(Evlilik Okulu 4.Ders): Kızgınlıklarımız Sevgimizi Yemesin
Evlilik okulumuzda geldik dördüncü derse. “Katılmak için geç kaldık mı?” diye soranlar var. Geç kalmış sayılmazsınız. Yeni katılanlar ilk dersten itibaren okuyun, ödevleri yapın ve bu dersten devam edin.
Bu derste iletişim konusuna başlıyoruz. İletişim çok önemli. “Seviyoruz birbirimizi, ölüyorum aşkımdan; ama anlaşamıyoruz, kavga ediyoruz.” diyenler çoktur. Neden? Sevmek neden iyi anlaşmak için yetmez? Çünkü gönül ve akıl ele ele olmadan hiç bir sevgi yaşamaz, ölür. Gönlümüzü aklımızla koruyabiliriz.
Bu yüzden iyi bir iletişim önce beyinde başlar. Konu ya da kişi ile ilgili ne düşünüyoruz? Bütün söz, tavır ve davranışlarımızı düşüncelerimiz belirler.
Bekarlarla başlayalım. Bekar bir genç kız. Erkeklerle ilgili düşüncesi; onların kaba, düşüncesiz ve fırsat bulurlarsa kadınları ezeceği üzerine ise erkeklere ne kadar iyi davranabilir? Nasıl iyi bir eş olabilir?
Bekar bir erkek. Kadınlarla ilgili düşüncesi; sadece cinsellik üzerine ise, onların dırdırcı, paracı, gözyaşını kullanan cadılar olduğunu düşünüyorsa nasıl iyi bir koca olabilir?
Düşünceler davranışlarımızı belirler. Mesela; kadınların çoğunda kabul etmeselerde erkek düşmanlığı var. Hemen her seminerimde değişmeyen, artık klasik olan, şu soru mutlaka gelir: “Kocama yumuşak davranırsam, beni ezmez mi?” İnsanı dostu ezmez, düşmanı ezer. Bir kadın kocasının onu ezeceğini düşüyorsa, onu düşman olarak görüyordur ve ilk yanlışı kendi başlatıyordur.
Nişanlı kızlardan da en çok şu sözü duyuyorum. “Nişanlım istediğimi yapana kadar mutlu olmuyorum.” Neden? Çünkü evlilikle ilgili yanlış şeyler düşünüyor. Çoğunlukla genç kızı etraftan yanlış yönlendirenler oluyor.”Bak şimdiden nasıl alıştırırsan öyle gider, dediklerini yaptırmaya bak.” Genç kız da ne kadar severse sevsin, evlilikte kendi sözünü geçirebilmek için bile bile sevdiğini üzüyor.
Ya da gençler; kız ya da erkek fark etmez, kendi anne ve babalarının evliliklerine bakıyorlar ve önlerinde olumsuz modeller varsa onlar gibi olmamak için, yanlış adımlar atabiliyorlar. Erkek babası gibi olmamak, kız annesi gibi olmamak için kendine kurallar belirliyor. O kuralların karşısındaki kişide nasıl etki uyandıracağını düşünmüyor. Oysa eşi, onun anne ya da babasının karakterinde değil.
Kayınvalide ile de ilgili daha tanımadan olumsuz düşünceler özellikle genç kızların kafasında ağlarını örmüş oluyor. Dikkat Tehlike! Yakın olma, yakın oturma, resmi dur.
Düşüncelerimizle ön yargılar oluşturuyoruz, o da davranışlarımızı etkiliyor.
Gelelim evliliğe…
Birbirimizde hoşumuza gitmeyen şeyler gördüğümüzde önce değiştirmeye çalışıyoruz, değiştirmeyi başaramayınca kızgınlık duymaya başlıyoruz. “Neden benim istediğim gibi olmuyor.” diye. Duyduğumuz kızgınlık bakışımıza, ses tonumuza, sözlerimize yansıyor.
Düşüncelerimizle enerji üretiyoruz, elektrik dediğimiz şey. Olumsuz bir şey düşündüğümüzde negatif (kötü elektrik) üretiyoruz, olumlu bir şey düşündüğümüzde pozitif (iyi elektrik) üretiyoruz. Ürettiğimiz her ne ise karşımızdakini etkiliyor. Biz istediğimiz kadar olumsuz düşüncelerimizi, sahte davranışlarla örtmeye çalışalım, karşıdaki onu mutlaka anlıyor. Ne olduğunu anlatamasa da anlıyor.Çünkü elektriğimiz onu çarpıyor.
Mesela…
Erkek eve geç kalıyor, kadın kızıyor “İşten çıktı, yine nereye gitti? Annesine mi uğradı, arkadaşlarına mı takıldı?” Kocasını arıyor: “nerdesin?” diye soruyor. Ya da kızgınlığı belli olmasın diye süslüyor. “Hayatım nerdesin?”
Aradaki mesafe önemli değil. Erkek sesten anlıyor, tatsızlığı. O da kızıyor içinden. “Ne var geç kaldıysam, beni kontrol etmeyi bırak artık.” diye düşünüyor. Fakat cevabı başka oluyor. Nerede olduğu ile ilgili bilgi veriyor; fakat onun da kızgınlığı sesine yansıyor.
Erkek eve geldiğinde bir kavga tartışma olmasa bile birbirlerine soğuk davranıyorlar.
Kadın ararken “Sorumsuz yine geç kaldı” diye düşünmek yerine “Bir işi çıkmıştır, gitmek zorunda kalmıştır ya da arkadaşlarını görmek istemiştir.” gibi bir olumlu düşünceyle arasa, erkek cevap verirken “Beni merak etmiş, özlemiştir karıcığım” diye olumlu düşünüp öyle cevap verse hiç bir tatsızlık olmayacak.
Mesela çalışan kadın…Karı koca aynı anda kapıdan giriyorlar, erkek salona geçip televizyonun karşısına geçiyor. Kadın bir yandan çocukla ilgilenmeye çalışırken, bir yandan yemeği hazırlamaya çalışıyor. Bir yandan da zihninden şunlar geçiyor. “Yat tabii, ben senin uşağınım, hem dışarıda çalışırım, hem evde çalışırım, kazandıklarımı harcamaya gelince bayılıyorsun; ama yardım etmeye gelince canın çıkıyor.”
Kızıyor, kızıyor, kızdıkça negatif elektrik üretiyor, tatsızlık çıkmasın diye belli etmemeye çalışsa bile bakışları, hareketleri, yürüyüşü masayı kuruşu, tabakları koyuşu her şey değişiyor. Her şey daha sert. Elektriği ortalığı kasıp kavuruyor.
Bu elektrik önce kendini sonra kocasını yakıyor. Ürettiğimiz olumsuz elektrikler vücudumuzda hastalığa dönüşüyor. Baş ağrıları, fıtık gibi pek çok hastalığın sebebi stres. Stresi biz üretiyoruz. Ne yaşadığımız değil, olaya nasıl baktığımız önemli.
Kadın daha olumlu bakabilse duruma. “Ailesinde alışmamış ev işi yapmaya; ama ben de çok yoruluyorum onun yardımına ihtiyacım var, eşimi nasıl yardım etmeye alıştırabilirim?” diye düşünse. Kızmak yerine yanına gidip “Canım sana ihtiyacım var, salatayı sen yapabilir misin ya da çorbayı azıcık karıştırabilir misin, ben yetiştiremiyorum.” dese. Eşine ihtiyacı olduğunda kızmadan tatlılıkla, yardım istese.
Genellikle kadın, bir gün söylemişse ertesi gün söylemiyor, “Kaç sefer söyledim, bilmiyor mu? Beni düşünse, sevse, gelip yardım eder zaten, söylemeye ne hacet.” diye düşünüp kızgınlık besliyor. O kızgınlıkla ya suratını asıyor ya da her şeye söyleniyor. Oysa erkekler karısının ihtiyacı olduğunda söylemesini bekliyor.
Erkek de bu arada karısının tavırlarına kızdığı için şöyle düşünüyor. “Para kazanıyor ya, afra tafra yapıyor, yapmazsan yapma, ne bulursam yerim, olmazsa gider lokantada ya da annemde yerim.” diye düşünüp ocakta çorba pişene kadar karı koca kafada birbirlerini pişiriyorlar.
Erkek de şöyle düşünse “Karım hem dışarıda hem evde çalışıyor, kadın bünyesi zaten zayıftır, o belki benden daha fazla yorulmuştur, yemekten sonra uzanır dinlenirim.” deyip kalkıp yardım etse tatsızlıklar olmayacak.
Bir tarafın negatif enerjisini diğer taraf pozitifle karşılarsa ortam düzelir. İki tarafta negatife devam ederse tatsızlıklar huzursuzluklar bitmez.
Velev ki kadınsınız, yardım istediniz kocanız da ”Çok yorgunum yardım edemem.” dedi. O zaman kızgınlık besleyerek bir kaç çeşit yemek yapmak yerine, tavır yapmadan inatlaşmadan bir çorba yapıp güler yüzle getirin sofraya “Fazla bir şey yapamadım canım, çok yorulmuşum.” deyin. Az yiyin; ama az sevmeyin.
İşin bir de dindarlık ile ilgili boyutu var. Gelen yorumlarda vardı. Bir hanım “Kocası namazlarını aksattığı için kocasına kızdığını, evde tatsızlık olduğu ve ne yapması gerektiğini” sormuştu. Soruya buradan cevap vereyim. Aynı sorunu dindar hanımlar çok yaşıyorlar.
Öncelikle şu önemli ki günah işleyene kızmak değil, onun için üzülmek, dua etmek lâzım. Niye? Günahı bize karşı işlemiyor ki, biz niye kızıyoruz? Eğer onun ebedi saadetini düşüyorsak, kızmak yerine onun için üzülmemiz lâzım. Bu arada kendi hatalarımızı da unutmadan tabii. İbadet etmemiz bizim kurtulacağımızı göstermez.
Dedikodu, gıybet,kin tutmak…gibi basit gördüğümüz; ama çok önemli olan konulardan biz cuvvallayabiliriz de ibadetlerini beğenmediğimiz insanlar, bizden önce cennete gidebilirler.İbadet önemsiz demiyorum asla, yanlış anlaşılmasın, çok önemli; ama ibadet ettiğimiz için kendimizi kurtulmuş görüp kimseyi hor görmeyelim, işte o zaman en büyük hatayı yapmış oluruz.
Peygamberimiz “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.” buyuruyor. Ahlak kötü olduğunda ibadetlerin bir değeri kalmıyor.
Ayrıca kadın dinen kocasının namazından, ibadetlerinden sorumlu değil. Rabbimizin vermediği yükü üzerimize almayalım. Erkek karısının kılmadığı namazdan sorumlu. Erkek, güzellikle, tatlılıkla uğraşıp elinden geleni yapmak zorunda.Fakat kadının böyle bir yükümlülüğü yok. Kocası ona namazı hatırlatmasını istiyorsa, kadın yapmalı yoksa onun için sadece dua etmeli. Her namaz vakti “Günahkar adam, oturup tv izleyeceğine kalkıp namazını kılsana.” tarzında kızgın bakışları atmamalı tabii bu arada. Adamın kılası varsa da inadına kılmaz sonra.
İletişimde düşünce konusu çok önemli bir konu, yazıyorum ama bir derste bitmeyecek. Bir sonraki derste de devam edelim düşünce konusuna inşallah. Bir kaç gün içinde ödevi de bu konuda vereceğim. Şimdi sıra sizde. Konu ile ilgili düşüncelerinizi, yaşadıklarınızı yazın, yorumlar konuyu daha geniş çerçevede görmemiz için önemli.
www.cocukaile.net Sema Maraşlı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder