Hekimoğlu İsmail
AİLE-SAĞLIK
İslamiyet'le uyum içinde olmak…
İnsanın vücudunda ruhla cesedin savaşı vardır. Vücudumuz maddi olduğu için maddeye taliptir, beslenmek ister; göz güzeli görmek ister, mide güzel yiyecekler, kulak şarkılar dinlemek ister; el çalışmak, ayak yürümek ister, helali haramı düşünmeden bunları ister.
Ruh da gıda ister, İslamiyet'le ilgili her şeyi ister, bedene der ki: “Helal şeylerle beslen, helalinden yaşa; canının istediği gibi yaşayanlar perişan oldu.”
Neyi isteyeceğiz? İnsan çevresine bakıyor, isteyeceği şeyler aklına geliyor. İnsanların şerefi, malla, parayla ölçülürken, isteklerin sonu gelmiyor. Herkes alamadığı şeyin fakiri oluyor; huzursuzluk artıyor. Ruh İslamiyet'i, ceset maddenin her türlüsünü istiyor; işte savaşın sebebi budur; can sıkıntısının esası, ruhun İslamiyet'le uyum içinde olmamasıdır. Hâlbuki insan, sadece maddeden ibaret değil; maddi ihtiyaçları kadar manevi ihtiyaçları da vardır. Müslümanlar arasındaki huzur farkı İslam'a uyum derecesiyle belli olur.
Kur'an bizi haramdan geri çekerken insanların hali de bizi şiddetle ikaz ediyor. Buna rağmen dalalette gitmekte ısrar edilirse beden ruhu esir alır; insan nefsinin istediğini yapar, istediği gibi yaşar. Ufacık şeyleri büyütür, yeni dertler icat eder, gülmesini unutur, helal haram dinlemeden eğlenceye koşar, televizyonun başından ayrılmaz olur…
Ya beden ruha galip gelecek veyahut ruh bedene. Mesela, bir bölükte iki kumandan bulunmaz. Her ikisinin de emri uygulanamaz, işler öylece kalır. Zararı herkese dokunur. Aynen öyle de ruh İslamiyet'e uymayı ister, beden canının istediği gibi yaşamak ister ama vücutta da iki kumandan olmaz. Diyelim ki beden canının istediği gibi yaşadı; ruh, istenmeyen hallere düşer amma cezayı beraber görürler.
Nitekim ruhla ceset arasındaki bu savaş için bir sefer dönüşünde Peygamberimiz (sas) de “Şimdi küçük cihaddan büyük cihada dönüyoruz.” buyurmuş, sahabe “Acaba cihadın bundan büyüğü de olur mu?” diye sorunca, Peygamberimiz (sas), nefisle cihadın en büyük cihad olduğunu bildirmiştir.
İbadet “Abd” yani kul kelimesinden gelir. İbadetlerin hedefi, ruhu hâkim kılmak, bedeni onun emrine vermektir.
Nasıl ki bir çekirdek ağaç olana kadar pek çok haller geçirirse aynı şekilde çekirdek halindeki ibadetlerimiz de zamanla saadet-i dareyni yani dünya ve ahiret saadetinin tatlı meyvelerini verecek bir ağaç haline gelir. Haramlara tövbe eden, camiye devam eden, hadis ve ilmihal okuyan, gıybetten uzak kalan, iyi insanlarla arkadaş olan, helal dairede yaşamaya çalışan insan İslamiyet'le uyum içindedir. İşte o zaman ruh galip gelir. İslamiyet'le uyum içinde olmak her iki dünyada saadetin esası, Müslüman'ın en güzel halidir.
Müslüman ancak İslamiyet'i yaşarsa kazanır, nefsine karşı galip olur. İslamiyet'i yaşamakla da Allah'ın beğeneceği Müslüman olunur.
Baki olan Allah, kullarına beka verir. Ebediyen yaşarlar. Fakat cennette mi cehennemde mi yaşayacaklar?
Geçmişe bakın, bir sürü olayların içinden geldik geçtik. İstikbalde de bir sürü olaylar olabilir. Hayatın fırtınaları içinde her türlü olayla karşılaşır insan. Sel, deprem, kıtlık, kuraklık, hastalık, kazalar, belalar insanın başına gelebilir. Bunlardan kurtulmak için dua ederiz, daha iyi imkânlara kavuşmak için yine dua ederiz. İnsan aciz olduğu için her şeyi Allah'tan istemek zorundadır.
Her hadise dua vaktinin geldiğini gösterir. Eğer ufuklar simsiyah bulutlarla kaplanmışsa, gökten zift yağacaksa Allah'a sığınmayı yüreğimizde hissetmek vaktidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder