İman ve Akıl
Peygamber(s.a.v.) Efendimiz bir hadisi şeriflerinde :
-” Evvelü mâ halekallâhül aklü.” (Allahu Tealanın ilk yarattığı akıldır. buyurdular. (envârül-âşıkın)
Allâhu Teala aklı yarattığında akla; “Gel” dedi, geldi. “Git” dedi, gitti. “Konuş ” dedi konuştu. ” Sus ” dedi sustu. Bunun üzerine Allahu Teala akla:
-” İzzet ve Celâlim hakkı için senden daha sevimli bir yaratık yaratmadım ve sana sabırdan üstün bir şey vermedim.” buyurdu.
Akıl nimeti, Allahu Tealanın kullarına verdiği en büyük nimetlerindendir. Akıl iyiyi kötüden yanlışı doğrudan ayıran bir ölçü gücüdür. Aklı bozuk olanın inancı da bozuk olur.
İnsan; Allahu Teala’nın kendisine kulluk yapmak için yarattığı, ruh ve bedenden müteşekkil bir varlıktır. Nitekim Allahu Teala ayeti kerimede buyurmaktadır ki, mealen:
- “Ey insanlar, sizi bir tek nefisten yaratan, ondan da yine onun zevcesini vücûde getiren ve ikisinden bir çok erkekler ve kadınlar türeten Rabbiniz (e karşı gelmek) den çekinin. “ (Nisa-1)
Ruh ve bedenden yaratılan insanın gıdası da çok çeşitlidir. İbadetler ile ruhun gıdası verilirken, bedeninin gıdası ise, yiyecekler, içecekler ve oksijendir.
Tek kudret sahibi Allah (c.c.), insanı dünyaya getirmeden önce, insan henüz anne rahminde bir şey değilken, onun için gerekli olacak yemek, içmek, onları boşaltmak ve neslinin devamı için üreme organları, görmek için göz.., işitmek için kulak, konuşmak için dil, işlerini yapabilmek için el-kol, bir yere gidip gelebilmek için ayak-bacak vs. gibi şeylerini yaratıp 9 ay anne karnında bir şey yedirmeden içirmeden anne rahmindeki eş (plesanta) denilen bir kordondan mucizevi bir şekilde havaya muhtaç kılmadan onu büyütüp besledikten sonra, hiç tanımadığı daha geniş bir alem olan dünyaya getirir. Orada kendisini bekleyen şefkatli bir annenin kucağını onun için daha önceden yaratmış ve hazır kılmıştır.. Daha önceden onun beslenmesi için yaratılan süt dolu iki çeşmeyi onun ihtiyacına mebni kılmıştır… Yoksa hangi akıl sahibi kendisini anne veya babasının yarattığını iddia edebilir? Ya da hangi selîm akıl sahibi, cansız, akılsız ve tepkisiz atomların sistemli bir şekilde birleşerek molekülleri ve hücreleri oluşturarak insanı yarattığını varsayabilir? Böyle bir şeyin mümkün olacağına inanmak; milyonlarca akılsız, kör, sağır ve felçli kimselerin bir araya gelmesi durumunda gören, işiten ve her işi yapabilen akıllı birer insanın olacağına inanmak kadar ahmaklık olur.
Akıl iki türlüdür. Akl-ı Meaş ve Akl-ı Meadtir.
Akl-ı Meaş; bu akıl tüm insanlara ve hayvanlara az veya çok verilmiştir. Bu akıl ile insanlar kendilerini, aile ve yakınlarını korur gözetirler. Bu akılla insanlar tahsil yapar, çeşitli aletler icat eder, para kazanır ve geçimini temin etmeye çalışırlar. Hayvanlar da bu akl-ı meaş ile kendilerini ve yavrularını korumaya çalışırlar. Bu akılla avlayacağı hayvanlara tuzaklar kurarlar. İnsanın biyolojik yaşamını idare etmesi sebebiyle bu akla, “hayvani akıl” diyen alimler de vardır.
Akl-ı Mead; bu akıl meleklere ve peygamberlere verilmekle birlikte, gerek iman etmemiş her insana ve gerekse iman ettikten sonra her müminin derecesine göre az veya çok olarak verilir. Kur’an, kendilerine bu akıldan verilenleri şöyle zikreder, mealen:
-“Onlar ki sözü dinlerler, sonra da en güzelini tatbik ederler, işte onlar Allah’ın kendilerine hidayet verdiği kimselerdir, ve işte ulül elbab (akl-ı mead sahibi) onlardır.( Sure:39/18)
Kur’an, henüz iman etmemişlerde akl-ı meadin olduğunu şu ayetin hitâbiyle belirtmektedir, mealen:
-”Hâlâ aklınızı başınıza almayacak mısınız? (Bakara /44)
Hidayeti kabul etmeyen kimselerden ise Kur’an şöyle söz eder, mealen:
-”Onlar sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler, akıl da etmezler.” (Bakara/171)
Akl-ı Meaş ile ancak dünyalık konular anlaşılıp kavranabilir. Uhrevi konular başta iman olmak üzere, akl-ı mead denilen akıl ile kavranabilmektedir. Bidayette yani; başlangıçta kalbi mühürlenmemiş her insanda bu akıldan bir miktar mutlaka bulunur. Çünkü Allahu Teala “Hâla mı akletmeyeceksiniz?” diye buyurduğunda, henüz iman etmemiş kimselerde bu akl-ı meadten bir miktar olmalı ki, Allah o tür insana böyle hitap etmektedir.
İslamiyeti anlayamayıp eleştirenlere gelince bunlar; akl-ı meaşleri yani; hayvani akılları ön planda olduğu için İslamiyetin içindeki güzellikleri iman etmeden görmeleri mümkün olmamaktadır. İşte İslamiyeti eleştirenlerin hayvani akılları insani akıllarını bastırması sebebiyle İslama hayvani akıl gözünden bakarlar ve değerlendirmelerini de bu bakıştan yaptıkları için, bunların akademik kariyerleri bile olsa, bunlar iman etmedikçe asla İslamiyetin güzelliklerini göremezler.
Halktan bir çok kimsenin bunların durumlarını bir türlü anlayamaması bu sebeptendir.
Vesselam.
http://www.islamdergisi.com/sohbetler/iman-ve-akil/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder