AİLE-SAĞLIK
-“Emrolunduğun gibi istikamet üzere ol!” (Hud Suresi 112)
İşte bu önemli uyarıdan dolayı Ramazan’dan sonra hemen herkesin en önemli meselesi, Ramazan’da kazandığı sağlam istikametini Ramazan sonrasında korumak olmalı, düzelttiği istikametini koruyamama endişesini her an duymalı, kendini böyle bir endişeden müstesna gören bir rehavete asla kapılmamalıdır.
Yani “Ramazan’dan yeni çıktım, kazandığım dini hassasiyetim kuvvetlidir, öyle ise böyle özel bir dikkat ve hassasiyet içinde olmama gerek yoktur.” gibi bir yanlış duyguya asla itibar etmemelidir.. Bu önemli konunun aksi de böyledir. Yani Ramazan’ı yaşayamayan bir ihmalkâr insan da “Ben Ramazan’da bile istikametimi düzeltmedim, bundan sonra da düzeltemem, öyle ise benim istikametimi düzeltmek için bir çaba içinde olmam fayda vermez!” diye peşinen kendini bir ümitsizlik kuyusuna atmamalıdır. Aksine, Ramazan’daki durumu iç açıcı olmayabilir ama bugün iradesini güçlendirip istikametini pekala düzeltebilir, ebedi hayatını kurtarabileceği şuurlu bir istikamet çizgisine yönelebilir. Yol açıktır çünkü..
Öyle ise “Emrolunduğun gibi istikamet üzere ol!” ikazı, hemen hepimizin her an bir numaralı uyarımız olarak zihnimizde sabitleşmelidir! Düzgün istikamette olan insan, istikametini korumak için, bozuk istikamette olan da istikametini düzeltmek için her an özel bir niyet ve gayret içinde olmaya kendini mecbur ve mükellef bilmelidir..
Ne kadar kendini mecbur ve mükellef bilmelidir? İşte size bu konuda sorumluluk duygusuna sahip olanların titremesi gereken büyük örnek..
Efendimiz (sas) Hazretleri, beyazlayan saçlarına hayretle bakanlara yaptığı açıklamasında buyuruyor ki:
-Hud Sûresi’ndeki “Emrolunduğun gibi istikamet üzere ol!” ayetinin uyarısı beni ihtiyarlattı!..
Demek ki, ‘istikamet üzere olma uyarısı’ bizim de saçlarımızı beyazlatacak derecede bir numaralı meselemiz olmalıdır. Allah Resulü’nün istikametini korumada duyduğu sorumluluk saçlarını beyazlatacak dereceye ulaşmışsa, bizim duymamız gereken hassasiyetimizi siz hesap edin artık.
Nitekim hep istikametini koruma hassasiyeti içinde yaşayan maneviyat büyüğü Şah-ı Nakşibend Hazretleri’ne derler ki:
- Mahallemizdeki bir zatın istikameti o kadar düzgün ki, bazen sabah namazlarını Kâbe’de kıldığı bile görülmektedir.
-’Mühim değil!’ der. ‘Dicle Nehri’nin üzerinden suya batmadan yürüdüğü de görülmüştür.’ derler. ‘O da mühim değil!’ der.
‘Bahçesinde çalışırken zemin çamur olursa seccadesini havaya atıp namazlarını üzerinde kıldığı da olmuştur.’ derler. ‘O da mühim değildir!’ deyince sorarlar:
-Efendi Hazretleri, o mühim değil, bu mühim değil de, sizin için ne mühimdir? Cevaba bakın da, ne mühimmiş görün:
-Benim için mühim olan der, o istikametini son nefesine kadar koruyup devam ettirmesidir. Zamanla gevşeyip dinî hassasiyetini yitirmemesidir!. Anladınız mı şimdi mühim olanın, son nefese kadar sahip olduğu istikametini korumak hassasiyeti olduğunu. Öyle ise hiç kimse Ramazan-ı Şerif’teki iyi haline bakıp da
kendini garantide görüp gevşemesin.
Yine hiç kimse de Ramazan’daki kötü halini düşünüp de ‘benden istikameti düzgün bir adam çıkmaz’ diye bir ümitsizliğe kapılmasın. Hemen herkes istikametine yönelme ve koruma konusunda devamlı bir gayret ve azmin içinde olsun, Allah Resulü’nü ihtiyarlatan istikamet üzere olma titizliği, hemen hepimizin saçlarımızı beyazlatacak derecede bir numaralı meselemiz olduğunun farkında olunsun!. Burada konuyu bağlarken kendimize şöyle bir soru sorarak diyoruz ki:
- Böyle bir hassasiyetimiz söz konusu mu yaşadığımız şu mübarek Ramazan-ı Şerif’ten sonra? İstikametini düzeltenler korumak için, düzeltemeyenler de düzeltmek için saçlarımızı beyazlatacak derecede bir hassasiyet ve gayret içinde olmamız gerektiğinin farkında mıyız, değil miyiz bir düşünelim mi?
Ayette, Ramazan’da kazandığımızı kaybetmeme uyarısı!
Önce ayet-i kerimenin Müslüman’ı uyaran ikazına bir bakalım, sonra konunun yorumuna geçebiliriz:
İşte bu önemli uyarıdan dolayı Ramazan’dan sonra hemen herkesin en önemli meselesi, Ramazan’da kazandığı sağlam istikametini Ramazan sonrasında korumak olmalı, düzelttiği istikametini koruyamama endişesini her an duymalı, kendini böyle bir endişeden müstesna gören bir rehavete asla kapılmamalıdır.
Yani “Ramazan’dan yeni çıktım, kazandığım dini hassasiyetim kuvvetlidir, öyle ise böyle özel bir dikkat ve hassasiyet içinde olmama gerek yoktur.” gibi bir yanlış duyguya asla itibar etmemelidir.. Bu önemli konunun aksi de böyledir. Yani Ramazan’ı yaşayamayan bir ihmalkâr insan da “Ben Ramazan’da bile istikametimi düzeltmedim, bundan sonra da düzeltemem, öyle ise benim istikametimi düzeltmek için bir çaba içinde olmam fayda vermez!” diye peşinen kendini bir ümitsizlik kuyusuna atmamalıdır. Aksine, Ramazan’daki durumu iç açıcı olmayabilir ama bugün iradesini güçlendirip istikametini pekala düzeltebilir, ebedi hayatını kurtarabileceği şuurlu bir istikamet çizgisine yönelebilir. Yol açıktır çünkü..
Öyle ise “Emrolunduğun gibi istikamet üzere ol!” ikazı, hemen hepimizin her an bir numaralı uyarımız olarak zihnimizde sabitleşmelidir! Düzgün istikamette olan insan, istikametini korumak için, bozuk istikamette olan da istikametini düzeltmek için her an özel bir niyet ve gayret içinde olmaya kendini mecbur ve mükellef bilmelidir..
Ne kadar kendini mecbur ve mükellef bilmelidir? İşte size bu konuda sorumluluk duygusuna sahip olanların titremesi gereken büyük örnek..
Efendimiz (sas) Hazretleri, beyazlayan saçlarına hayretle bakanlara yaptığı açıklamasında buyuruyor ki:
-Hud Sûresi’ndeki “Emrolunduğun gibi istikamet üzere ol!” ayetinin uyarısı beni ihtiyarlattı!..
Demek ki, ‘istikamet üzere olma uyarısı’ bizim de saçlarımızı beyazlatacak derecede bir numaralı meselemiz olmalıdır. Allah Resulü’nün istikametini korumada duyduğu sorumluluk saçlarını beyazlatacak dereceye ulaşmışsa, bizim duymamız gereken hassasiyetimizi siz hesap edin artık.
Nitekim hep istikametini koruma hassasiyeti içinde yaşayan maneviyat büyüğü Şah-ı Nakşibend Hazretleri’ne derler ki:
- Mahallemizdeki bir zatın istikameti o kadar düzgün ki, bazen sabah namazlarını Kâbe’de kıldığı bile görülmektedir.
-’Mühim değil!’ der. ‘Dicle Nehri’nin üzerinden suya batmadan yürüdüğü de görülmüştür.’ derler. ‘O da mühim değil!’ der.
‘Bahçesinde çalışırken zemin çamur olursa seccadesini havaya atıp namazlarını üzerinde kıldığı da olmuştur.’ derler. ‘O da mühim değildir!’ deyince sorarlar:
-Efendi Hazretleri, o mühim değil, bu mühim değil de, sizin için ne mühimdir? Cevaba bakın da, ne mühimmiş görün:
-Benim için mühim olan der, o istikametini son nefesine kadar koruyup devam ettirmesidir. Zamanla gevşeyip dinî hassasiyetini yitirmemesidir!. Anladınız mı şimdi mühim olanın, son nefese kadar sahip olduğu istikametini korumak hassasiyeti olduğunu. Öyle ise hiç kimse Ramazan-ı Şerif’teki iyi haline bakıp da
kendini garantide görüp gevşemesin.
Yine hiç kimse de Ramazan’daki kötü halini düşünüp de ‘benden istikameti düzgün bir adam çıkmaz’ diye bir ümitsizliğe kapılmasın. Hemen herkes istikametine yönelme ve koruma konusunda devamlı bir gayret ve azmin içinde olsun, Allah Resulü’nü ihtiyarlatan istikamet üzere olma titizliği, hemen hepimizin saçlarımızı beyazlatacak derecede bir numaralı meselemiz olduğunun farkında olunsun!. Burada konuyu bağlarken kendimize şöyle bir soru sorarak diyoruz ki:
- Böyle bir hassasiyetimiz söz konusu mu yaşadığımız şu mübarek Ramazan-ı Şerif’ten sonra? İstikametini düzeltenler korumak için, düzeltemeyenler de düzeltmek için saçlarımızı beyazlatacak derecede bir hassasiyet ve gayret içinde olmamız gerektiğinin farkında mıyız, değil miyiz bir düşünelim mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder