Hz.Yusuf’un kaderinde önce öldürülmesinin planlanması, sonra da vazgeçilip kuyuya atılması vardır. Yoksa yanlış kader anlayışında olduğu gibi, kaderin değişmesi, gibi bir durum kesinlikle söz konusu değildir. Yusuf Peygamberin kaderi tüm bu ayrıntılarla beraber yaratılmıştır.
Yusuf Peygamber daha çocukken bir rüya görmüş ve rüyasının yorumunu babasına sormuştur. Babası Yakup Peygamber ise Hz. Yusuf’un rüyasıyla ilgili yorum yapmış ve onu güzel haberlerle müjdelemiştir.
Ancak bununla birlikte rüyasını diğer kardeşlerine anlatmaması konusunda kendisini uyarmıştır. Bu olay Kuran’da şu şekilde bildirilir:
“Hani Yusuf babasına: Babacığım, gerçekten ben (rüyamda) on bir yıldız, Güneş’i ve Ay’ı gördüm; bana secde etmektelerken gördüm demişti. (Babası) Demişti ki: Oğlum, rüyanı kardeşlerine anlatma, yoksa sana bir tuzak kurarlar. Çünkü şeytan, insan için apaçık bir düşmandır. Böylece Rabbin seni seçkin kılacak…” (Yusuf Suresi, 4–6)
Yusuf Peygamber babasına rüyasını anlattığında, babasının rüyasını kardeşlerine anlatmaması konusunda onu uyarmasının sebebi, kardeşlerinin güven vermeyen tavırlarıydı.
Yakup Peygamber ilim sahibi, ferasetli bir insan olduğu için oğullarının fitne çıkarmaya müsait olan karakterlerinin ve kıskanç yapılarının farkındaydı. Onları çok iyi tanıdığı için Hz. Yusuf’a tuzak kurabileceklerini de tahmin etmekteydi. Bu nedenle Hz. Yakup şeytanın düşmanlığına dikkat çekmiş, Hz. Yusuf’a temkinli olmasını öğütlemiştir.
Kardeşlerinin Hz. Yusuf’a Tuzak Kurması
Yakup Peygamber Hz. Yusuf’u uyarmakta haklıydı, çünkü kardeşleri onu ve küçük erkek kardeşlerini babalarından kıskanmaktaydılar. İçlerindeki bu kıskançlık öylesine şiddetliydi ki, onları Hz. Yusuf’a tuzak kurmaya kadar götürdü.
Bu da Hz. Yusuf’un kardeşlerinin İslam ahlakından uzak olduklarının ve mümin karakteri sergilemediklerinin bir diğer göstergesidir. Onların kurdukları bu tuzak ve Yusuf Peygambere yaptıkları Kuran’da şöyle anlatılır:
“Onlar şöyle demişti: Yusuf ve kardeşi babamıza bizden daha sevgilidir; oysa ki biz, birbirini pekiştiren bir topluluğuz. Gerçekte babamız, açıkça bir şaşkınlık içindedir. Öldürün Yusuf’u veya onu bir yere atıp-bırakın ki babanızın yüzü yalnızca size (dönük) kalsın. Ondan sonra da salih bir topluluk olursunuz. (Yusuf Suresi, 8–9)
Ayetlerden açıkça anlaşıldığı gibi, kardeşlerinin Hz. Yusuf’a tuzak kurmalarındaki en büyük etken kıskançlıktı. Babalarının Hz. Yusuf’u ve kardeşini daha çok seviyor olduğunu düşünmeleri onları bu kıskançlığa itmekteydi.
Yalnızca kendilerine yönelik bir sevgi istiyorlar, kendilerinin sayıca çok oluşları ve birbirlerini pekiştirmeleri nedeniyle sevgiye daha çok hak sahibi olduklarını düşünüyorlardı.
Elbette ki bu, son derece çarpık bir mantıktır. Çünkü Kuran’a göre müminlerin birbirlerini sevmedeki tek ölçüleri takvadır. Kim takvaca üstünse, kim Allah’tan daha çok korkuyor ve O’nun sınırlarını en titiz biçimde koruyorsa, kim en güzel ahlakı gösteriyorsa müminler doğal olarak en çok o kişiyi severler.
Açıktır ki, Yakup Peygamber de oğullarına sevgi yöneltirken bunu ölçü almıştır. Hz. Yusuf diğer oğullarından çok daha takva ve güzel ahlaklı olduğu için, bu durumda onu en çok sevmesi son derece doğaldır.
Fakat Hz. Yusuf’un kardeşleri bu bakış açısına sahip olmadıkları için, babalarının Hz. Yusuf’a ve kardeşine olan sevgisini de anlayamamışlardır. Bu da onların dinden uzak karakterlerinin önemli bir göstergesidir.
Dikkat çeken ayrı bir yönleri de, babaları hakkında kullandıkları saygısız üsluptur. Babaları üstün bir akıl ve feraset (anlayış) sahibi seçkin bir peygamber olmasına rağmen onlar Hz. Yusuf’a ve kardeşine olan sevgisinden ötürü babalarının “şaşkınlık içinde” olduğunu iddia etmekteydiler.
Bir peygambere karşı böyle saygısız bir üslup kullanmaları da onların imani zayıflıklarını göstermektedir. Onların Allah korkularının zayıf olduğunu anlamak için kuvvetli bir delil daha vardır: Hz. Yusuf’u öldürmek istemeleri…
Allah’tan korkan, ahirette hesap vereceğine inanan, Allah’ın her an kendisini işittiğini ve gördüğünü bilen bir insanın Allah’ın haram kıldığı böyle bir fiile yanaşmayacağı ve hatta aklından dahi geçirmeyeceği son derece açıktır.
Ancak bu kişiler babalarının kendilerini sevmesini sağlamak ya da kıskançlık duygularının neden olduğu öfkelerini dindirmek için, çözümü Hz. Yusuf’u öldürmekte ya da bir yere atıp bırakmakta bulmuşlardır.
Öldürmek zaten haramdır, ancak küçük yaşta bir çocuğu bir yere atıp bırakmak da çok vicdansızca bir harekettir. Bunu yapmayı düşünebilen insanlarda vicdan, merhamet gibi duyguların bulunmadığı son derece açıktır. Görüldüğü gibi, Hz. Yusuf’un kardeşleri acımasız ve zalimdirler.
Üstelik mantık örgüleri de çok bozuktur. Hz. Yusuf’a böyle bir kötülük yapıp, harama girdikten sonra hala “salihlerden olmayı” ummaktadırlar. Elbette ki, bir insan bir kötülük işledikten sonra Allah’tan samimi bağışlanma isterse, düzelmeyi ve salihlerden olmayı umabilir.
Fakat bu kişiler yaptıklarının yanlış olduğunu bile bile, önce kötü bir amel işleyip, sonra da salihlerden olmayı planlamaktaydılar. İşte bu, onların sağlıklı bir muhakeme yeteneğine ve mümin karakterine sahip olmadıklarının bir başka delilidir.
Ayetin devamında en zor anında Allah’ın Hz. Yusuf’a yardım ettiği, içlerinden birine onu öldürmek yerine kuyuya atma fikrini ilham ettiği haber verilir:
“İçlerinden bir sözcü dedi ki: Eğer (mutlaka bir şey) yapacaksanız, öldürmeyin Yusuf’u, onu kuyunun derinliklerine bırakıverin de bir yolcu kafilesi alsın. (Yusuf Suresi, 10)
Görüldüğü gibi, her ne kadar kardeşleri Hz. Yusuf’a tuzak kurarlarsa kursunlar, aslında Yusuf Peygamber Allah’ın kendisi için belirlediği kaderi yaşamaktadır.
Kimse kendisi için belirlenen kaderin dışına çıkamaz. Allah daha Hz. Yusuf doğmadan çok önce bu kaderi yaratmıştır, Yusuf Peygamber de bu kaderi aynen yaşamıştır.
Bu arada bir konuyu daha hatırlatmak gerekir ki, Hz. Yusuf’un ölümünü engelleyen, onu kuyuya atma fikrini getirerek yaşamasını sağlayan kardeşi değil, Allah’tır. Allah dilemese Hz. Yusuf’un kardeşi onu kuyuya atma fikrini düşünemez ve böyle bir fikir veremezdi.
Ancak Hz. Yusuf’un kaderinde önce öldürülmesinin planlanması, sonra da vazgeçilip kuyuya atılması vardır. Bundan dolayı kardeşi böyle bir fikirle gelmiştir. Yoksa yanlış kader anlayışında olduğu gibi kaderin değişmesi gibi bir durum kesinlikle söz konusu değildir.
Yusuf Peygamberin kaderi tüm bu ayrıntılarla beraber yaratılmıştır. Kardeşlerinin onu öldürmemeleri de onların bozulmuş bir planıdır. Ancak o planı da en baştan bozulmuş olarak yaratan Allah’tır.
Nitekim Allah bu planı, o daha henüz çocuk yaşta iken, gördüğü rüya aracılığıyla Hz. Yusuf’a bildirmiştir. Hz. Yusuf’un hayatı da, Allah’ın bildirdiği bu rüyayı doğrulayacak şekilde gelişmiştir. Allah kimi zaman dilediği kullarına bu şekilde gaybı haber verebilir. Peygamberimiz Hz. Muhammed’e de (sav), Mekke’yi fethedip orada müminlerle birlikte güven içinde hac yapacağını bir rüya aracılığıyla bildirmiştir. Bu konudaki ayette şöyle buyrulmaktadır:
“Andolsun Allah, elçisinin gördüğü rüyanın hak olduğunu doğruladı. Eğer Allah dilerse, mutlaka siz Mescid-i Haram’a güven içinde, saçlarınızı tıraş etmiş, (kiminiz de) kısaltmış olarak (ve) korkusuzca gireceksiniz. Fakat Allah, sizin bilmediğinizi bildi, böylece bundan önce size yakın bir fetih (nasib) kıldı.” (Fetih Suresi, 27)
Allah’ın gaybı bildirmesinin ve olayların da tam bu şekilde gerçekleşmesinin sırrı, bizim için “gayb” olan herşeyin, Allah katında ezelde tespit edilmiş, yaşanmış ve bitmiş olmasıdır. Gayb insanlar için vardır. Zamandan ve mekandan münezzeh olan Allah ise herşeyi yaratan ve bilendir. Tüm zamanı ve tarihi de, tek bir an olarak yaratmıştır.
Yaşanan herşey Allah’ın dilediği şekilde meydana gelir. Ve her birinde müminler için hayır ve güzellikler vardır. Yaşanılan ve sabır gösterilen her zorluğun ardından, Allah dünyada ferahlık ve nimet, ahirette ise sevap ve mükafat verir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder