Ali Bulaç - Hüseyin'in hikâyesi!
Hüseyin'in hikâyesi!
Muğire bin Şu'be, Muaviye'ye hilafetin sürekli Beni Ümeyye'nin elinde kalması için oğlu Yezid'i veliahd ilan edip ona biat almasını tavsiye etmişti, Muaviye de öyle yaptı.
Babasının ölümünden sonra Yezid rıza veya baskıyla biat istemeye başlayınca Hz. Hüseyin ayaklandı. Çünkü Hz. Hasan'la Muaviye'nin yaptığı anlaşmaya göre Muaviye'den sonra hilafet Hz. Hasan'a veya Hz. Hüseyin'e geçecekti, Muaviye anlaşmaya bağlı kalmadı.
Belki Hz. Hüseyin Yezid'e biat etmeyip Medine'de kalmakla yetinecekti, onu kıyama sevk eden faktörlerden biri Kufelilerin ona üst üste mektuplar gönderip Yezid'i devirmeye teşvik etmeleriydi.
Hz. Hüseyin (r.a) Kufe'ye gitmek üzere yola çıktı, yolda ünlü şair Ferazdak'a rastladı. Ferazdak ona geri dönmesini öğütleyip şunları söyledi: “Onların kalpleri seninle ama kılıçları sana karşı olacaktır!”
Azibu'l Hicanet denen yere geldiğinde de Hz. Hüseyin karşılaştığı dört atlıya Kufelileri sordu. Ona “Kufelilere bol miktarda rüşvet dağıtıldı, sana destek vermeyecekler.” dediler. Hz. Hüseyin, bir kere azmettiği için “Allah'ın dediği olur.” deyip yola devam etti.
Yol boyunca onu Hür bin Yezid'in komutasında bin kişilik bir ordu takip ediyordu. Derken bir süre sonra Kerbela denen mevkide Sasani İmparatorluğu'na son veren Kadısiyye Savaşı'nın kahramanı büyük sahabe Sa'd bin Ebi Vakkas'ın oğlu Ömer bin Vakkas, 4 bin kişilik ordusuyla çıkageldi.
Hz. Hüseyin durumun ciddiyetini anlamıştı, Ömer'e üç seçenek sundu: a) İzin verin, Medine'ye geri döneyim; b) Yezid'le konuşarak ihtilafı çözelim; c) Sınır bölgelerinden birine gideyim.
Ömer bu teklife sıcak baktı, kendisini bilgilendirdiği Yezid'in Kufe Valisi İbn Ziyad da, teklifin işe yarayacağını düşündü ama danışmanı Şimşir bin Zi'lcuşan, ele geçirilmişken Hüseyin'in infaz edilmemesinin vahim hata olacağını söyleyince İbn Ziyad, Ömer'e şu talimatı gönderdi.
“Önce Yezid'e biat etsinler. Hüseyin ve arkadaşlarına su vermeyin. Nasıl Osman mahrum kaldıysa onlar da bir damla sudan mahrum kalsınlar. Emirlerim açıktır, teslim olursa bana canlı olarak gönder, direnirse kanını dök, hak ettiği şekilde vücudunu parça parça et, cesedini atlara çiğnet, çünkü o bir asidir ve cemaati terk etmiştir.”
Katliamdan önce gece gizlice Hz. Hüseyin ile Ömer bin Vakkas bir araya geldiler. Taberi ve İbn Esir'in kayıtlarına göre Hz. Hüseyin ona “Ordularını Kerbela'da bırak, seninle Yezid'e gidelim.” teklifinde bulundu. Ömer “Bunu yapacak olursa evini yerle bir edeceklerini” söyledi. Hz. Hüseyin “Evini yeniden yaparım.” deyince, Ömer “Bütün malımı mülkümü müsadere ederler.” dedi. Hz. Hüseyin Hicaz'daki malı mülkü için garanti verdiyse de, Ömer kabul etmedi.
57 yaşında şehid edilen Hz. Hüseyin şöyle diyordu: “Ben kimin canına kıydım ki, beni öldürmek istiyorsunuz? Kimin malını gasbettim? Söyleyin, suçum nedir?”
İbn Ziyad'ın talimatı ve Ömer bin Vakkas'ın kararlılığı anlaşıldığında, onu Kerbala'ya kadar takip eden Hür bin Yezid, vicdanı infiale uğramış vaziyette “Allah'a andolsun cennetle cehennem arasında seçim yapıyorum, vücudum lime lime olsa da bunu günahlarımın kefareti sayıyorum.” deyip, ordudaki görevini bırakıp Hz. Hüseyin'in tarafına geçti, Hz. Hüseyin onun için şefkatle dua etti.
Kerbela olayının üzerinde durulması gereken birkaç boyutu var. Bir boyutu da Kufelilerin tavır ve tutumudur. Hz. Hüseyin'in davasında yüzde yüz haklı olduğuna kalpleriyle inanan Kufeliler onun yanında yer almadı. Bir bölümü korktular; bir bölümü iktidarın yanında yer alarak çıkar sağladılar, bir bölümü de “Nemelazım, bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” dediler.
Bizim tarihimizin temel siyasi kodlarını Hz. Osman'ın şehadetiyle başlayıp “kerb-u bela”nın toprağında yaşanan dramlar, travmalar tayin etmiştir. Yönetimler de, halk da değişik biçimlerde yüzyıllarca aynı refleksleri göstermektedirler.
Katliamdan önce gece gizlice Hz. Hüseyin ile Ömer bin Vakkas bir araya geldiler. Taberi ve İbn Esir'in kayıtlarına göre Hz. Hüseyin ona “Ordularını Kerbela'da bırak, seninle Yezid'e gidelim.” teklifinde bulundu. Ömer “Bunu yapacak olursa evini yerle bir edeceklerini” söyledi. Hz. Hüseyin “Evini yeniden yaparım.” deyince, Ömer “Bütün malımı mülkümü müsadere ederler.” dedi. Hz. Hüseyin Hicaz'daki malı mülkü için garanti verdiyse de, Ömer kabul etmedi.
57 yaşında şehid edilen Hz. Hüseyin şöyle diyordu: “Ben kimin canına kıydım ki, beni öldürmek istiyorsunuz? Kimin malını gasbettim? Söyleyin, suçum nedir?”
İbn Ziyad'ın talimatı ve Ömer bin Vakkas'ın kararlılığı anlaşıldığında, onu Kerbala'ya kadar takip eden Hür bin Yezid, vicdanı infiale uğramış vaziyette “Allah'a andolsun cennetle cehennem arasında seçim yapıyorum, vücudum lime lime olsa da bunu günahlarımın kefareti sayıyorum.” deyip, ordudaki görevini bırakıp Hz. Hüseyin'in tarafına geçti, Hz. Hüseyin onun için şefkatle dua etti.
Kerbela olayının üzerinde durulması gereken birkaç boyutu var. Bir boyutu da Kufelilerin tavır ve tutumudur. Hz. Hüseyin'in davasında yüzde yüz haklı olduğuna kalpleriyle inanan Kufeliler onun yanında yer almadı. Bir bölümü korktular; bir bölümü iktidarın yanında yer alarak çıkar sağladılar, bir bölümü de “Nemelazım, bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” dediler.
Bizim tarihimizin temel siyasi kodlarını Hz. Osman'ın şehadetiyle başlayıp “kerb-u bela”nın toprağında yaşanan dramlar, travmalar tayin etmiştir. Yönetimler de, halk da değişik biçimlerde yüzyıllarca aynı refleksleri göstermektedirler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder