Anne-baba rızası Cenneti kazandırır
Cemil Tokpınar
c.tokpinar@meydangazetesi.com.tr
30 Ekim 2015, 02:32
Rabbimizin çok önem verdiği anne-baba hakkı günümüzde çok ihmal ediliyor. Bugün anne-babaya itaatle ilgili çok ibretli bir hadisi ele almak istiyorum.
Abdullah bin Ebî Evfâ (r.a.) anlatıyor:
Resul-i Ekremin (a.s.m.) huzurunda bulunduğumuz bir sırada ona birisi gelerek:
“Yâ Resûlâllah, ölüm döşeğinde yatan bir genç var. Kendisine, 'Lâ ilâhe illâllah, de' dendiği halde bunu söyleyemiyor" dedi.
Resul-i Ekrem (a.s.m.):
"Namaz kılar mıydı?" diye sordu.
Adam:
"Evet" dedi.
Bunun üzerine Resul-i Ekrem (a.s.m.) kalktı. Biz de onunla kalktık. Resul-i Ekrem gencin yanına girdi ve ona:
"'Lâ ilâhe illâllah' de" buyurdu.
"Söyleyemiyorum."
Resul-i Ekrem (a.s.m.), "Niçin?" diye sorunca, gelen adam:
"Annesine âsi idi" dedi.
Resul-i Ekrem:
"Annesi sağ mı?" diye sordu. Oradakiler:
"Evet sağdır" dediler. Resul-i Ekrem:
"Çağırın gelsin" buyurdu. Onlar da kadını çağırdılar, kadın da geldi. Resul-i Ekrem kadına:
"Bu senin oğlun mudur?" diye sordu.
Kadın:
"Evet" dedi.
Resul-i Ekrem kadına:
"Bak şurada büyük bir ateş (olsa) ve 'Oğluna şefaat edersen onu bu ateşte yakmayız; fakat şefaat etmezsen bu ateşte yakarız' deseler ne yapardın? Şefaat eder miydin?" diye sordu.
Kadın: "Onun şefaatçisi ben olurdum" dedi. Resul-i Ekrem: "O halde ondan râzı olduğuna, Allah-u Teâlâyı ve beni şâhit göster" buyurdu. Kadın: "Allah'ım! Seni ve Resul-i Ekremi şâhit tutuyorum. Oğlumdan râzı oldum (hakkımı ona helâl ettim)" dedi.
Bunun üzerine Resul-i Ekrem (a.s.m.) hasta gence:
"'Lâ ilâhe illâllahu vahdehû lâ şerikeleh ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve Resulüh' de" diye buyurdu. Hasta hemen şehâdet getirdi. Bunun üzerine Resul-i Ekrem (a.s.m.):
"Allah'a hamdolsun ki, benim vasıtam ile bu (genci) Cehennem ateşinden kurtardı" dedi. (Hadisi Taberânî ve özet olarak Ahmed bin Hanbel rivâyet etmiştir.)
‘ÖF BİLE DEME’
Bu hadisten anlıyoruz ki, namaz kılmamak ve anne-babaya isyan, son nefeste imanımızı riske atabilir. Namaz kılmak ve anne babaya itaat ise imanla kabre girmeye vesile olabilir.
Bu iki konudan anne babaya itaati işleyeceğiz.
Rabbimiz, Kur'an-ı Kerimde meâlen şöyle buyurur:
"Rabbin şunu da emretti: Ondan başkasına ibâdet etmeyin; anne ve babaya da iyilikte bulunun. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına erişecek olursa, onlara sakın 'Öf' bile deme, onları azarlama, onlara güzel söz söyle. Onlara merhamet ve tevâzu kanadını ger ve de ki: 'Ey Rabbim, nasıl onlar beni küçükken besleyip büyüttülerse, Sen de onlara öylece merhamet buyur." (İsrâ: 23-24)
Yine şu iki âyet meâli de meselenin ne derece ehemmiyetli olduğunu göstermektedir:
"Biz insana anne ve babasına iyilik etmesini emrettik. Annesi onu zaaftan zaafa düşerek taşıdı. Sütten kesilmesi de iki yıl sürdü. Bana, anne ve babana şükret; dönüşün ancak Banadır, dedik." (Lokman: 14)
"Biz insana, anne ve babasına iyilik etmeyi emrettik. Annesi onu zahmetle taşıdı, zahmetle doğurdu." (Ahkâf: 15)
Nafile ibadetten daha hayırlı amel nedir?
Peygamber Efendimiz (a.s.m.), anne ve babaya isyan etmeyi, yedi büyük günahtan biri olarak saymıştır.
Yüce Nebî (a.s.m.), "Anne ve babası, yanında ihtiyarladığı halde onları râzı ederek Cennete giremeyen kimsenin burnu yere sürtülsün" (Tirmizî, Daavât: 100) buyurmuştur.
Birisi, Peygamberimize (a.s.m.) gelerek, "kime iyilik edeceğini" sormuştu. O da, "Annene sonra annene, sonra annene, sonra babana, daha sonra da sırasıyla yakınlarına" demiştir.
"Anne-babaya itaat nafile ibâdetten daha hayırlıdır." (Müslim, Sıla: 2) "Babanın duâsı kabul makamına ulaşır." (İbn-i Mâce, Kitâbüdduâ: 1) meâlindeki hadisler de ibretlidir.
Dinimizde başta anne ve baba olmak üzere diğer akrabalara iyilik etmek, onlarla yardımlaşmak çok mühimdir. Nitekim "Sıla-i rahmetmeyen (yakınlarıyla ilişkiyi kesen) kimse Cennete giremez" (Ebû Dâvud-Müslim) meâlindeki hadîs, konunun dehşetini anlatmaktadır.
c.tokpinar@meydangazetesi.com.tr
30 Ekim 2015, 02:32
Rabbimizin çok önem verdiği anne-baba hakkı günümüzde çok ihmal ediliyor. Bugün anne-babaya itaatle ilgili çok ibretli bir hadisi ele almak istiyorum.
Abdullah bin Ebî Evfâ (r.a.) anlatıyor:
Resul-i Ekremin (a.s.m.) huzurunda bulunduğumuz bir sırada ona birisi gelerek:
“Yâ Resûlâllah, ölüm döşeğinde yatan bir genç var. Kendisine, 'Lâ ilâhe illâllah, de' dendiği halde bunu söyleyemiyor" dedi.
Resul-i Ekrem (a.s.m.):
"Namaz kılar mıydı?" diye sordu.
Adam:
"Evet" dedi.
Bunun üzerine Resul-i Ekrem (a.s.m.) kalktı. Biz de onunla kalktık. Resul-i Ekrem gencin yanına girdi ve ona:
"'Lâ ilâhe illâllah' de" buyurdu.
"Söyleyemiyorum."
Resul-i Ekrem (a.s.m.), "Niçin?" diye sorunca, gelen adam:
"Annesine âsi idi" dedi.
Resul-i Ekrem:
"Annesi sağ mı?" diye sordu. Oradakiler:
"Evet sağdır" dediler. Resul-i Ekrem:
"Çağırın gelsin" buyurdu. Onlar da kadını çağırdılar, kadın da geldi. Resul-i Ekrem kadına:
"Bu senin oğlun mudur?" diye sordu.
Kadın:
"Evet" dedi.
Resul-i Ekrem kadına:
"Bak şurada büyük bir ateş (olsa) ve 'Oğluna şefaat edersen onu bu ateşte yakmayız; fakat şefaat etmezsen bu ateşte yakarız' deseler ne yapardın? Şefaat eder miydin?" diye sordu.
Kadın: "Onun şefaatçisi ben olurdum" dedi. Resul-i Ekrem: "O halde ondan râzı olduğuna, Allah-u Teâlâyı ve beni şâhit göster" buyurdu. Kadın: "Allah'ım! Seni ve Resul-i Ekremi şâhit tutuyorum. Oğlumdan râzı oldum (hakkımı ona helâl ettim)" dedi.
Bunun üzerine Resul-i Ekrem (a.s.m.) hasta gence:
"'Lâ ilâhe illâllahu vahdehû lâ şerikeleh ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve Resulüh' de" diye buyurdu. Hasta hemen şehâdet getirdi. Bunun üzerine Resul-i Ekrem (a.s.m.):
"Allah'a hamdolsun ki, benim vasıtam ile bu (genci) Cehennem ateşinden kurtardı" dedi. (Hadisi Taberânî ve özet olarak Ahmed bin Hanbel rivâyet etmiştir.)
‘ÖF BİLE DEME’
Bu hadisten anlıyoruz ki, namaz kılmamak ve anne-babaya isyan, son nefeste imanımızı riske atabilir. Namaz kılmak ve anne babaya itaat ise imanla kabre girmeye vesile olabilir.
Bu iki konudan anne babaya itaati işleyeceğiz.
Rabbimiz, Kur'an-ı Kerimde meâlen şöyle buyurur:
"Rabbin şunu da emretti: Ondan başkasına ibâdet etmeyin; anne ve babaya da iyilikte bulunun. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına erişecek olursa, onlara sakın 'Öf' bile deme, onları azarlama, onlara güzel söz söyle. Onlara merhamet ve tevâzu kanadını ger ve de ki: 'Ey Rabbim, nasıl onlar beni küçükken besleyip büyüttülerse, Sen de onlara öylece merhamet buyur." (İsrâ: 23-24)
Yine şu iki âyet meâli de meselenin ne derece ehemmiyetli olduğunu göstermektedir:
"Biz insana anne ve babasına iyilik etmesini emrettik. Annesi onu zaaftan zaafa düşerek taşıdı. Sütten kesilmesi de iki yıl sürdü. Bana, anne ve babana şükret; dönüşün ancak Banadır, dedik." (Lokman: 14)
"Biz insana, anne ve babasına iyilik etmeyi emrettik. Annesi onu zahmetle taşıdı, zahmetle doğurdu." (Ahkâf: 15)
Nafile ibadetten daha hayırlı amel nedir?
Peygamber Efendimiz (a.s.m.), anne ve babaya isyan etmeyi, yedi büyük günahtan biri olarak saymıştır.
Yüce Nebî (a.s.m.), "Anne ve babası, yanında ihtiyarladığı halde onları râzı ederek Cennete giremeyen kimsenin burnu yere sürtülsün" (Tirmizî, Daavât: 100) buyurmuştur.
Birisi, Peygamberimize (a.s.m.) gelerek, "kime iyilik edeceğini" sormuştu. O da, "Annene sonra annene, sonra annene, sonra babana, daha sonra da sırasıyla yakınlarına" demiştir.
"Anne-babaya itaat nafile ibâdetten daha hayırlıdır." (Müslim, Sıla: 2) "Babanın duâsı kabul makamına ulaşır." (İbn-i Mâce, Kitâbüdduâ: 1) meâlindeki hadisler de ibretlidir.
Dinimizde başta anne ve baba olmak üzere diğer akrabalara iyilik etmek, onlarla yardımlaşmak çok mühimdir. Nitekim "Sıla-i rahmetmeyen (yakınlarıyla ilişkiyi kesen) kimse Cennete giremez" (Ebû Dâvud-Müslim) meâlindeki hadîs, konunun dehşetini anlatmaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder