Müminin mümine son vazifesi Cenaze namazı
Cemil Tokpınar
c.tokpinar@meydangazetesi.com.tr
23 Ekim 2015, 02:59
Vefat eden Müslüman kardeşimizin yıkanması, kefenlenmesi, cenaze namazının kılınması ve defnedilmesi farz-ı kifayedir. Yani bir kısım müminler bu görevleri yerine getirdikten sonra diğerlerinden bu mesuliyet kalkar.
Bugün Müslümanlar olarak cenaze namazına karşı tavrımızı birkaç şekilde ele alabiliriz.
Vefat eden kişi, yakın akraba veya arkadaş çevresinden birisiyse, mutlaka cenaze namazı kılınmakta, çok yakınsa kabrine de gidilip defin işlerine yardımcı olunmaktadır.
GİTMEZSEK AYIP MI OLUR?
Belki bazen gitmeyi çok istemediğiniz bir kimsenin cenazesine, “Katılmamız lazım” düşüncesiyle gidebilirsiniz. Hatta kimilerinde, “Gitmezsek ayıp olur” anlayışı vardır.
Bazen de cenaze camiye getirilmiştir ve namazı kılınacaktır. Ya ister istemez kılarsınız ya da tanımadığınızı düşünerek kılmazsınız. Kimileri de “Nasıl olsa farz-ı kifayedir. Kılan kimseler var ve ben kılmak zorunda değilim” diye düşünür.
CANI GÖNÜLDEN KILMAK GEREKİR
Oysa vefat eden bir kardeşimize karşı son görevimiz olan yıkama, kefenleme, cenaze namazı, defin ile yakınlarına taziyede bulunmak, baştan sona ibret, tefekkür, dua ve kardeşlik duygularıyla dolu muhteşem ve muazzam ibadetlerdir.
Bilhassa cenaze namazını istemeyerek, acele ve baştan savma değil; cân ü gönülden isteyerek, kardeşimize yardım hisleriyle dolup taşarak, onun için dua dua yalvararak kılmamız gerekir.
CENAZE NAMAZI KILMAK FARZ-I KİFAYE SEVABI KAZANDIRIR
Birçok kimsede, “Cenaze namazı mademki farz-ı kifayedir, başkaları kılınca benim üzerimden sorumluluk düştüğü için ben kılmasam da olur” düşüncesi vardır. Aslında bu düşünce doğrudur, fakat eksiktir. Elbette ki farz-ı kifayenin anlamı budur. Fakat sadece böyle düşünerek cenaze namazına katılmamak, bizi farz bir ibadetin sevabından mahrum eder. Oysa kifaye de olsa bir farzın sevabı, belki yüzlerce sünnete bedeldir. Dolayısıyla cenaze namazını kılan kimse, bir farz sevabı alır.
Mümin, salih amel işlemeye sürekli istek duymalı. Bizi hangi amelimizin kurtaracağını bilemeyiz. Belki çevresi geniş olmayan bir garibanın cenaze namazına katılıp dua, taziye ve tesellide bulunmak, onun rızasını kazandıracak ve hayal bile edemeyeceğimiz bir hayra vesile olacaktır.
Bu sevaba erişmek için cenaze namazına katılma imkânımız varsa, merhumu tanısak da, tanımasak da ilgisiz kalmamak, cenaze namazına koşmak gerekir.
Peki, tanımadığımız kimsenin cenaze namazını kılmamız ve imamın sorusu üzerine iyi bildiğimizi söylememiz caiz midir? Öncelikle biz zahire göre hükmederiz. Bir kimse İslâm ülkesinde yaşamış, vefatından önce namazının kılınmamasını istememiş ve ailesi tarafından camiye getirilmişse, mümindir ve hiç tereddütsüz namazını kılabiliriz.
İmam “Nasıl bilirsiniz” dediğinde iyi şahitlikte bulunmak da bir hüsnüzandır. Mümine hüsnüzanda bulunmak yakışır ve sevaptır. Bu kişinin iyi bir kişi olmamasının da hüsnüzanda bulunanlara zararı olmaz. Böyle bir durumda tanımadığımız bir cenaze için müspet ifadelerde bulunmanın ve ona hakkını helal etmenin dinen sakıncası yoktur.
CENAZEYE KOŞMAK MÜMİN KARDEŞİMİZE YARDIMDIR
Cenaze namazı kılmak zor durumdaki bir kardeşimizin yardımına koşmaktır. Peygamberimiz (s.a.v.) cenazeyi takip etmeyi, Müslümanın Müslüman üzerindeki haklarından biri olarak saymıştır. Nasıl ki zor durumdaki bir kardeşimize yardım etmek, elinden tutmak, canı tehlikedeyse kurtarmak üzerimize bir borçtur.
Musallada yatan bir mümin ise en fazla yardıma muhtaç bir halde beklemektedir. Dünyadan yeni çıkmış, kendi kendisine yardım ve dua etmekten mahrum, çaresiz bir şekilde durmaktadır. Mümkün mertebe onun imdadına koşmak için çırpınmalı, hatta çevremize haber vererek, cenaze namazını kılanların sayısını arttırmak için gayret göstermeliyiz.
HAYIRLI BİR İŞ
Belki de bizim ona yaptığımız istiğfar ve hayır duası kabul olacak, onu çok acıklı bir azaptan kurtaracaktır. Bir kardeşimizi kurtarmaktan daha hayırlı bir iş olabilir mi? Resûlullah (s.a.v.) “Ölü üzerine namaz kıldığınızda ona ihlâsla dua edin” (Ebû Dâvûd, Cenâiz: 60) buyurarak, bu yardımı nasıl yapacağımızı belirtmiştir.
DUA SAMİMİ OLMALI
Cenaze için yapılan duanın halisane olması gerekir. Yani ölünün istifade edeceğine inanarak samimi hislerle dua edilmelidir. Hadis mutlak geldiğine göre, cenaze salih bir kişi de olsa, gayr-ı salih bir kişi de olsa hüküm aynıdır, ayrım yapılmaksızın hayırlı dualarda bulunulmalıdır. Hadisi açıklayan âlimler, “Çünkü günahlara bulaşan kimse, mümin kardeşlerinin dua ve şefaatlerine daha çok muhtaçtır. Bu sebeple onlara getirilmiş, önlerine çıkarılmıştır” demişlerdir.
c.tokpinar@meydangazetesi.com.tr
23 Ekim 2015, 02:59
Vefat eden Müslüman kardeşimizin yıkanması, kefenlenmesi, cenaze namazının kılınması ve defnedilmesi farz-ı kifayedir. Yani bir kısım müminler bu görevleri yerine getirdikten sonra diğerlerinden bu mesuliyet kalkar.
Bugün Müslümanlar olarak cenaze namazına karşı tavrımızı birkaç şekilde ele alabiliriz.
Vefat eden kişi, yakın akraba veya arkadaş çevresinden birisiyse, mutlaka cenaze namazı kılınmakta, çok yakınsa kabrine de gidilip defin işlerine yardımcı olunmaktadır.
GİTMEZSEK AYIP MI OLUR?
Belki bazen gitmeyi çok istemediğiniz bir kimsenin cenazesine, “Katılmamız lazım” düşüncesiyle gidebilirsiniz. Hatta kimilerinde, “Gitmezsek ayıp olur” anlayışı vardır.
Bazen de cenaze camiye getirilmiştir ve namazı kılınacaktır. Ya ister istemez kılarsınız ya da tanımadığınızı düşünerek kılmazsınız. Kimileri de “Nasıl olsa farz-ı kifayedir. Kılan kimseler var ve ben kılmak zorunda değilim” diye düşünür.
CANI GÖNÜLDEN KILMAK GEREKİR
Oysa vefat eden bir kardeşimize karşı son görevimiz olan yıkama, kefenleme, cenaze namazı, defin ile yakınlarına taziyede bulunmak, baştan sona ibret, tefekkür, dua ve kardeşlik duygularıyla dolu muhteşem ve muazzam ibadetlerdir.
Bilhassa cenaze namazını istemeyerek, acele ve baştan savma değil; cân ü gönülden isteyerek, kardeşimize yardım hisleriyle dolup taşarak, onun için dua dua yalvararak kılmamız gerekir.
CENAZE NAMAZI KILMAK FARZ-I KİFAYE SEVABI KAZANDIRIR
Birçok kimsede, “Cenaze namazı mademki farz-ı kifayedir, başkaları kılınca benim üzerimden sorumluluk düştüğü için ben kılmasam da olur” düşüncesi vardır. Aslında bu düşünce doğrudur, fakat eksiktir. Elbette ki farz-ı kifayenin anlamı budur. Fakat sadece böyle düşünerek cenaze namazına katılmamak, bizi farz bir ibadetin sevabından mahrum eder. Oysa kifaye de olsa bir farzın sevabı, belki yüzlerce sünnete bedeldir. Dolayısıyla cenaze namazını kılan kimse, bir farz sevabı alır.
Mümin, salih amel işlemeye sürekli istek duymalı. Bizi hangi amelimizin kurtaracağını bilemeyiz. Belki çevresi geniş olmayan bir garibanın cenaze namazına katılıp dua, taziye ve tesellide bulunmak, onun rızasını kazandıracak ve hayal bile edemeyeceğimiz bir hayra vesile olacaktır.
Bu sevaba erişmek için cenaze namazına katılma imkânımız varsa, merhumu tanısak da, tanımasak da ilgisiz kalmamak, cenaze namazına koşmak gerekir.
Peki, tanımadığımız kimsenin cenaze namazını kılmamız ve imamın sorusu üzerine iyi bildiğimizi söylememiz caiz midir? Öncelikle biz zahire göre hükmederiz. Bir kimse İslâm ülkesinde yaşamış, vefatından önce namazının kılınmamasını istememiş ve ailesi tarafından camiye getirilmişse, mümindir ve hiç tereddütsüz namazını kılabiliriz.
İmam “Nasıl bilirsiniz” dediğinde iyi şahitlikte bulunmak da bir hüsnüzandır. Mümine hüsnüzanda bulunmak yakışır ve sevaptır. Bu kişinin iyi bir kişi olmamasının da hüsnüzanda bulunanlara zararı olmaz. Böyle bir durumda tanımadığımız bir cenaze için müspet ifadelerde bulunmanın ve ona hakkını helal etmenin dinen sakıncası yoktur.
CENAZEYE KOŞMAK MÜMİN KARDEŞİMİZE YARDIMDIR
Cenaze namazı kılmak zor durumdaki bir kardeşimizin yardımına koşmaktır. Peygamberimiz (s.a.v.) cenazeyi takip etmeyi, Müslümanın Müslüman üzerindeki haklarından biri olarak saymıştır. Nasıl ki zor durumdaki bir kardeşimize yardım etmek, elinden tutmak, canı tehlikedeyse kurtarmak üzerimize bir borçtur.
Musallada yatan bir mümin ise en fazla yardıma muhtaç bir halde beklemektedir. Dünyadan yeni çıkmış, kendi kendisine yardım ve dua etmekten mahrum, çaresiz bir şekilde durmaktadır. Mümkün mertebe onun imdadına koşmak için çırpınmalı, hatta çevremize haber vererek, cenaze namazını kılanların sayısını arttırmak için gayret göstermeliyiz.
HAYIRLI BİR İŞ
Belki de bizim ona yaptığımız istiğfar ve hayır duası kabul olacak, onu çok acıklı bir azaptan kurtaracaktır. Bir kardeşimizi kurtarmaktan daha hayırlı bir iş olabilir mi? Resûlullah (s.a.v.) “Ölü üzerine namaz kıldığınızda ona ihlâsla dua edin” (Ebû Dâvûd, Cenâiz: 60) buyurarak, bu yardımı nasıl yapacağımızı belirtmiştir.
DUA SAMİMİ OLMALI
Cenaze için yapılan duanın halisane olması gerekir. Yani ölünün istifade edeceğine inanarak samimi hislerle dua edilmelidir. Hadis mutlak geldiğine göre, cenaze salih bir kişi de olsa, gayr-ı salih bir kişi de olsa hüküm aynıdır, ayrım yapılmaksızın hayırlı dualarda bulunulmalıdır. Hadisi açıklayan âlimler, “Çünkü günahlara bulaşan kimse, mümin kardeşlerinin dua ve şefaatlerine daha çok muhtaçtır. Bu sebeple onlara getirilmiş, önlerine çıkarılmıştır” demişlerdir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder