Ramazan2013
-Bayramım mübarek olsun, diye tokalaşıyormuş maneviyat büyüğü. Kendisine hatırlatma yapmışlar:
-Efendi demişler, bugün bayram değil, bekle de, bayram günü bayramlaş!
-Hayır, demiş büyük zat. Benim bayramım bugün. Çünkü demiş, bugün ben günah işlemedim. Günaha maruz kalmadığım gün benim bayram günümdür!..
İşte size gerçek bayram anlayışı! Daha doğrusu bizim de gönül verdiğimiz bayram günümüz.. Demek asıl bayram, günah işlemeden tamamladığımız günün bayramı.
Bundan dolayıdır ki, bilhassa bayram günlerinde günaha maruz kalmamaya çok dikkat edilir. Çünkü günah işlenen gün, bayram olmaktan çıkar, matem günü haline bile gelebilir.
Öyle ise bayram gününü, günah işleyerek matem günü haline getirmemeye azami dikkat göstermek gerekir.
-Bayram günü de günah işlenir mi? demeyesiniz. Asıl günahlar maalesef bayram günü işlenir. Hatta öyle günahlar vardır ki, sadece bayram günlerinde işlenir. Onlara ‘bayram günahları’ adı verilir.
-Nasıl mı olur bayram günahları? Arz edeyim.
-Çocuklarınızı sevindirmezseniz, akraba ve komşuları ziyaret edip bayramlaşmazsanız, sahip olduğunuz imkanlarınıza uygun düşen hediyelerle yakınlığınızı pekiştirmezseniz başka günah aramaya hiç gerek yoktur bayram gününde... Bu ihmal ve ilgisizlikler yeter de artar bile bayram günahları olarak size.
Halbuki, bayramı ortak olarak yaşayacaktık. Bilhassa çocuklarımızla, akraba ve dostlarımızla, konu-komşularımızla yeniden bir daha kucaklaşacak, gönül alacak, kalp kazanacak, sevgi saygımızı tazeleyecektik bayram günü..
Bundan dolayı bayramdan önce verdiğimiz zekâtımızla, fitremizle, diğer yardımlarımızla ihtiyaç sahipleriyle yeniden kucaklaşıyor, konu komşumuzla bir daha sevgi ve muhabbet tazelemesine gidiyoruz. Yani bayramı ortak bir neşe içinde yaşamaya gayret ediyoruz.
Çevremizde birileri sıkıntı içinde kıvranırken bizim tek başımıza bayramın mutluluğunu yaşamamız elbette mümkün olmuyor.
Efendimiz’den (sas) de böyle örnekler gördük zaten.
Nitekim bir gün mescidin avlusunda bir sepet turfanda hurma ikram edilir kendisine:
-Buyur Ya Resulallah, mevsimin ilk turfanda hurması derler. Uzatılan sepete tereddütle bakar ve sonra şöyle sorar:
-Komşularımız da şu anda böyle mevsimin ilk taze hurmasını yemeye başladılar mı?
-Hayır, derler, henüz kimsenin bahçesinde hurma olgunlaşmadı. Mevsimin ilk turfanda hurması bizim bahçede olgunlaşır. Biz de herkesten önce siz tadasınız diye getirdik turfanda hurmayı.
Çevresine bakar, yolda oynayan çocukları görür, parmağıyla işaret ederek der ki:
-Götürün bu taze hurmayı şu çocuklara verin. Ben yiyemem. Derler ki:
-Ya Resulallah haram şüphesi yoktur. Tamamen kendi bahçemizin mahsulüdür. Buyurur ki:
-Hurmanızı almayışım haram olma ihtimalinden dolayı değildir. Ben komşularımızın yemediklerini yiyerek, giymediklerini giyerek onlardan ayrı yaşamayı tercih etmem. Ne zaman çevremde konu komşu herkes turfanda hurma yemeye başlar, işte o zaman ben de konu komşularımızla birlikte taze hurmadan yiyebilirim. Onlardan ayrılmamış olurum!.
Demek ki; İslam bizi konu komşu ve çevre ile böylesine kucaklaştırır, dert ve sevinçte, varlık ve yoklukta böylesine ortaklaştırır. Yani çevremizle birlikte ağlar, birlikte güleriz, bayramı da birlikte yaşarız.
Yazımızı, konuyu özetleyen bir hadisle bağlayalım isterseniz:
-Müslümanlar tek bedenin farklı organları gibidirler. Hangi organında bir ağrı olsa beden tümüyle o acıyı hissettiği gibi, Müslüman da çevresinde nasıl bir acı ve sıkıntı olursa onu kendisi de aynen hisseder, bilgisiz ve ilgisiz kalamaz!.
-Nitekim şu anda çevremizdeki organlarımızda yaşanan vicdan sızlatıcı zulümlerin acısını olanca derinliğiyle hissediyor, Rabb’imizden hepimize bunları düzeltecek birlik beraberlik şuuru ihsan etmesini diliyoruz.
Hep birlikte yaşayacağımız günahsız bayramlar dileğimle.
Bayram günahlarına girmeden bayram yapmak!
Bir maneviyat büyüğünün bayram anlayışına ait meşhur misalini bir daha tekrar ederek girelim önümüzdeki bayrama isterseniz. Yatsı namazından sonra caminin avlusuna çıkıp herkese elini uzatarak:
-Efendi demişler, bugün bayram değil, bekle de, bayram günü bayramlaş!
-Hayır, demiş büyük zat. Benim bayramım bugün. Çünkü demiş, bugün ben günah işlemedim. Günaha maruz kalmadığım gün benim bayram günümdür!..
İşte size gerçek bayram anlayışı! Daha doğrusu bizim de gönül verdiğimiz bayram günümüz.. Demek asıl bayram, günah işlemeden tamamladığımız günün bayramı.
Bundan dolayıdır ki, bilhassa bayram günlerinde günaha maruz kalmamaya çok dikkat edilir. Çünkü günah işlenen gün, bayram olmaktan çıkar, matem günü haline bile gelebilir.
Öyle ise bayram gününü, günah işleyerek matem günü haline getirmemeye azami dikkat göstermek gerekir.
-Bayram günü de günah işlenir mi? demeyesiniz. Asıl günahlar maalesef bayram günü işlenir. Hatta öyle günahlar vardır ki, sadece bayram günlerinde işlenir. Onlara ‘bayram günahları’ adı verilir.
-Nasıl mı olur bayram günahları? Arz edeyim.
-Çocuklarınızı sevindirmezseniz, akraba ve komşuları ziyaret edip bayramlaşmazsanız, sahip olduğunuz imkanlarınıza uygun düşen hediyelerle yakınlığınızı pekiştirmezseniz başka günah aramaya hiç gerek yoktur bayram gününde... Bu ihmal ve ilgisizlikler yeter de artar bile bayram günahları olarak size.
Halbuki, bayramı ortak olarak yaşayacaktık. Bilhassa çocuklarımızla, akraba ve dostlarımızla, konu-komşularımızla yeniden bir daha kucaklaşacak, gönül alacak, kalp kazanacak, sevgi saygımızı tazeleyecektik bayram günü..
Bundan dolayı bayramdan önce verdiğimiz zekâtımızla, fitremizle, diğer yardımlarımızla ihtiyaç sahipleriyle yeniden kucaklaşıyor, konu komşumuzla bir daha sevgi ve muhabbet tazelemesine gidiyoruz. Yani bayramı ortak bir neşe içinde yaşamaya gayret ediyoruz.
Çevremizde birileri sıkıntı içinde kıvranırken bizim tek başımıza bayramın mutluluğunu yaşamamız elbette mümkün olmuyor.
Efendimiz’den (sas) de böyle örnekler gördük zaten.
Nitekim bir gün mescidin avlusunda bir sepet turfanda hurma ikram edilir kendisine:
-Buyur Ya Resulallah, mevsimin ilk turfanda hurması derler. Uzatılan sepete tereddütle bakar ve sonra şöyle sorar:
-Komşularımız da şu anda böyle mevsimin ilk taze hurmasını yemeye başladılar mı?
-Hayır, derler, henüz kimsenin bahçesinde hurma olgunlaşmadı. Mevsimin ilk turfanda hurması bizim bahçede olgunlaşır. Biz de herkesten önce siz tadasınız diye getirdik turfanda hurmayı.
Çevresine bakar, yolda oynayan çocukları görür, parmağıyla işaret ederek der ki:
-Götürün bu taze hurmayı şu çocuklara verin. Ben yiyemem. Derler ki:
-Ya Resulallah haram şüphesi yoktur. Tamamen kendi bahçemizin mahsulüdür. Buyurur ki:
-Hurmanızı almayışım haram olma ihtimalinden dolayı değildir. Ben komşularımızın yemediklerini yiyerek, giymediklerini giyerek onlardan ayrı yaşamayı tercih etmem. Ne zaman çevremde konu komşu herkes turfanda hurma yemeye başlar, işte o zaman ben de konu komşularımızla birlikte taze hurmadan yiyebilirim. Onlardan ayrılmamış olurum!.
Demek ki; İslam bizi konu komşu ve çevre ile böylesine kucaklaştırır, dert ve sevinçte, varlık ve yoklukta böylesine ortaklaştırır. Yani çevremizle birlikte ağlar, birlikte güleriz, bayramı da birlikte yaşarız.
Yazımızı, konuyu özetleyen bir hadisle bağlayalım isterseniz:
-Müslümanlar tek bedenin farklı organları gibidirler. Hangi organında bir ağrı olsa beden tümüyle o acıyı hissettiği gibi, Müslüman da çevresinde nasıl bir acı ve sıkıntı olursa onu kendisi de aynen hisseder, bilgisiz ve ilgisiz kalamaz!.
-Nitekim şu anda çevremizdeki organlarımızda yaşanan vicdan sızlatıcı zulümlerin acısını olanca derinliğiyle hissediyor, Rabb’imizden hepimize bunları düzeltecek birlik beraberlik şuuru ihsan etmesini diliyoruz.
Hep birlikte yaşayacağımız günahsız bayramlar dileğimle.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder