Osman Nûri Topbaş Hocaefendi, insanı Allah Teâlâ’dan uzaklaştıran ve Allah Teâlâ’ya yaklaştıran fiilleri anlatıyor.
İNSANI, ALLAH TEÂLÂ’DAN UZAKLAŞTIRAN ŞEYLER
قَدْ اَفْلَحَ مَنْ زَكّٰیهَا
(Nefsini arındıran kurtuluşa ermiştir. [eş-Şems, 9])
En mühim nokta burası.
  • Benlik, kibir, gurur
Lâ ilâhe, yani Allah’tan uzaklaştıran her şeyi uzaklaştırmak. Nedir bunlar? Bir; enâniyet. Benlik, kibir, gurur… Bu yok bu yolda, tasavvufta bu yok.
Aziz Mahmud Hüdâyî kadıyken, Kâdı’l-Kudât iken ciğer sattırıldı.
Hâlid-i Bağdâdî, ilimlerin zirvesindeyken helâ temizlettirildi.
Yunus Emre’nin başı eşikte tutuldu, ondan sonra Tapduk Emre içeri aldı.
Velhâsıl insanda “ben” yok. Ben demeyecek, “Sen yâ Rabbi!” diyecek. “Sen’in lûtfun!” diyecek. “Ben kazandım, ben ettim, ben becerdim, ben şunu yaptım…” değil. “Yâ Rabbi lûtfettin!”
Cenâb-ı Hak Bedir’den sonra Enfal Sûresi’nde;
“Sen öldürmedin (Peygamber) Biz öldürdük; Sen atmadın Biz attık…” (el-Enfâl, 17) buyuruyor.
Tevhid akîdesinin ortaklığa tahammülü yok. Ortaklık istemiyor. “Ben” dediğin zaman gidiyor, helâk oluyor gidiyor yaptığın her şey. Onun için daima enâniyet değil, “Sen yâ Rabbi” diyecek. Enâniyet olmayacak. İntikam olmayacak, affedici olacaksın. Affedilmek istiyorsan kıyâmet günü, affedici olacaksın.
“…Allâh’ın sizi affetmesini istemez misiniz?..” (en-Nûr, 22) (buyuruyor) Cenâb-ı Hak Nûr Sûresi’nde.
  • Tecessüs
Tecessüs olmayacak, kusur arama… Cenâb-ı Hak;
وَلَا تَجَسَّسُوا (“…Birbirinizin gizli hâllerini araştırmayın…” [el-Hucurât, 12]) buyuruyor. Eğer tecessüs edecek isen kendine tecessüs et. Kendi kusurlarına bak.
  • İsraf
İsraf olmayacak. Hakkın yok. “اَلْمُلْكُ لِلّٰهِ” Mülk Allâh’ındır. Kimsenin bir mülkü yok.
İsraf nedir? Aşağılık duygusunu bastırma hareketi eşyâ ile.
  • Kul hakkı, haksızlık 
Haksızlık olmayacak. Kul hakkı, hakk-ı ibâd. Bu en ağır bir şey. En zor iş bu. Efendimiz vefât ederken iki şey üzerinde çok durdu:
“Namaz, namaz, namaz, emrinizin altındakilerin hukukuna dikkat edin.” (Bkz. Beyhakî, Şuab, VII, 477)
  • İhtiras
İhtiras olmayacak.
“Çalışmıştır, boşuna!” (el-Ğâşiye, 3) Cenâb-ı Hak buyuruyor. İhtirâsın, hırsın getirdiği, ziyandan başka bir şey yok.
  • Şefkat ve merhamet yoksulluğu
Şefkat ve merhamet yoksulluğu olmayacak. Asr-ı saâdeti bir numûne olarak alacaksın.
  • Pintilik
Pintilik olmayacak. Kendine biriktirme olmayacak. Allah sana kendine biriktir diye vermedi.
  • Kin
Bir müslümana karşı kin olmayacak. Fitne olmayacak. Gıybet olmayacak. Bunlardan kalp temizlenecek; “Lâ ilâhe”…
Nasıl kirli bardağa nasıl temiz su konmaz, kalp de öyle.

İNSANI, ALLAH TEÂLÂ’YA YAKLAŞTIRAN ŞEYLER
  • Allah ve Peygamber muhabbeti
Neler gelecek bu kalbe? İlâhî muhabbet gelecek. Allah ve Rasûlullah muhabbeti, bütün muhabbetleri aşacak.
Ömer -radıyallâhu anh- diyor ki:
“‒Yâ Rasûlâllah ben dedi, kendimden sonra en çok Sen’i seviyorum.” dedi.
“‒Ömer! Olmadı bu dedi. Olmadı dedi. Kendinden çok beni seveceksin.” dedi. (Bkz. Buhârî, Eymân, 3)
Öyle ilâhî aşkı, o lezzeti tadacak. Onu tattıktan sonra bütün dünyevî lezzetler bir çakıl taşı gibi olacak.
  • Mütevâzılık
Mütevâzı olacak bir mü’min.
“İbâdurrahman yeryüzünde mütevâzı olarak dolaşırlar…” (el-Furkân, 63) buyruluyor.
  • Sadaka, hayır-hasenat
Kibir olmayacak, enâniyet olmayacak. Tevâzu olacak. Verirken bir tevâzu ile vereceksin. Biz büyüklerimizde bir zarfta bir zekât, bir sadaka, hayır-hasenat verirken zarfın üzerine;
“Çok kıymetli, çok muhterem Mehmed Efendi, kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz.” yazarlardı.
Niye?
يَأْخُذُ الصَّدَقَاتِ (“…Sadakaları (Allah) alır…” [et-Tevbe, 104])
Çünkü “sadakaları Ben alırım” Cenâb-ı Hak buyuruyor.
Yine İhyâ’da geçiyor Gazâlî, hadîs-i şerifte;
“Verilen sadaka başta Allâh’ın eline geçer. (Allâh’ın eline veriyorsan ama, nefsine veriyorsan değil.) Oradan, verilen kimseye geçer.” (Münâvî, Künûzü’l-Hakâik, s. 34)
Onun için tevâzu çok mühim bir mü’minde. Tevâzuun zıddı kibirdir, enâniyettir.
Hakşinaslık olacak. Hakkı sevmek olacak.
  • El-emîn, es-sâdık
Bir mü’min el-emîn, es-sâdık olacak. Herkesin îtimâd ettiği, hepsinin hüsn-i hâl kağıdı verdiği bir kişi olacak.
İhsan sahibi olacak, ikram sahibi olacak. Allâh’ın verdiği nîmetleri paylaşacak. Tebessümlü olacak, mütebessim olacak. İhsan sahibi olacak. Mazlumları düşünecek. Ben de öyle olabilirdim diyecek.
  • Hayâ ve edep
Vakar içinde olacak. İslâm’ın haysiyetini koruyacak. Hayâ ve edep olacak. Gözünde hayâ, kulağında haya, hissiyâtında, duygusunda hayâ olacak. Merhamet olacak. Ashâb-ı kirâmın merhametini, cömertliğini örnek alacak.
  • Adâlet
Adâlet olacak, en büyük haksızlıktan korkacak.
وَلَا تَجَسَّسُوا (“…Birbirinizin gizli hâllerini araştırmayın…” [el-Hucurât, 12])
  • Hüsn-i zan, affedicilik, sabır ehli 
Kimseye tecessüste bulunmayıp hüsn-i zanda olacak, affedici olacak, sabır ehli olacak. Cenâb-ı Hak sabredenleri…
  • Hizmet
En mühimi “hizmet” olacak. Allah için hizmet olacak.
  • Kanaat sahibi, ihlâs, edep
Kanaat sahibi olacak, ikram olacak, ihlâs olacak, en mühimi “edep” olacak.
Kulda bu güzel hususiyetler toplanacak ki o şekilde Allâh’ın rahmeti o kalpte tecellî etsin. O kalp, Rasûlullah Efendimiz’le beraber olsun.
Gözüyle bir mü’min rahmet tevzî edecek. Hiçbir zaman;
وَيْلٌ لِكُلِّ هُمَزَةٍ لُمَزَةٍ
(“Arkadan çekiştirmeyi, yüze karşı eğlenmeyi âdet edinen herkesin vay hâline!” [el-Hümeze, 1])
  • Şefkat ve merhamet
Hiçbir mü’min kardeşini küçük görmeyecek, alay etmeyecek. Bakışları şefkat ve merhamet dolu olacak. Kalbi bir röntgen gibi olacak.
“…Sen onları sîmâlarından tanırsın (teaffüf sahiplerini)…” (el-Bakara, 273) Cenâb-ı Hak buyuruyor.
  • Pozitilik
Bakışları bir pozitif olacak, bir enerji verecek. Yani nazarı ihyâ edecek. Haset olmayacak, kıskançlık olmayacak. Hep bunlar da ne kadar bizde var? Ne kadar varsa o kadar biz Allah Rasûlü’yle beraberliğimiz var.
  • Tebessüm
Dili, gönlü rahmet olacak. Tebessüm olacak. Hep sahâbe öyle. Ebû Kursâfe diyor:
“Annemle diyor, teyzemle diyor, Allah Rasûlü’nü ziyarete gittik diyor. Annemle teyzem, ben çocuktum diyor. Çıktık, dedi ki diyor:
«‒Bu nasıl bir insan ki sanki sözünden konuşurken bir nur akıyordu.»” (Heysemî, VIII, 279-280)
  • Haramdan kaçıp, helale koşacak
El, gönül, göz harama uzanmayacak.
Helâli de biriktirmeyecek. Âhireti kazanmak için bir malzeme olduğunun idrâki içinde olacak. Yani âhiret hasadı için dünya tarlasına salih ameller dikecek. Cenâb-ı Hak:
  • Salih ameller 
اَحْسَنُ عَمَلًا (daha güzel amel) buyuruyor. (Bkz. Hûd, 7; el-Kehf, 7, el-Mülk, 2)
“عَمَلًا صَالِحًا” (sâlih amel) buyuruyor. (Bkz. el-Kehf, 110)
“Yoldan eziyet verici şeyleri kaldırın.” buyuruyor. (Bkz. Buhârî, Sulh 11, Cihâd 72, 128; Müslim, Zekât, 56)
Bahâüddîn Nakşibend Hazretleri, yedi sene hayvanlara, hasta hayvanlara, yollarda kimsenin ayağı takılmasın ve hastaları tedavi… “En çok dereceleri burada aldım.” buyuruyor.
  • Emr-i bi’l-mârûf ve nehy-i ani’l-münker
Sahâbe Çin’e giderken yorulmadı, üşenmedi. Emr-i bi’l-mârûf ve nehy-i ani’l-münker için bütün fedakârlıklara katlandı.
  • Merhamet
Cenâb-ı Hak…
“Yeryüzündekilere merhamet edin ki gökyüzündekiler size merhamet etsin.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 58)
En çok acınacak, yolu kaybetmiş gâfillerdir. İslâm’dan uzaklaşmış kimselerdir. Bunlara merhamet etmek, bunlara yaklaşmak, bunları tedavi etmek.
  • İnsan-ı kâmil
Velhâsıl İslâm bizden “insan-ı kâmil” istiyor.

http://www.islamveihsan.com/insani-allahtan-uzaklastiran-ve-allaha-yaklastiran-seyler.html