Belalara karşı şikâyete hakkımız yok!
Hüseyin Gültekin - [İslami Hayat]
h.gultekin@meydangazetesi.com.tr
02 Ekim 2015, 01:50
İnsanın başına bir hastalık veya musibet geldiği zaman hemen şikâyet etmeye, dışarıda suçlu aramaya başlar. Oysa Kur’an’ın ve hadislerin verdiği ölçülere göre insanın, başına gelenlerden dolayı şikâyet etmeye üç sebepten dolayı hakkı yoktur.
Birincisi: Cenab-ı Hak, insana vücudunu, adeta bir elbise gibi giydirmiştir. Ruhumuza giydirdiği bu elbisede sanatını bizlere göstermektedir. İnsanı sanki bir model gibi yapmış ve üzerindeki vücut elbisesini kesip-biçerek muhtelif isimlerinin güzelliklerini onun üzerinde gösterir. Mesela Cenab-ı Hakk’ın ‘Şafi’ ismi, o elbise üzerinde hastalık olarak tecelli ederken ‘Rezzak’ ismi aç olmayı gerektiriyor. Madem vücut, Cenab-ı Hakk’ın bize giydirdiği bir elbisedir öyleyse O, bu elbisede dilediği gibi tasarrufta bulunabilir. Bu sebeple insanın başına gelen belalardan şikâyet etmeye hakkı yoktur.
İkincisi: Hayat, hastalık ve musibetlerle saflaşır, kuvvetlenir, gelişir ve mükemmeliyete ulaşır. Tekdüze, her anı aynı geçen, hiçbir sıkıntının olmadığı bir hayat insanı olgunlaştırmak şöyle dursun onu miskinleştirir. Bu sebeple, başa gelenlerden değil şikâyet etmek belki onlardan dolayı şükretmek gerekir.
Üçüncüsü: Yaşadığımız dünya bir imtihan ve hizmet dünyasıdır; zevk ve mükâfat yeri değildir. Hastalık ve musibetler ise insanın hizmet etmesi ve Allah’a karşı daha iyi bir kullukta bulunması için insana kuvvet vermektedir. Tabii ki bu musibetlerin dinimize zarar vermemesi ve sabretmemiz şartıyla. Başa gelenler, sabreden bir müminin her bir saati bir gün ibadet hükmüne getiriyorsa bu beladan değil şikâyet etmek belki ondan dolayı şükretmek gerekir.
‘Hizmet eden olmak isterim’
Efendimiz ve ashabı, bir sefer dönüşünde mola vermişler, yemek için hazırlık yapmakla meşguldürler. Ashab, hazırlayacakları yemeği kendi aralarında konuşmaya başlar Biri, ben koyunu getireyim, öteki ben keseyim, bir başkası ben de diğer hazırlıkları yapayım, derken Allah Resulü oturduğu yerden kalkar ve “Ben de odun toplayıp ateşi yakayım” buyurur.
Bunun üzerine sahabe: “Ya Resulallah! Siz istirahat edin, biz hepsini yaparız” deyince Allah Resulü şöyle buyurur: “Bilirim ki siz hepsini yaparsınız ancak ben de hizmet edenler arasında yerimi almayı tercih ederim.”
Cuma günü boy abdesti almak şart mı?
Buhari’de geçen bir hadis-i şerifte Efendimiz (sav): “Cuma günü gusletmek vaciptir” buyurmaktadır. Efendimizin bu sözünü, din âlimlerimizin açıklaması olmaksızın ele almak bazı yanlış anlamalara sebebiyet verebilir.
Zira burada geçen ‘vacip’ ifadesi, fıkıh tabiri ile ‘yapılması mutlaka emredilen ve yapmayanların günahkâr olacakları amel’ anlamına gelmez. Burada geçen vacip kelimesi, iyi amellere kuvvetli teşvik etme amacı taşır. Bu ince ayrıntıya dikkat çeken âlimler, cuma günü gusül abdesti almanın müekked sünnet olduğunu ve imkânı olanların, bu sünneti yerine getirerek büyük sevaptan mahrum kalmamalarını öğütlemişlerdir.
h.gultekin@meydangazetesi.com.tr
02 Ekim 2015, 01:50
İnsanın başına bir hastalık veya musibet geldiği zaman hemen şikâyet etmeye, dışarıda suçlu aramaya başlar. Oysa Kur’an’ın ve hadislerin verdiği ölçülere göre insanın, başına gelenlerden dolayı şikâyet etmeye üç sebepten dolayı hakkı yoktur.
Birincisi: Cenab-ı Hak, insana vücudunu, adeta bir elbise gibi giydirmiştir. Ruhumuza giydirdiği bu elbisede sanatını bizlere göstermektedir. İnsanı sanki bir model gibi yapmış ve üzerindeki vücut elbisesini kesip-biçerek muhtelif isimlerinin güzelliklerini onun üzerinde gösterir. Mesela Cenab-ı Hakk’ın ‘Şafi’ ismi, o elbise üzerinde hastalık olarak tecelli ederken ‘Rezzak’ ismi aç olmayı gerektiriyor. Madem vücut, Cenab-ı Hakk’ın bize giydirdiği bir elbisedir öyleyse O, bu elbisede dilediği gibi tasarrufta bulunabilir. Bu sebeple insanın başına gelen belalardan şikâyet etmeye hakkı yoktur.
İkincisi: Hayat, hastalık ve musibetlerle saflaşır, kuvvetlenir, gelişir ve mükemmeliyete ulaşır. Tekdüze, her anı aynı geçen, hiçbir sıkıntının olmadığı bir hayat insanı olgunlaştırmak şöyle dursun onu miskinleştirir. Bu sebeple, başa gelenlerden değil şikâyet etmek belki onlardan dolayı şükretmek gerekir.
Üçüncüsü: Yaşadığımız dünya bir imtihan ve hizmet dünyasıdır; zevk ve mükâfat yeri değildir. Hastalık ve musibetler ise insanın hizmet etmesi ve Allah’a karşı daha iyi bir kullukta bulunması için insana kuvvet vermektedir. Tabii ki bu musibetlerin dinimize zarar vermemesi ve sabretmemiz şartıyla. Başa gelenler, sabreden bir müminin her bir saati bir gün ibadet hükmüne getiriyorsa bu beladan değil şikâyet etmek belki ondan dolayı şükretmek gerekir.
‘Hizmet eden olmak isterim’
Efendimiz ve ashabı, bir sefer dönüşünde mola vermişler, yemek için hazırlık yapmakla meşguldürler. Ashab, hazırlayacakları yemeği kendi aralarında konuşmaya başlar Biri, ben koyunu getireyim, öteki ben keseyim, bir başkası ben de diğer hazırlıkları yapayım, derken Allah Resulü oturduğu yerden kalkar ve “Ben de odun toplayıp ateşi yakayım” buyurur.
Bunun üzerine sahabe: “Ya Resulallah! Siz istirahat edin, biz hepsini yaparız” deyince Allah Resulü şöyle buyurur: “Bilirim ki siz hepsini yaparsınız ancak ben de hizmet edenler arasında yerimi almayı tercih ederim.”
Cuma günü boy abdesti almak şart mı?
Buhari’de geçen bir hadis-i şerifte Efendimiz (sav): “Cuma günü gusletmek vaciptir” buyurmaktadır. Efendimizin bu sözünü, din âlimlerimizin açıklaması olmaksızın ele almak bazı yanlış anlamalara sebebiyet verebilir.
Zira burada geçen ‘vacip’ ifadesi, fıkıh tabiri ile ‘yapılması mutlaka emredilen ve yapmayanların günahkâr olacakları amel’ anlamına gelmez. Burada geçen vacip kelimesi, iyi amellere kuvvetli teşvik etme amacı taşır. Bu ince ayrıntıya dikkat çeken âlimler, cuma günü gusül abdesti almanın müekked sünnet olduğunu ve imkânı olanların, bu sünneti yerine getirerek büyük sevaptan mahrum kalmamalarını öğütlemişlerdir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder