Hekimoğlu İsmail
AİLE-SAĞLIK
Allah’ı sevenler bilir ki, şartların zorlaması önemli değil; Allah’ın emirleri önemli. Şartların zorladığı yerde bahanelere sığınıp dinimi yaşamaktan vazgeçersem, hayatıma daha bu dünyadayken ateş düşer. Bu ateş cehennem ateşinden daha zorlu değil...
Allah’ı sevenler bilir ki, şartlara uyanlar nehrin üzerindeki çöp gibidir. Nehir nereye akarsa o da oraya gider. Bir gün gelir; nehrin coşkun hali geçer ve pişmanlıklar gün yüzüne çıkar… Allah’ı sevenler bilir ki, dini yaşamamanın sebebi olmaz, bahanesi olur… Her bahane, sudan bir sebeptir. Bahanelere sığınan insan, o suda boğulabilir. Böylece insan, cehennemini “sudan sebeplerle” hazırlamış olur...
Allah’ı sevenler bilir ki, İslamiyet’i öğrenmek, yaşamak ve anlatmak bizim vazifemiz; fakat ana-babamız, çocuğumuz, eşimiz de olsa başkalarının İslam’ı öğrenip yaşamaları Allah’ın takdir edeceği bir şeydir. Vazifemiz tebliğdir, hidayet Allah’a aittir...
İnsan ya canının istediği gibi yaşar veya Allah’ın istediği gibi hareket eder. Allah’ı sevenler bilir ki, en kötü duruma düşenler, canının istediği gibi yaşayanlardır… Bediüzzaman Said Nursi buyurmuş ki, “Ömür sermayesi çok azdır; lüzumlu işler pek çoktur. Her Müslüman’ın başına cenneti kazanmak veya kaybetmek davası açılmıştır.” Allah’ı sevenler bilir ki, Ramazan bitse de Allah’ın emrine uyma hali devam etmeli ki, ömrümüz bayram gibi geçsin… Cennet hayatı için atılan her bir adım, bayramımızdır…
Allah’ı sevenler kendini belli eder…
Evet; Allah’ı sevenler kendini belli eder... Bu ise en güzel ve en tesirli tebliğdir. Parayı seven, kazanmaya çalışır. Meyveleri seven bahçesine fidan diker. Çocuğunu seven gece evladı için belki on defa kalkar, of bile demez. Eşini seven ona itaat eder. İnsan, sevgisini ispatlamak için belki çok zahmetler çeker. Allah’ı sevenler de haramlardan kaçarak, ilmihale uyarak kendini belli eder...
Tanıştığım, görüştüğüm, konuştuğum pek çok şahsın devleti, milleti, ailesini, çocuklarını kurtarmaya çalıştığına şahit oldum; oluyorum… Kurtaramayınca, “kurtarılamıyormuş” deyip, ümitsizliğe düştüler. Halbuki Allah’ı sevenlerin derdi evvela kendisiyledir. Kendi hayatını, düşüncelerini, çalışmalarını, aile ve iş ortamını imanıyla ne kadar bütünleştirdiğini sorgular hep... “Bu hayatı bana veren Allah’tır. Peki ben bu hayatın ne kadarını Allah için yaşıyorum?” diyerek İslam’a aykırı bir hal var mı diye devamlı kendini teftiş eder. Adeta, “Say ki ben öldüm!” diyerek meleklere ilmen ve hayalen hesap verir…
Tanıştığım, görüştüğüm, konuştuğum pek çok şahsın devleti, milleti, ailesini, çocuklarını kurtarmaya çalıştığına şahit oldum; oluyorum… Kurtaramayınca, “kurtarılamıyormuş” deyip, ümitsizliğe düştüler. Halbuki Allah’ı sevenlerin derdi evvela kendisiyledir. Kendi hayatını, düşüncelerini, çalışmalarını, aile ve iş ortamını imanıyla ne kadar bütünleştirdiğini sorgular hep... “Bu hayatı bana veren Allah’tır. Peki ben bu hayatın ne kadarını Allah için yaşıyorum?” diyerek İslam’a aykırı bir hal var mı diye devamlı kendini teftiş eder. Adeta, “Say ki ben öldüm!” diyerek meleklere ilmen ve hayalen hesap verir…
Allah’ı sevenler bilir ki, şartların zorlaması önemli değil; Allah’ın emirleri önemli. Şartların zorladığı yerde bahanelere sığınıp dinimi yaşamaktan vazgeçersem, hayatıma daha bu dünyadayken ateş düşer. Bu ateş cehennem ateşinden daha zorlu değil...
Allah’ı sevenler bilir ki, şartlara uyanlar nehrin üzerindeki çöp gibidir. Nehir nereye akarsa o da oraya gider. Bir gün gelir; nehrin coşkun hali geçer ve pişmanlıklar gün yüzüne çıkar… Allah’ı sevenler bilir ki, dini yaşamamanın sebebi olmaz, bahanesi olur… Her bahane, sudan bir sebeptir. Bahanelere sığınan insan, o suda boğulabilir. Böylece insan, cehennemini “sudan sebeplerle” hazırlamış olur...
Allah’ı sevenler bilir ki, İslamiyet’i öğrenmek, yaşamak ve anlatmak bizim vazifemiz; fakat ana-babamız, çocuğumuz, eşimiz de olsa başkalarının İslam’ı öğrenip yaşamaları Allah’ın takdir edeceği bir şeydir. Vazifemiz tebliğdir, hidayet Allah’a aittir...
İnsan ya canının istediği gibi yaşar veya Allah’ın istediği gibi hareket eder. Allah’ı sevenler bilir ki, en kötü duruma düşenler, canının istediği gibi yaşayanlardır… Bediüzzaman Said Nursi buyurmuş ki, “Ömür sermayesi çok azdır; lüzumlu işler pek çoktur. Her Müslüman’ın başına cenneti kazanmak veya kaybetmek davası açılmıştır.” Allah’ı sevenler bilir ki, Ramazan bitse de Allah’ın emrine uyma hali devam etmeli ki, ömrümüz bayram gibi geçsin… Cennet hayatı için atılan her bir adım, bayramımızdır…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder