Hekimoğlu İsmail
AİLE-SAĞLIK
Aşk-ı hakiki…
İhlas, insanın yaptığı her ameli Allah'ın rızasını kazanmak için yapması demektir. ‘İhlas' kelimesi de doğru, temiz sevgi, samimiyet anlamına gelir. Yani saf, katıksız, arı, duru olan demek.
İnsanı öteki varlıklardan ayıran akıl ve imandır. Bunlar insana kul olmanın yolunu açar; Allah her insana akıl vermiştir, aklın en mühim vazifesi de İslamiyet'i anlamaktır. İşte bunun için, İslamiyet'i anlayan Müslüman, ibadetine başka menfaat karıştırmaz. “Oruç tutayım, sağlıklı olurum.” derse, ihlas gitti, sırf Allah rızası için olmadı. Aynı şekilde namaz kılan insan, “Bu güzel bir spor oluyor, dizlerim kireçlenmiyor.” diye düşünürse yine ihlas gitti. Zeytinyağına motor yağı karıştığında nasıl yenmezse, niyete de Allah rızası dışında başka bir şey karıştı mı ihlas gider, amel heba olur. Hâlbuki samimi ve gayesi Allah rızası olan hizmet, insanın farkında olmadan yaptığı pek çok hatayı telafi eder.
Bunun için ihlas, “Allah için işleyiniz, Allah için görüşünüz, Allah için çalışınız” ifadesi ile formüle edilmiştir. Hacca giden bir Müslüman, “Suudi Arabistan'da ne alıp satabilirim?” diye düşünürse, haccı boşa gider. “Hava sıcak olduğunda hurma yiyip zemzem içeceğim ki sağlığım düzelsin.” Bunun ihlasla alakası olmaz, verdiğin para doktora verilmiş gibi olur. Allah rızası dışında başka bir maksatla hacca gidenlerden kimileri seyyah defterine, kimileri de tacir defterine yazılır. Hâlbuki ibadet yalnızca Allah için yapılır, Allah için yapılan ibadet de ihlaslıdır.
Peygamber Efendimiz buyururlar ki; “İnsanlar helak olur, ancak bilenler kurtulur. Bilenler de helak olur, ancak bildikleri ile amel edenler kurtulur. Bildikleri ile yaşayanlar da helak olur, ancak amellerinde ihlası gözetenler kurtulur…”
Yani ibadetleri Allah rızası için yapanlar, yaptığı her amelinde gayesi Allah rızası olan kurtulur. Mesela Allah dostlarından birine sormuşlar: “İhlâsı kimden öğrendiniz?” diye. O Allah dostu şöyle cevap vermiş: “Mekke-i Mükerreme'de harçlıksız kalmıştım. Basra'dan para bekliyordum ama gelmemişti. Saçım sakalım çok uzayınca bir berbere girdim. Peşin peşin söyleyeyim, param yok, dedim, ‘Allah rızası için saçlarımı düzeltebilir misin?' Berber, o anda mevki sahibi birini tıraş etmekteydi. Onu bırakıp bana başladı. Adam itiraz etti. Berber: Kusura bakmayınız efendim. Sizi ücreti mukabilinde tıraş ediyorum. Ama bu genç Allah rızası için istedi, dedi. Berber dahasını da yaptı, bana harçlık verdi. Aradan birkaç gün geçti, beklediğim para geldi. Ona bir kese altın götürdüm. Ama o, “Asla alamam, inan Allah'ın rızası daha değerli.” dedi.
Allah'ın rızasını kazanabilmek insanın en önemli servetidir. Halis Müslüman, Allah'a inanan, her amelinde Allah rızasına talip olan ve Allah'a itaat edendir. Nasıl ki çocuklarının itaatinden ebeveyn memnun olur, işçilerin itaatinden işveren memnun olur, askerin itaatinden kumandan memnun olur ve milletin itaatinden devlet memnun olursa, kulun itaatinden de Allah memnun olur, o kulundan razı olur. Allah razı olduktan sonra bütün dünya bize küsse önemi yok. Allah razı olmadıktan sonra bütün dünya bizi sevse yine faydası yok.
İbadetler zırhımız, sünnet-i seniyye, yolumuz, Allah rızası gayemizdir. Bu sebepten Bediüzzaman Said Nursi buyurmuş ki: “Ey nefsim… Yalnız biri iste; başkaları istenmeye değmiyor. Biri çağır; başkaları imdada gelmiyor. Biri talep et; başkaları lâyık değiller. Biri gör; başkaları her vakit görünmüyorlar, zevâl perdesinde saklanıyorlar…”
Allah'ın rızası nefsin ıslahındadır. Mademki her şey fanidir mademki insan bulduğuna sevinir, kaybettiğine üzülür. O zaman kalbimize koyacağımız sevginin mahiyetine dikkat edeceğiz. Şu kesindir; kim neyi arıyorsa, o adam odur… En güzel arayış Allah'ın rızasını aramaktır. Allah'ı seveceğiz, Allah'ın sevdiklerini seveceğiz, Allah'ı sevenleri seveceğiz; aşk-ı hakiki budur.
Necip Fazıl bunu dizelerinde çok güzel anlatır:
“Neye yaklaşsam, sonu ayrılık ve kırgınlık…
Anladım ki, yok Allah'tan başkasına yakınlık…”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder