17 Aralık 2013 Salı

Hz. Mevlânâ’dan unutulmaz örnekler!.


AİLE-SAĞLIK Yazarlar Ahmed Şahin

Hz. Mevlânâ’dan unutulmaz örnekler!.

 
 
740. vefat yılı münasebetiyle, hatırlatmakta fayda gördüğüm mesaj yüklü Mevlânâ misallerinin bazılarını sunuyorum bugün ve yarın sizlere.
 
 
Öyle sanıyorum ki, her birini siz de tefekkürle okuyacak, tebessümle bir daha değerlendireceksiniz.
 
 
1-   Kuşluk vakti hanımına sormuştu Hz. Mevlânâ:
 
 -Sabah kahvaltısı hazırlamak için harekete geçmiyorsun, neden?
 
 Hanımı mahcup bir sesle cevap vermeye çalıştı:     
 
-Henüz kahvaltılık bir şey yoktur evimizde de ondan.. diyebildi.
 
 Heyecanlanan Mevlânâ sesini yükselterek sordu:
 
-Hanım neye üzgün söylüyorsun böylesine hayırlı bir haberi? Demek bugün Celaleddin’in evi Peygamber evine benzemiş?. Öyle ise dur bir şükür secdesi yapayım, evim Resulullah’ın evine benzediği için..
 
Hemen aşkla bir sema yapar, şevkle şükür secdesine kapanır, sonra başını kaldırıp kararını açıklar:
 
-Hanım hiç merak etme, ben de bugün Hazret-i Resulullah gibi oruca niyet ediyorum. Akşama kadar bir şey hazırlaman gerekmez, rahat ol!
 
 
Ölümünden 740 yıl geçmesine rağmen Mevlânâ’nın gönüllerde yaşamaya devam etmesi sebepsiz değildir anlaşılan.
 
 
2- Güzel sesli hafızın okuduğu Kur’an’ı gözyaşıyla dinliyordu. Bu sırada elini ağzına kapayarak esneyen uykulu bir adam, Mevlânâ’nın gözyaşlarını görünce bir mana veremeyerek sordu:
 
-Efendi niçin ağlıyorsunuz, ağlanacak bir şey mi var ortada?
 
 Mevlânâ uykulu adamı uyaracak şekilde cevap verdi:
 
-Güzel sesli hafızlardan gelen Kur’an sesi bana, cennet kapısının açılış sesi gibi geliyor da ondan, dedi.
 
Esnemeye devam eden adam da başını sallayarak:
 
-Bana da öyle geliyor, dedi. Mevlânâ uykulu adama aradaki farkı fark ettirme gereği duydu:
 
 -Senin duyduğun ses, cennet kapısının açılış değil, kapanış sesi olmalıdır. Çünkü dedi, açılış sesi gözyaşı döktürür, kapanış sesi ise uyku getirir!. Uykulu adamın gözleri bundan sonra parladı birden..
 
 
3- Papazın biri çarşıda alışveriş yaptığı satıcıyla sıkı pazarlık yapmış, satıcı da papazın arkasından, bunlar ne cimri insanlar diye söylenmeye başlamıştı. Mevlânâ, bu cimri sözünden dolayı satıcıyı ikaz etti:
 
 Papazın arkasından böyle konuşma, dedi. Onlar senin dediğin gibi cimri değil, cömert insanlar.
 
Baksana, onlar İslam’ı da, son Peygamber Hz. Muhammed’i de, Hazret-i Kur’an’ı da, bunlara inananlara verilecek cenneti de size bırakmışlar. Bundan daha büyük cömertlik olur mu?
 
 
4- Bir ara rahatsızlanan Mevlânâ, ‘Artık gitme zamanı geldi!’ diye söyleniyordu. Hanımı, ‘Aman efendi ne gitmesi? Dileriz Rabb’imiz sana daha yüzlerce sene ömür versin.’ deyince sesini yükselten Mevlânâ şöyle ikazda bulundu:
 
-Hanım ne diyorsun sen? Biz firavun muyuz, Nemrut muyuz ki yüzlerce sene ömür istiyorsun bizim için? Bu mihnet dünyasında şikâyetçi olmayarak bekleyişimiz, karanlıkta kalan gönülleri aydınlatma ümidimizdendir. Yoksa burası bizim yüzlerce yıl yaşamayı isteyeceğimiz rahat bir yer değildir!.
 
 
5- Mevlânâ’yı anlaşılması güç sözleriyle etkisi altına alan Şems-i Tebrizi’den, talebeleri ve halk şikâyetçi olmuştu. İşte bu sıralarda yol kenarında önündeki kemiği yiyerek yavrularını besleyen bir köpek gören Mevlânâ, yanındakilere:
 
-Bu yavrular der, şu koca kemiği yemeye kalksalar, ince dişleri çıtır çıtır kırılır, helak olurlar. Ancak anne güçlü dişleriyle o kocaman kemiği rahatça kırıp yiyerek süte çeviriyor, yavrularına faydalı bir gıda olarak sunuyor.. İşte der, Şems’in sözleri de bana o kemik gibidir. O sözleri ancak ben hazmederim, sizleri o sözlerle ben beslerim. O halde siz Şems’in kemik gibi sözlerine değil, benim süt gibi yorumlarıma kulak verin, o sözleri benden dinleyin!.
 
 
 Yarın: Şarabı o içmiş, sarhoşluğu siz yapıyorsunuz!
 
 
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder