Düşünme Sanatı (Not defterimden farklı kitaplardan konu ile ilgili aldığım notlardan)
Güzel düşünmek bir sanattır ve bir sanatın; tıpkı resim ve müzikte olduğu gibi, devamlı alıştırma yaparak ve icra ederek canlı tutulması gerekir.
İnsanın, düşünebilmeyi başarmadan çok önceleri duygularının bir kurbanı olduğunu fark etmek çok önemlidir kuşkusuz.
Siz hiç “şevke getirici, coşturucu” bir toplantıya katıldınız mı? Neden devam etmedi? Değişmek, başarmak konusunda bir ilham geldi mi ve sonra neden kesildi? İlham nereye gitti? Neden bir kitap hayatınızı değiştirmedi?
Sorun kitaplarda değil. Sorun seminerlerde de değil. Gerçekten iyi olan birçok kendini geliştirme düşünce ve teknikleri var. Bunlar sonuç vermeli ve verebilir. Ama sonuç vermiyorlar ya da istikrarlı bir çözüm getirmiyorlar. Beynimizin çalışma yöntemi bu değil.
İnsan beyni, hepimizin sahip olduğu inanılmaz ölçüde güçlü, kişisel bilgisayar denetim merkezidir. Onun sizin için yapmasından hoşlandığınız, mantıklı her şeyi yapmaya gücü vardır. Fakat ona nasıl davranacağınızı bilmelisiniz. Eğer doğra davranış ve doğru yönergeleri dikkatle verirseniz, doğru şeyi yapacak sizin için en doğru şekilde çalışacaktır.
Ona inanıp inanmamamız da hiçbir fark yaratmaz. Beyin sadece en çok söylediğimiz şeye inanır. Ona kendiniz hakkında ne söylerseniz, onu yaptıracaktır. Başka seçeneği yoktur.
Yaşam Gerçekten Çok Basit, Ne Ekersek, Onu Biçiyoruz.
Bir günde zihnimizden ortalama olarak elli, altmış bin arası düşünce geçiyor. Karamsar olanlarda yüzde doksana varabiliyor.
Günde elli bin düşünceyi kayda geçirebilseydik, çoğunun tekrarlar ve olumsuz yargılardan ibaret olduğunu görebilirdik.
Düşünceler duygularımızı yaratıyor, duygularımız davranışlarımızı belirliyor. Ve biz davranışlarımızın sonucunda aldığımız tepkilerin sorumluluğunu üstlenmek yerine kişileri, koşulları ya da olayları suçluyoruz.
Evrende bedelsiz hiçbir şey yoktur. Olumsuz düşüncelerin birikiminin yarattığı çöplüğün bedelini fiziksel, zihinsel ve duygusal olarak rahatsızlıklar yaşayarak ödüyoruz.
Duygular enerjidir. Düşük frekanslı olumsuz düşüncelerin zihnimize hakim olduğu bir yaşam en kötü olasılıkla ölümcül hastalık, en iyi olasılıkla mutsuz ve doyumsuz bir yaşam olur.
Kendisine ve başkalarına karşı olumsuz düşünceler besleyen kişi, tıpkı kötü beslenen bir kişi gibi sağlıksız olur. Olumsuz düşünceler, olumsuz duyguları yaratıyor. Bu düşük frekanslı duygular ise bedenin bağışıklık sistemini zayıflatıyor. Sonuçta bedenimizde her an mevcut olan virüs ve bakteriler, bağışıklık sisteminin direnciyle karşılaşmadığı için hasta oluyoruz.
İÇ KONUŞMALARIMIZ
HEPİMİZ KENDİMİZLE sürekli konuşuyoruz. Kendimizle konuşmamız söze dökülmüş kelimeler ya da söze dökülmemiş düşünceler şeklinde olabilir. Biz hiçbir zaman kapanmayan, düşünen makineleriyiz.
Sessiz içe dönük konuşma ya bilinçli ya da bilinçsiz içsel bir diyalogdur. Çabadan çok farkındalık gerektirir ve kısa zamanda doğal, otomatik bir içe dönük konuşma alışkanlığı oluşur.
Madem ki sorun olarak adlandırdığınız şeylerin çoğu gerçekte yalnız sorun olarak algılanır, her birine ne şekilde baktığınız onların gerçekten sorun olup olmamasını belirler.
İçe dönük konuşmanızın ifadelerini değiştirmeye başladığınızda eski programınız sizi bundan vazgeçirmeye çalışacaktır. Bu nedenle, işe koyulduğunuzda, ilk önce size bunun sonuç vermeyeceğini, anlatmaya çalışan daha önceki olumsuz programı dinlememe kararı verin.
Kendinize yorgun olduğunuzu söylemek yerine bol bol enerjiniz ve şevkiniz olduğunu söyleyin.
Sandalyeden kalkmak bile istemediğiniz bir anı düşünün. O an telefon çalıyor ve bu tam doğru zamanda gelen doğru bir telefon, iyi bir haber veren birisi ya da dünyada sizin için en önemli olan birisi. Enerjinize birdenbire ne olur? Şevkinize ne olur? Bir adrenalin dalgası sisteminize çarpar ve birdenbire sizi hayata döndürür.
Olumsuz iç ve dış konuşmaları asla yapmayın. Olumsuz cümlelerle kendinizi hipnozlamayın.
Bilinçaltınız şu anda, gece gündüz, tam olarak bilinçsizce kendinize tanımladığınız kişi olmanızı sağlamak için çalışıyor. Kendinizi bir diyete sadık kalamayacağınıza inanmak üzere şartladıysanız, bilinçaltınız hiçbir diyetten sonuç almamanızı garanti eder. Bilinçaltınız, sizin için, sadece sizin ve diğerlerinin komutlarını yerine getirir.
Sonuçlarla Yaşamak
Yeterince sık ve kuvvetle söylerseniz, insan beyni, ona yapmasını söylediğiniz, mümkün olan her şeyi yapacaktır.
Beynimize ne koyarsak, onu geri alırız. Bilinçaltı bir süngerdir; yeterince sık ve kesin söylerseniz ona söylediğiniz her şeye inanacaktır bir yalana bile.
Beyin, ahlaki yargılarda bulunmaz, sadece ona söyleneni kabul eder. Büronuzdaki masa-üstü bilgisayar ona ne programladığınızla ilgilenmez. Gerçeği söyleyip söylemediğinizi asla sorgulamaz. Sadece kabul eder ve programladığınız gibi hareket eder.
Geçmişte kendiniz hakkında söylediğiniz ya da inandığınız şeylerin doğru olup olmaması hiç fark etmez. Bunlar beynin umurunda değildir.
Gece uyurken olumlu şeyler düşünün.
Uykuya dalmadan önce en son ne düşünüyorsanız beyniniz uyanana kadar onu tekrar edip durur. Beyin asla uyumaz. Olumlu düşüncelerle uykuya dalarsanız sabah mutlu kalkarsınız. Endişe ile uykuya dalarsanız sabah yorgun ve kızgın kalkarsınız.
Kırgınlık, Yargılama, Suçluluk ve Korku Her Şeyden Çok Sorun Yaratır.
Kırgınlık (gücenme, darılma, öfke) uzun zaman içte tutulduğunda bedeni yemeye başlıyor ve kanser dediğimiz hastalığa neden oluyor.
Sürekli kendimizi ya da başkalarını eleştirmek, yargılamak, “romatizma hastalığına” sebep oluyor. Affedememek “kanser” sebebi.
Suçluluk duygusu daima ceza arar ve bu ceza da ağrılar yaratır. Korku ve gerginlik, kellik, ülser, hatta ayak ağrılarına neden oluyor.
Kırılma, gücenme, darılma duygularımızın üstesinden gelebilmek, kanseri bile yok edici bir düşünce gücüdür.
Geçmişimizden kurtulmalı ve herkesi bağışlamalıyız.
Bedenimizde “hastalık” denen şeyi üreten çoğu zaman biziz. Bir araştırmada; aynı hastalıktan aynı seviyede giden hastaları alıp iki gruba ayırıyorlar. Bir gruba affetmenin önemi üzerine eğitimler veriyorlar. Diğer gruba bir eğitim verilmiyor. Affetme eğitimi alan gruptaki hastalar kısa zamanda iyileşiyor.
Başkalarını Suçlamak
Bir soruna takılı kalmak istiyorsanız, suçlamak en emin yoldur. Birisini suçladığımızda, gücümüzden vazgeçeriz. Öncelikle affetmeyi öğrenmemiz lazım.
ŞİMDİ GELDİK ÖDEVİMİZE
Ödev 1: Hayatınızda affedemediğiniz bir kişi bile varsa bu ödevi mutlaka yapın.
Affetme Alıştırması
Sessiz bir odaya girin. Hafif bir sesle 5-10 dakika şu çalışmayı yapın. Gözlerinizi kapatın, hafif sesle aşağıdaki cümleyi söyleyin. Boşluk yerinde affetmek istediğiniz kişinin adını söyleyin.
“Affetmek istediğim kişi ………………dır ve onu Allah rızası için affediyorum.”
Tekrar tekrar söyleyin.
Ödev 2:Kendi İçe Dönük Konuşmanızı Dinleyin
Gelecek üç gün boyunca, kendinize söylediğiniz içe dönük konuşmanızın her kelimesini dinleyin. İyi veya kötü.
Düşüncelerinizi dinlemeye başladığınızda kontrol etmeye de başlayabilirsiniz. Biraz üzerinde durup emek sarf etmeniz lâzım.
Değişmek için ”Evlilik Okulu 3.Ders Ödev”deki alıştırmaları yapmak gerekir Bunun için de gayret edilmeli hemen vazgeçilmemeli. Mesela istediği saatte yatmasına izin verdiğiniz küçük bir çocuğunuz var. Ve artık çocuğun her gece 20.00 de yatması için karar veriyorsunuz. İlk akşamın nasıl olacağını düşünebiliyor musunuz?
Çocuk yeni kurala karşı tepki duyacak, ağlayıp, bağırıp tepinecektir. Yatağa gitmemek için elinden geleni yapacaktır. Ona boyun eğerseniz, çocuk kazanacak ve sizi sürekli kendi kontrolü altına almaya çalışacaktır. Alışkanlıklarımızda tıpkı içimizde bir çocuk gibidir. En az üç hafta yeni bir alışkanlık ya da davranış için gayret sarf edersek, o da bir süre sonra yeni durumu kabullenecektir.
Üç gün boyunca arada bir kendinizi dinleyin ve en son neyi, kaç kez düşündüğünüze dikkat edin.
www.cocukaile.net
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder