonunda belirtilmiştir.
 
     Hz. Ömer (RA) şöyle demiştir: “Peygamberimiz (SAV)’e vahiy geldiği zaman yanında arı uğultusuna benzeyen bir ses duyulurdu. Bir gün yanında olduğumuz halde kendisine vahiy geldi. Bir saat bekledik açıldı, kıbleye döndü ellerini kaldırarak şöyle dua etti: “Allah'ım, bize artır, eksiltme, bizi yükselt alçaltma, bize ver mahrum bırakma, bizi üste çıkar, alta düşürme, bizi razı et ve bizden razı ol.” “Bana on ayet indi. O ayetlerle amel eden cennete girer.” buyurdu ve Müminûn Suresi’nin baş tarafındaki bu on ayeti okudu.” Hz. Aişe (RA) validemize: “Peygamberimizin ahlâkı nasıldı? Diye soruldu. Hz. Aişe (RA): “Allah’ın elçisinin ahlâkı Kur'an idi.” demiş ve bu Müminûn Suresinin başındaki ayetleri okumuş: “İşte Peygamber (SAV)’in ahlâkı böyle idi.” demiştir.
 
     Ne mutlu bu ayet-i kerimelerin gereğini yerine getirenlere ve bu ayetlerde belirtilen nitelikleri taşıyanlara.
 
KAYNAK : DİYANET AYLIK DERGİ
 
BU YAZI AŞAĞIDAKİ SİTEDEN ALINMIŞTIR:


--


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder