AİLE-SAĞLIK
Etiket Müslüman’ı olmamak için...
Şeytan hayatımıza zevk ve menfaat kapılarından girer. Bu sebepten Müslüman’ın bu iki kapıya çok dikkat etmesi lazım.
Şahsi hayatımızda, aile hayatımızda, iş hayatımızda mahkemelerdeki hakimler gibi davranmak, karar vermek durumundayız. Bu kararlar, hükümler sünnet-i seniyyeye aykırı olmamalı ki adalet yerini bulsun. Adalet sarayı, hakimi ne kadar temsil ederse, Kâbe de Peygamberimiz’i o kadar temsil eder ve insan inandığı yöne döner. Tarikatta mürid kendini şeyhinin karşısında gibi kabul eder. Ciddiyetle zikre başlar. Manevî tekâmül başlayınca huzur-u İlahi’deymiş gibi zikrini devam ettirir.
İşte bu hal Müslüman’ın genel durumu olmalıdır. Yani o Allah’ı görmese de Allah her an onu görüyor. Allah’ın inayeti niyetle başlar. “Allah için işleyiniz Allah için çalışınız, Allah için görüşünüz, O’nun rızası dairesinde hareket ediniz.” Bu niyetle hareket eden, inayete mazhar olur. Bir insan Allah’ın emirlerine uyarsa ne gibi bir ziyanı olur? Ziyan olmadan kâr eder… Hadiseler bunu ispat etti. Her haram insanı berbat etti. Demek ki en büyük inayet Müslüman olmamızdır.
İnsan bazen manevî yönden zayıflar. İşte o zaman Allah’tan inayet ister. Bir zamanlar Allah demek yasaktı. Kur’an-ı Kerim’ler meydanlarda yakılıyordu. Manevî hayat bitmediği gibi artarak devam etti. O devirde Allah, Süleyman Hilmi Tunahan Hazretleri’ni gönderdi. Süleyman Efendi inşaatları dolaştı. İnşaatlarda çalışan işçilere, “Evladım, yemeğin yatman bana ait. Gel sana Kur’an öğreteyim.” dedi. Bin kişiden biri kabul etse ona kâfiydi… Şimdi dünyanın dört bir yanında Süleyman Efendi’ye bağlı Kur’an kursları var. Aynı şekilde bugün Risale-i Nur dershaneleri dünyanın her tarafına yayıldı. Biz mi götürdük? Haşa! Allah dinini kıyamete kadar devam ettirecek.
Hayatım boyunca şahit oldum ki, etiket Müslümanları kurtulamıyor. Mesela Eyüp Sultan Hazretleri’nin türbesini ziyaret ettiğimde ilmen ve hayalen şöyle düşündüm; Eyüp Sultan Hazretleri bir zamanlar çocuktu. Çocukluğun her hali onda vardı. Bu çocuğu Eyüp Sultan El-Ensari (ra) yapan, İslamiyet’tir. Evet, evvela inayete muhtaç olduğumuzu bilmeliyiz. Sonra o inayete nasıl layık olacağımızı düşünmeliyiz. Muamma gibi görünen bu cümlelerin cevabı gayet basit; İslamiyet’i öğrenmek, anlamak ve yaşamak…
Doktor iki satır reçete yazıyor, dünya kadar para alıyor. Doktor, o küçük zahmetin bedelini değil, yıllarca yaptığı tahsilin bedelini alıyor. Müslüman da yıllarca İslamiyet’i yaşayacak, sonunda cennet gibi bir mükâfat alacak…
Hiçbir günahı küçük görmemek lazım. Said Nursi Hazretleri’nden aldığım ilk ders, “Günah-ı kebairi terk, sünnet-i seniyyeye ittiba, namazı erkânıyla kılmak, sonundaki tesbihatı çekmek.” O zaman anladım ki, ibadete giden yol evvela günahı terk etmekten başlıyor. Fethullah Gülen hocamın dediği gibi, “Cennet bir sürprizler diyarıdır. Sizi hangi amelinizin cennete götüreceğini bilemezsiniz.” Ne günahı ne de sevabı küçük göremeyiz…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder