Bu gerçek hikaye, Prof Dr. Mahmud Es’ad COŞAN (R. Aleyh) Hocaefendi’nin, Almanya/Wuppertal Fatih Camisinde yapmış olduğu Mi’râc Gecesi 07. 12. 1996 konuşmasından alinmistir.
Burada bir hatıramı size anlatmadan geçemeyeceğim. Çünkü beni çok duygulandırıyor bu hatıra. Gerçek bir olay.
Hep anlatıyorum, bir daha anlatacağım. Bayatlamayan bir hikaye anlatacağım size. Hep anlatıyorum, duymadıysanız duyun.
Sizi de sanıyorum memnun edecek, duyduğunuz zaman siz de duygulanacaksınız. Bana Almanya'da çalışan bir işçi kardeşim anlatmıştı, kendisinin başından geçen bir olayı, salât ü selâm ile ilgili bir olayı:
Bu işçi kardeşimiz Almanya'da bir fabrikada çalışıyor ve çok çalışkan bir kimse. Mesleğinde ilerlemiş, fabrikanın müdürü kendisini seviyor. Para da kazanmış. Para kazanınca bu işçi kardeşimiz, "Benim hacca gitmem lâzım!" diye düşünüyor. Hac zamanını tesbit ediyor. "Şu aylarda hacca gideceğim!" diye patronu olan Hans'a çıkıyor:
"--Ben şu aylarda, bir ay izin almak istiyorum!" diyor.
"--Olmaz!" diyor Hans. "O günlerde çok sıkışık durumdayız. Fabrikamızda mutlaka senin bulunman lâzım. Sen de çok önemli bir elemansın. Sana o aylarda müsaade edemem, başka zaman müsaade edeyim, kışın git."
Diyor ki:
"--Hayır! Kışın gidemem izne, bu ayda gitmek zorundayım."
"--O zaman, sana müsaade etmem!" diyor.
"--Müsaade etmezsen, ayrılıp gitmek zorundayım."
"--Ayrılırsan işinden olursun, tazminatından olursun, mahrum kalırsın."
"--Mahrum kalsam da gitmek zorundayım."
"--Pekiyi, bu kadar ısrar etmenin sebebi ne?" diyor.
Söylemek istemiyor tabii. Karşısındaki Hans olduğu için, Alman olduğu için, gayr-i müslim olduğu için söylemek istemiyor bu arkadaşım, kardeşim. Fakat ötekisi ısrar edince diyor ki:
"--Benim dinî görevim var, ben müslümanım. Müslüman olduğum için bu aylarda --belli bir zamandadır hac-- hacca gitmem lâzım! Onun için izin almak zorundayım."
"--Olur. Mâdem öyle, o halde dinî bir görev olduğundan sana izin vereyim. Artık fabrikanın işlerini de ayarlarız, başka birisini çalıştırırız. Sen git!" diyor.
Bizim işçi kardeşimiz hazırlıkları yapmış, kendisinin bana anlattığına göre. Ve vedalaşmak üzere müdürü Hans'ın yanına, patronun yanına girmiş, demiş ki:
"--Ben o söylediğim seyahate çıkıyorum, Allah'a ısmarladık!"
"--Pekiyi, güle güle. Muhammed'e benden selâm söyle!"demiş.
Hans, Alman. Bizim kardeşimiz Mekke'ye, Medine'ye gidecek. Mekke'de haccını yapacak, Medine-i Münevvere'de de Peygamber SAS Efendimiz'i ziyaret edecek. "Muhammed'e selâm söyle!" deyince afallamış.
Tabii haccı yapmış. Medine-i Münevvere'ye geldiği zaman, Efendimiz'in Türbe-i Saadetini ziyaret ederken, hatırına gelmiş patronu ve selâmı. Gözü kapalı, Peygamber Efendimiz'in türbesinin parmaklıkları karşısında hürmetkâr bir şekilde dururken, içinden demiş ki:
"--Yâ Rasûl! Ben Almanya'dan gelirken müdürüm Hans selâm söyledi. Gayrimüslimdir ama, selâm bir emanettir, bu emaneti tebliğ etmem lâzım diye düşünüyorum. Bilmiyorum hata mı ediyorum, edebe aykırı mı, doğru mu, yanlış mı. Yâ Rasûl Hans'ın sana selâmı var!" diyor.
Tabii ziyaretini tamamlıyor, sonra Türkiye'ye geliyor. Ve Türkiye'ye geldiği zaman, daha Almanya'ya gitmeden, --memleketine uğrayacak, akrabasını görecek, ondan sonra Almanya'ya gidecek-- Almanya'dan bir telefon geliyor, "Hans müslüman oldu!" diyorlar.
Tabii bu beni çok duygulandırdı, onu da duygulandırmış. Anlatırken o da duygulu olarak anlatmıştı.
Ben düşünüyorum, Hans niçin o anda müslüman oldu? Kendi kendime şöyle karar veriyorum ki:
Peygamber Efendimiz'e salât ü selâm gönderdiği için, Peygamber Efendimiz de manevî bakımdan onun selâmını aldığından, "Sana da selâm olsun" diye Hans'a selâm edildiğinden Peygamber Efendimiz tarafından, o da selâmete eriyor, İslâm'a giriyor, böylece ebedî saadetin yolu kendisine açılmış oluyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder