Allâh indinde her vaktin ayrı bir husûsiyeti vardır. Bazı vakitler, diğer vakitlere nazaran daha ziyâde kıymet ihtivâ eder ki, böyle anların lâyıkıyla değerlendirilmesi husûsu pek mühimdir. Bu kıymetli zamanlardan biri de, âyet-i kerîmelerde ve hadîs-i şerîflerde bilhassa ifâde buyurulan gece vakitleridir.
Cenâb-ı Hakk’ın geceye verdiği kıymet ve onun içine yerleştirdiği sırlar, sayısızdır. Bu hususta Rabbimizin «Geceye ve gecenin içinde olan şeylere andolsun!» (el-İnşikâk, 17) ve «Sükûna erdiği zaman geceye andolsun ki…» (ed-Duhâ, 2) şeklinde kasem buyurmasındaki sır, idrâkimize ve gönlümüze nice hakîkatleri seyrettirmek için açılan ilâhî bir penceredir.
Gece, tatlı ve yumuşak yatakları sırf Allâh Teâlâ’nın rızâ-i şerîfi için terkederek ilâhî huzûra yalnızca muhabbet ve aşk sebebiyle baş koyma zamanıdır. Dolayısıyla geceleyin herhangi bir farzıyyeti olmadığı hâlde kılınan namazların Allâh’a yakınlık bakımından ehemmiyeti büyüktür. Bu itibarla gönüllerde aşk ve muhabbet-i ilâhînin şiddeti ne kadarsa, gece namazına rağbet ve riâyet de o derecede olur. Denilebilir ki gece namazı, yâr ile buluşup sohbet etme mâhiyetini taşır. Herkes uyurken uyanık olmak, Mevlâ-yı Müteâl’in rahmet iklîmine girmek, muhabbet ve merhamet meclisine dâhil olmak demektir.
Allâh Rasûlü -sallâllâhü aleyhi ve sellem-, geceleri ayakları şişinceye kadar namaz kılardı. Sordular:
“–Yâ Rasûlallâh! Allâh Teâlâ, Fetih Sûresi’nde sizi tamamen bağışladığını bildirmiş olduğu hâlde niçin kendinizi bu kadar yoruyorsunuz?”
Buyurdular:
“–Şükreden bir kul olmayayım mı?” (Buhârî, Teheccüd, 6)
Yine buyurdular:
“Farzlardan sonra en fazîletli namaz, gece kalkarak kılınan namazdır.” (Müslim, Sıyam, 202-203)
“Geceleyin kılınan iki rek’atlık namaz, insanoğlu için dünyâdan ve dünyâda bulunan her şeyden daha hayırlıdır. Ümmetime zor gelmese, iki rek’at gece namazını üzerlerine farz kılardım.” (Fezâil-i A’mâl, 257)
“Gecenin öyle bir ânı vardır ki, onu yakalayıp da Allâh’tan hayırlı bir şey dileyen müslümana, Allâh ne dilerse verir.” (Tirmizî, Vitr, 16)
“Eğer kişi geceleyin uyanıp hanımını da uyandırarak birlikte iki rek’at namaz kılarlarsa, Allâh her ikisini de Allâh’ı çok çok zikredenlerden yazar.” (Ebû Dâvûd, Tatavvu’, 18)
“Geceleyin namaz kılmayı sakın ihmâl etmeyin! Çünkü o, sizden evvelki sâlih kimselerin âdetidir. Geceleyin ibâdet etmek, Allâh’a yaklaştırıcı, günâhlara kefâret sebebi, vücûdu hastalıklardan koruyucu ve günâhlardan alıkoyucudur.” (Tirmizî)
“Gece namazı kılan, hanımını da uyandıran, uyanmadığı takdirde yüzüne su serpip (uyandıran) kimseye Allâh merhamet etsin. Gece namazı kılan, kocasını uyandıran, uyanmadığı zaman yüzüne su serpip uyandıran kadına da Allâh merhamet etsin!” (Ebû Dâvûd, Vitr, 13)
Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-, Ebû Zerr’e:
“–Bir yolculuğa çıkmak istersen onun için hazırlık yapar mısın?” diye sordular.
Ebû Zerr:
“–Evet yâ Rasûlallâh.” diye cevap verdi.
Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-:
“–Peki kıyamet günü yolculuğu nasıl olacak? Beni dinle; o gün sana yarayacak olanı söyleyeyim mi?” diye sordu.
Ebû Zerr:
“–Evet yâ Rasûlallâh! Anam ve babam yoluna fedâ olsun!” dedi.
Âlemlerin Efendisi şöyle buyurdu:
“Yeniden dirilme günü için çok sıcak bir gün oruç tut. Kabir yalnızlığı için gece karanlığında iki rek’at namaz kıl. Kıyâmetin büyük hâdiseleri için bir kere haccet ve muhtâca bir sadaka ver. Ya haklı yere bir söz söyle, yahud kötü bir söz söylemekten dilini alıkoy!” (İbn-i Ebi’d-Dünyâ, Kitâbü’t-Teheccüd)
Diğer bir hadîs-i şerîflerinde de Ebû Hüreyre -radıyallâhü anh-’a hitâben:
“Yâ Ebâ Hureyre! Eğer hayatta iken, ölünce mezarda ve yeniden dirilince Allâh’ın rahmetinin seninle birlikte olmasını istiyorsan, geceleyin Allâh rızâsı için kalk, namaz kıl. Yâ Ebâ Hüreyre! Evinin köşelerinde namaz kılarsan, evinin aydınlığı gökte takım yıldızları gibi ve dünyâ halkı için de yıldız gibi olur.” (İhyâu Ulûmiddîn, I. 1023) buyurmuşlardır.
Abdullâh İbn-i Ömer -radıyallâhü anh-, gördüğü bir rüyayı ablası Hazret-i Hafsa -radıyallâhü anhâ- aracılığıyla Rasûlullâh -sallâllâhü aleyhi ve sellem-’e arzetmişti. Efendimiz -sallâllâhü aleyhi ve sellem- de şöyle buyurdular:
“Abdullah ne iyi insan, bir de gece namazı kılsa!..”
Bunun üzerine İbn-i Ömer -radıyallâhü anh-, o günden itibaren gece namazını hiç terketmedi. (Buhârî, Teheccüd, 2)
Hadîs-i şerîfte buyurulur:
“Cebrâîl geldi ve şöyle dedi: «…Hiç şüphe yok ki, mü’minin şerefi (değeri) teheccüd namazındadır…»” (Hâkim, Müstedrek, IV. 360)
Allâh Teâlâ’nın memnun ve hoşnud olduğu kullarından biri de, soğuk bir gecede yumuşak ve sıcak bir yatakta yorganına sarılmış yatmakta iken, bu rahatlığı terkedip kalkarak teheccüd kılan kimsedir. Allâh Teâlâ bu kulundan çok râzı olur ve meleklerine:
“–Bu kulumu gece vaktinde böyle namaz kılmaya zorlayan nedir?” diye sorar.
Melekler:
“–Senin lutuf ve keremine nâil olma arzusu ile azâbından korkmasıdır.” derler.
Cenâb-ı Hakk:
“–O hâlde benden ne istiyorsa, onu verdim. Neden korkuyorsa, ondan da emniyette kıldım.” (Fezâil-i A’mâl, 299) buyurur.
Âyet-i kerîmelerde de kulu, Rabbinden gâfil olmayıp zikredenlerden olmaya ve gece namazına istikametlendirici pek çok beyân vardır. Şöyle ki:
“Geceleyin ve secdelerin ardından O’nu tesbih et.” (Kâf, 40)
“Geceleyin ve yıldızlar kaybolurken de O’nu tesbih et.” (et-Tûr, 49)
“Onlar (gerçek mü’minler), gecelerini Rableri için kıyama durarak ve secdeye vararak geçirirler.” (el-Furkân, 64)
Cenâb-ı Hakk, Kur’ân-ı Kerîm’de ilâhî azâbdan muhâfaza olunarak cennete ve nîmetlerine nâil olanların vasıflarını sayarken şöyle buyurur:
“Onlar, geceleri az uyuyanlardı. Seher vakitlerinde istiğfâr ederlerdi.” (ez-Zâriyât, 17-18)
Bu tebcîl ve tekrîme ilâveten yüce Rabbimiz, inkârcılara karşı mü’minlerin üstünlük ve kıymetlerini ifâde husûsunda bir kıyas olarak mü’minler arasından gece namazı kılanları misâl vermekte; bilenler ve bilmeyenler tasnîfiyle şöyle buyurmaktadır:
“Geceleyin secde ederek ve ayakta durarak boyun büken, âhiretten çekinen, Rabbinin rahmetini dileyen kimse inkâr eden kimse gibi olur mu? (Ey Rasûlüm! Bu hususta) de ki: «Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?» Doğrusu ancak akıl sahipleri öğüt alırlar.” (ez-Zümer, 9)
Mü’minlerin gece namaz kılanlarını bu şekilde tavsîf ve takdîr buyuran Allâh Teâlâ, gece namazı ve zikir husûsundaki birçok istikametlendirici beyâna rağmen ona rağbet etmeyip gâfil olanları da şöyle îkâz buyurur:
“Geceleyin O’na secde et; O’nu geceleri uzun uzun tesbih et.”“(Ve bil ki,) doğrusu (secde ve tesbîhten uzak bir kısım) insanlar, çabuk elde edilen dünya nimetlerini severler de ağırlığı çekilmez günü arkalarında bırakırlar.” (el-İnsân, 26-27)
Gece ibâdeti husûsunda gecenin en fazîletli kısmı ikinci yarısıdır. Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-’e:
“–Gecenin hangi vaktinde ibâdetlerin kabul edilme ihtimâli fazladır?” diye sorulduğunda Allâh Rasûlü -sallâllâhü aleyhi ve sellem-:
“Gecenin ikinci yarısında yapılan ibâdetler…” diye buyurmuşlardır. (Ebû Dâvûd)
Ancak geceleri ihyâ edebilmek, pek kolay olmadığından bazı hususlara riâyet îcâb eder. Bu yolda lâzım gelen gece ibâdeti iştiyâkı yanında başta akşam yemeklerini mümkün mertebe çok hafif yemek ve erken yatmak pek mühimdir. Hadîs-i şerîflerde buyurulduğu vechile:
“Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-, yatsıdan önce uyumayı, yatsıdan sonra konuşup sohbet etmeyi yasaklardı.” (Buhârî, Mevâkîtü’s-salât, 23)
Bunun, yâni erken yatıp yatmamanın istisnâsı, ancak Allâh yolunda hizmet ve geceyi ihyâya mânî olmayacak istikâmette benzeri meşrû sebeplerdir. Hazret-i Ömer -radıyallâhü anh- buyurur:
“Allâh Rasûlü -sallâllâhü aleyhi ve sellem-, müslümanları ilgilendiren bir iş hakkında Ebû Bekr ile gece sabaha kadar konuşurlardı, ben de onlarla beraber olurdum.” (Tirmizî)
Bu incelik, gece namazına kalkmaktaki zorluğu bertaraf edebilmek ve uykuyla birlikte şeytanın ensemize attığı gaflet düğümlerini açabilmek bakımından dirâyetli ve azimli olabilmek içindir. Hadîs-i şerîfte buyurulur:
“Biriniz uyuduğu zaman şeytan, onun ense kısmına üç düğüm atar. Her düğüme de: «Üzerine uzun bir gece var olsun (uyu)!» der. Uyanıp da Allâh’ın adını andığı zaman düğümlerin biri çözülür, abdest aldığında ikincisi çözülür, namaz kıldığında ise, düğümlerin hepsi çözülür. Böylece sabahleyin dinç ve neşeli olarak kalkar. Aksi hâlde (yâni bunları yapmazsa) tembel ve morali bozuk olarak kalkar.” (Buhârî, Teheccüd, 12)
Bütün bu anlatılanlar da gösteriyor ki, gece namazının fazîleti, farzlardan sonra en üst seviyeyi hâiz bulunmaktadır. Ancak şunu belirtmelidir ki, gece namazı kılanlar, yaptıkları bu güzel ibâdet vesîlesiyle kendi nefislerine bir pay biçip nâil oldukları nîmeti hebâ etmemelidirler. Ve bu hususta:
“…Nice gece ibâdet edenler vardır ki, onlara uykusuzluktan başka hiçbir şey nasîb olmaz.” (Ahmed bin Hanbel, Müsned, II, 373) hadîsini dâimâ hatırlarında ve gönüllerinde bulundurmalıdırlar.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, İslam İman İbadet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder