21 Eylül 2013 Cumartesi

Bir tatlı huzur…


Hekimoğlu İsmail
 

Bir tatlı huzur…


Son yıllarda psikolojik rahatsızlıklar çeşitlendi. Depresyona çağın hastalığı dendi. Şikayetler çoğaldı. İnsanın iki değil üç çocuğu olabilir, hiç olmayabilir, bu mevkide değil o mevkide bulunuyor olabilir. Bu normaller karşısında şu olmasaydı, şöyle olsaydı diye düşünmek elbette ki insanı huzursuz eder.


Hayatı olduğu gibi kabul etmeyenler genellikle her şeyi kontrol etmek isteyen insanlardır. Yani, niye benim dediğim olmuyor, diyenler. Bu durumlarda Allah’ın hâkimiyetini üzerimizde her an hissetmemiz bir lütuftur. Allah’tan başka dert veren olmaz, Allah’tan başka derman verecek de yoktur. Allah şifa verirse verir, vermezse ne yapayım! Benim vücudum bana ait değil. Kalbimi çalıştıran, damarlarımda kanımı dolaştıran Allah’tır. Sahibim göklerin ve yerin sahibi olan Allah’tır. Beni ağlatmak da güldürmek de Allah’ın işidir. Geçmişimi, geleceğimi bilen Allah’tır. Allah’ın hâkimiyetini anlamak O’na güvenmeyi getirir. Bu güveni duymayan, ömrünü korkuyla geçirir.


    Allah’ın hâkimiyetine sığındıktan sonra insanı rahat ettirecek ikinci düşünce insanın acziyetidir. Çok şükür insan acizdir. Gözle görünmeyen mikroba mağlup olur. Bir kötü söz onu perişan eder. Acizliğini kabul eden insan dua kapısına koşar. O kapıdan girince karşısına bir kapı daha çıkar. O da tevekkül kapısıdır. Anahtarı kadere razı olmaktır.


    Tevekkül, Müslümanların kadere olan inançlarının bir sonucudur. Tevekkül eden kimse, Allah’a kayıtsız şartsız teslim olmuş, kaderine razı kimsedir.


    Kader ilahi nizamın gerçekleşmesidir. Her şey bu nizama tâbidir. İnsan bu nizamı anlamazsa her şeyi başıboş zanneder. Korkar. Nizamı koyanı bilmek her türlü korkuya dermandır.


    Her şeyi olduğu gibi kabullenmek insana huzur verir. Fakat tecrübeler gösteriyor ki insanlar her şeyi olduğu gibi kabul edemiyor. İnsanın iflas ettiği noktadır bu. Değiştiremeyeceği şeyler için gece gündüz koşturmak, kafa yormak insanı tüketir. Tabii hayatı olduğu gibi kabul etmek, kalabalığın ardına düşüp mahvolmak değildir.


    Hayat eksi-artı değerlerle, iniş yokuşlarla, karanlık ve ışıkla devam ediyor. Bunların bütününde insanın huzur bulması zordur. Bunun için insanı yaratan Allah, insanın yüceliğini korumak için İslamiyet’i göndermiş. İnsanlar İslamiyet’i yaşayarak yükselebilirler. Namık Kemal diyor ki,
Sana senden gelir bir işte ‘dâd’ lâzımsa.


Zaferden ümidin kes gayriden imdad lâzımsa.

Yüksel ki yerin bu yer değildir

Dünyaya gelmek hüner değildir.

Bize gayret yaraşır, merhamet Allah’ındır.

Hükmü ati ne fakirin, ne de şehinşahındır.


Önemli bir madde de şudur: İnsan başkalarına yardım ettikçe mutlu olur. Allah faydalı olmayı övüyor (Beled Sûresi). Mümin faydalı oluyor. Allah da onu mutlu ediyor.


    Mutluluk, gönül meselesidir. Gönlü yaratan, onun nasıl mutlu olacağını İslamiyet ile bildirmiş.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder