Ahmed Şahin
a.sahin@zaman.com.tr
AİLE-SAĞLIK
Kutladığımız Öğretmenler Günü’nün hatırlattıkları
Öğretmenler Günü’nde kendime aynı soruyu yine sordum:
-Şu anda istediğin meslek sana verilecek olsa, hangi mesleği tercih ederdin?
Cevabım yine aynı oldu:
-Öğretmenlik mesleğini tercih ederdim!
Neden öğretmenliği bu kadar seviyorum bunca mesleklerin içinde, diye düşünürken bakıyorum ki, değerlendirmelerimin özünde beni etkileyen gerçek hiç değişmemektedir:
-Bir nesil babadan anneden fazla öğretmenlere teslim edilmekte, öğretmenin vereceği eğitim ve öğretimle zihinlerde doğru düşünce ve sağlam inanç yerleştirilmektedir.
Hadis-i şeriften öğrendiğimize göre, ömür boyu bir tek kişinin hidayetine sebep olan bir insan, hayatını değerlendirmiş sayılır. Halbuki görevinin şuurunda olan öğretmen ise, bir değil, beş değil belki binlerce gencin doğru düşünmesine, sağlam değerlendirme yapmasına sebep olmakta, böylece öğretmenin hayatı tam hedefini bulmakta, yaratılış gayesine ermektedir. Bir ömür boyu tek insanın hidayetine sebep olan bir adamın hayatı hedefini bulmuş sayılırsa, birçok yavrunun doğru düşünüp doğru inanmasına sebep olan öğretmenin hayatı nasıl hedefini bulmuş, ne türlü bir hizmetle gayesine ermiş sayılır, diye hizmete hayranlık duymaktayım.
Evet, ben kanaatimde ısrarlıyım. Bana tüm mesleklerin içinden dilediğini tercih et dense, tereddütsüz öğretmenliği tercih ederdim. Çünkü benim tüm meselem, bir daha yaşayamayacağım bu hayatı en faydalı hizmetle değerlendirmektir. Öğretmenlikte ise yetişen nesle doğru bilgi, sağlam inanç vermekle geçen hayat, tam değerini bulmakta, gayesine ermektedir.
Nitekim öğretmenin hizmetinin yüceliğini yorumlayan Semerkant ulemasından Ebülleys’in şu kıyaslaması da bunu anlatmaktadır. Öğrencilerine doğru bilgiler vermek için çırpınan öğretmenin meşguliyetini yorumlarken diyor ki:
-Cephede vatan topraklarını kurtarmak için savaşırken ölen insan şehit olur da, kafalardaki imanı kurtarmak için hizmet veren öğretmen şehit olmaz mı? Yani imanı korumak toprağı korumak kadar da mühim değil mi? Kaldı ki, bir nesle, maymundan değil de, insandan dünyaya geldiğini anlatıp inandırmak dahi başlı başına bir iman kurtarma hizmetidir, bir imanlı nesil yetiştirme hadisesidir.
Nitekim Halife Hz. Ömer (ra) konuya dikkatleri tam çekebilmek için çevresindekilere şöyle bir soru sorarak der ki:
-Rabb’imiz sizin duanızı kabul edip istediğinizi verecek olsaydı, İslam’a hizmet etmek için ne isterdiniz?
Cevaplar farklı olur. Kimi, sandık dolusu altın isterken, kimileri de sahralar dolusu koyun, keçi, deve ister.. Bunlarla İslam’a hizmet etmeyi düşünürler. Halife bu cevapları tatmin edici bulmayınca aynı soruyu bu defa kendisine sorarlar:
-Peki derler, senin istediğin verilecek olsaydı sen ne isterdin Rabb’imizden İslam’a hizmet etmek için?. Cevaba bakın lütfen:
-Ben İslam’a hizmet etmek için sizin gibi ne sandıklar dolusu altın isterdim, ne de sahralar dolusu koyun keçi, deve. Ben Rabb’imden Ebu Ubeyde gibi, Ebu Huzeyfe ve Salim gibi adam isterdim adam!. Çünkü der, yetiştirilmiş adamın varsa saydıklarınızın hepsi de var demektir. Yetiştirilmiş adamın yoksa hiçbir şeyin yok demektir.
Demek ki görevini tam yapan öğretmen hem aranan adamdır, hem de aranan adamı yetiştiren adam.
Gel de sen böyle bir adam olmayı isteme, bu adamları yetiştiren mesleğin adamı olmaya talip olma?
Peki, benim gibi sıradan biri böyle düşünüyor öğretmenler için. Ya büyükler ne düşünüyor acaba?
Mesela Bediüzzaman Hazretleri gibi bir maneviyat büyüğü nasıl bakıyor görevini tam yapan öğretmenlere? Ziyaretçilerinin naklettiği kitaplık çaptaki sözlerinden bazılarına birlikte bakalım isterseniz.
-Bu zamanın görevini tam yapan öğretmenleri, eski zamanın halka hizmet eden velileri gibidirler!.
-İmkânım olsaydı görevini tam yapan öğretmene her gün on altın verirdim!.
-Görevinin gereğini yerine getiren öğretmen minare başında, ihmal eden ise kuyu dibindedir. Ortası yoktur bu mesleğin!.
Bilmem siz nasıl bakarsınız, Öğretmenler Günü’nün hatırlattığı bu bakışlara?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder