ŞİRK VE MÜŞRİK
Şirk sözlükte, mülk saltanata ortak olmak demektir. Bir şeyin birden fazla kisiye ait olduğunu gösteriyor. Aynı kökten gelen "eşreke"fiili ortak koşmak, ortak olmak anlamına gelir.
Ortak koşana ise Müşrik denir. Kur’an, şirki Hz.Lokmanin diliyle vahyin muhatapları olan bizlere, Büyük zülüm olarak öğretir. Dolayısıyla bizlerde bu anlamda Hz.Lokman'in çocukları sayılırız. Nitekim Allah cc Lokman süresinde:
وَاِذْقَالَلُقْمَنُلاِبْنِهِوَ هُوَيَعِظُهُيَابُنَىَّلاَتُشْ رِكْبِاللهِاِنَّالشِّرْكَلَظُ لْمٌعَظِيمٌ
"Hani Lokman oğluna -öğüt vererek- demişti ki; "Ey oğlum, Allah'a şirk koşma. Şüphesiz şirk, gerçekten Büyük bir zulümdür."[1]
Bu ve bunun gibi çağrılar imanın atası olan peygamberler tarafından tüm çağrılar İman Ailesi İçin yapıla gelmiştir. Dolayisiyla peygamberler ailelerini ateşten koruyan İman Ailesinin reisleri yani babalarıdır. Şirk, Büyük Zulüm olmakla kalmıyor ayni zamanda bağışlanmaz bir günah olduğu da, Nisa süresi 48 de söyle haber veriyor:
اِنَّاللهَلاَيَغْفِرُاَنْيُشْ رَكَبِهِوَيَغْفِرُمَادُونَذَلِ كَلِمَنْيَشَآءُوَمَنْيُشْرِكْبِ اللهِفَقَدِافْتَرَىاِثْمًاعَظِ يمًا
"Kuskusuz Allah cc kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz. Fakat dilediği kimselerin bunun dışındaki günahlarını bağışlar. Allah’a ortak koşan kimseler (ona) iftira ederek korkunç bir günah işlemiş olurlar."[2]
Şirk en Büyük zulümdür. Çünkü insanin ruhsal bağımsızlığının önündeki en büyük engeldir. Şirkin tanımı Allah'tan başkasına ilahlık yakıştırmak olduğuna göre bu durum kişinin vehim ve heveslerine tapınması anlamına gelir.
Vehim peygamberimizin dilinde anlamı kalp hastalığıdır. Çünkü insan tanrılık vehmettiği şeyin ruhunu satın almasına izin vermiştir. Böyle kimseler Allah ile ilişki kurma fırsatını kaçırmıştır.
1. Şirkin zülüm oluşunda ki en Büyük etken; Allah'a ait bir niteliğin, ondan başkasına yakıştırmaktır. Böyle bir kimse, Allah’ın hukukuna tecavüz etmeye yeltenmiş, onun sıfatlarında tasarruf etme cüretinde bulunmuştur. Allah kendisine şirk koşan kimsenin zulmünden zarar görmeyeceğine göre, bu Zulüm sahibine geri dönecektir.
2.Allah'a ait nitelikleri, tanrılıktan hiç bir şey, ister inek, isterse tas insan veya ağaç olsun, zulmün diğer bir anlamı olan ( bir seyi yerinden etmek) tamda burada kendini bulur. Çünkü burada eşya yerinden edilmiş, olmaması gereken yere konmuştur.
3. Birde kişinin kendi kendine zumlu vardır. Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:
اِنَّاللهَلاَيَظْلِمُالنَّاسَشَ يْئًاوَلَكِنَّالنَّاسَاَنْفُسَ هُمْيَظْلِمُونَ
"Allah insanlara hiçbir şeyle zulmetmez. Fakat onlar kendi nefislerine Zulüm ederler."[3] Burada Allah kullarına zulmedici olmadığını açıkça beyan ediyor.
Çünkü şirk, Allah’ın kuluna olan sevgisine en ağır ihanettir. Kişi böyle yapmakla gerçekte (haddi aşan olur.)Hemen belirtelim ki ulemaya göre şirkin affı, tövbeye bağlanmış, bunun dışındaki günahları Allah dilerse affeder demişlerdir. En iyisini Allah bilir. Şirkin günümüzdeki en popüler ve revaçta olanı ise; Allah tan bağımsız hayat alanları istemektir. Yani Allah’ın karışmadığı , moda tabiriyle (kamusal alan)lar.
Böylede düşünebiliriz. Lat ,menat ve uzzanin yanına bu sefer adini bizim koyduğumuz kamusal putu! Putların adları zamana göre değişebiliyormuş. Düşünen beyinler bilir ki,(Allah’ım sen oraya karış, bende buraya karışayım. Göklere karış, ama yerlere karışma) demek, Allah ile pazarlık yapmaktır. İman eden biri bilir ki; Allah hayatin her alanına müdahildir. Bunun aksini düşünmek şirktir.
Oysaki Allah'tan arındırılan bir hayat tarzı, ruhunu kaybetmiş cesede benzer. Unutmayalım! Cesetler çabuk kokuşur. Günümüz dünyasında Allah tan yâda Allah in kutsadığı şeylerden uzak tutulan hayat alanlarının durumu ortadayken bunun insanlara hoş gösterilmeye çalışılması, ölü yüzü pudralamaktan öteye geçmez.
Allah cc El- meliku-l mülk olandır. Mülkünün sahibi olduğu gibi, mülkünde de ortaklık kabul istemeyendir. Bu gercek Kur'an da :
وَتَبَارَكَالَّذِىلَهُمُلْكُال سَّمَوَاتِوَاْلاَرْضِوَمَابَيْ نَهُمَاوَعِنْدَهُعِلْمُالسَّ اعَةِوَاِلَيْهِتُرْجَعُونَ
“Göklerin, yerin ve ikisi arasındaki her şeyin mülkü, saltanatı kendisine ait olan O Allah’ın şanı çok yücedir. Kıyametle alakalı tüm bilgiler O’nun katındadır ve ancak O’na döndürüleceksiniz..”[4]
Allah ın gökte ilah olusuna - mecburen- boyun eğmek fakat insana emanet ettiği şu misafirhanedeki hayati, Allah tan koparmaya ondan kaçırmaya ve ondan çalmaya çalışmak! Evet, hırsızlık kötüdür. Lakin dayalı döşeli evinizi açtığınız en mükemmel sofralarda ağırladığınız misafirin çalmaya kalkışması, evinizi gasp etmeye uğraşması hem kötü hem de edepsizliktir.
Çünkü o öyle bir edepsizliktir ki, ev de misafirde misafirin hayati da O’na aittir.Durum böyle olunca Allah’ın hayata müdahil olmadığını düşünmek ilahi emanete kaç kere ihanettir.?
Simdi bu konuda şu ilahi sese kulak verelim:
اِنَّاللهَيُدَافِعُعَنِالَّذِ ينَاَمَنُوااِنَّاللهَلاَيُحِبُّكُلَّخَوَّانٍكَفُورٍ
“Allah inananları bütün kötülüklere karşı savunup koruyacaktır. Çünkü Allah, hangi türden olursa olsun, hainliği sanat edinip, nankörlüğü benimseyen hiç kimseyi asla sevmez.”[5]
Oysa ki, Allah Müslüman hayatinin merkezinde yer alır. Mu’min hayatinin her alanında Allah ile beraberdir. Çünkü o bilir ki, Allahlı hayat anlamlı hayattır. Onun için Müslüman Allah yokmuş gibi konuşmaz, tam tersine Müslüman aklı, Allahlı yaşar, Allahlı konuşur ve Allahlı düşünür.
Müslüman acısının zirvesinde "Allah" der.
O'nun davasında düşman üzerine yürüdüğünde "Allah Allah" der.
Gücünü toplaması gerektiğinde "Ya Allah "
Heyecanlandığında "Allahu ekber",
Bir ise girişirken "Bismillah, karar verdiğinde "Biiznillah
Hayran olduğunda ,"Maşallah"
Arzuladığında "İnşallah"
Kızdığında "Fesubhanelllah"
Özür Dilediğinde "Estağfirullah" ,
Yemin Ettiğinde "Vallah-i Billah-i";
Üzüldüğünde "La Havle vela kuvvete illa billah" ve
Her halükarda ise "Elhamdulilllah" der.
İşte imanın inşa ettiği yapı taşları olan bu dil, islami hayat tasarrufunda merkezinde Allahın yer aldığının en çarpıcı örneğidir. Bu dil ayni zamanda Şirkten uzak durmak için gösterilen hassasiyetin en çarpıcı örneğidir. Aslında tüm şirk türleri özünde, kendi kendine yettiği düşüncesinden doğar, bu ise şeytani bir düşüncedir bilinen gerçektir ki insan yavrusu, diğer memelilerden daha fazla anneye muhtaçtır. Hz. Mevlana’nın da belirttiği gibi; bir anne çocuğunu dokuz ay karnında, iki yil kucağında bir ömür ise kalbinde taşır. İnsan insana bu kadar muhtaç iken nasıl Allah'a muhtaç olmaz? Muhtaç olan hiç bir şey ise ilah olamaz. Biz şu ilahi öğretiye iman ediyoruz ki:
وَلَمْيَكُنْلَهُكُفُوًااَحَدٌ /لَمْيَلِدْوَلَمْيُولَدْ/اَ للهُالصَّمَدُ/قُلْهُوَاللهُاَ حَدٌ
“O Allah, bir tek olandır. Samet’tir, yani o tüm varlığın sebebi olan mutlak varlıktır. O doğmamıştır ve doğrulmamıştır. Hiç bir şey ona eş ve denk olmamıştır.”[6]
Muhterem müminler Müşriklerin özelliğine gelince
Müşriklik, inkârcılıktan çok, Allah var denildiği halde, Allah’a benzer ilâhlar bulmanın, O’na ait özellikleri varlıklara da verip onları da Allah gibi üstün tutmanın adıdır. İslâm’ın mücadele ettiği en önemli inkâr işte bu şirk anlayışıdır. İslâm geldiği zaman Mekkeliler tanrısız değillerdi. Evreni Allah’ın yarattığını, rızkı O’nun verdiğini kabul ediyorlardı. Ama O’na putları ortak ediyor, başka şeylere kulluk yapıyorlardı [7]. Günümüzde Müslümanların sakınması gereken temel tehlike budur.
Kur’ân-ı Kerim, müşriklere ait bazı özel durumlara da dikkat çekmektedir: Şirk en büyük zulümdür, öyleyse müşrikler aynı zamanda zalimdirler.[8]
Müşrikler, gerçek ilme değil; zanna (sanıya, tahmin ve teorilere) uyarlar. Onlar ilmin, aydınlığın, doğrunun peşinde olduklarını söylerler ama onların gerçek sandığı şey, Allah katında bir değer ifade etmez. Onlar sıkışınca Allah’a dua eder, yalvarırlar, ama rahata ve refaha kavuşunca Allah’ın ayetlerinden yüz çevirirler[9]. Putlarını, yani Allah’a eş koştukları şeyleri çok severler, onlara candan bağlıdırlar.[10]
İslâm’ın teklifleri müşriklere çok ağır gelir.[11] Onlar müminleri sevmezler, devamlı düşmanlık beslerler. Dünyaya aşırı bağlıdırlar.[12] İslâm’a karşı çıkışları noktasında tutarlı değillerdir. Yaptıkları işler sebebiyle Allah katında suçlu (mücrim) olmuşlardır.
Bugün yapılması gereken, ‘falanca adam küfür sözü söyledi, şu söz ve davranışıyla şirke düştü; mürtet oldu, müşrik oldu, ona hangi cezayı verelim?’ diye fetva arayışı değil; İslâm’ın, güzellikler ve kurtuluş yolu olduğunu en güzel yolla insanlara ulaştırmak, hatayı biraz da kendimizde arayıp zayıf Müslümanların dinden uzaklaşma sebeplerini azaltmaya çalışmaktır. Şirk konusu, bu bilgileri çevremizdeki düzenin kurbanı ve cahil insanlar için kılıç gibi kullanmak için öğrenilmez. Kendimizi, en küçük bir ihtimalle bile şirke düşürebilecek davranışlardan şiddetle sakınmamız ve insanları bu hale getiren bataklıkla mücadele etmeyi, şirk düzeni ile mücadele edilmeden bunun önününün alınamayacağını idrâk etmek ve insanları en büyük tehlike olan bu belâdan kurtarmanın yollarını aramaktır. Tebliğ etmek, canlı Kur’an olmaya çalışıp tevhidi bayraklaştırdığımızı davranışlarımızla ispat etmek için olmalıdır.اَلَّذِينَ اَمَنُوا وَلَمْ يَلْبِسُوا اِيمَانَهُمْ بِظُلْمٍ اُولَئِكَ لَهُمُ اْلاَمْنُ وَهُمْ مُهْتَدُونَ
“İman edip de imanlarına herhangi bir zulüm (şirk) bulaştırmayanlar var ya, işte güven onlarındır ve onlar doğru yolu bulanlardır.” [13]
Peygamberimiz (s.a.s.), müminlere şöyle dua etmelerini tavsiye ediyor: “Bile bile şirk koşmaktan Allah’a sığınırım, bilmediklerimden de Senden af dilerim”.[14]
Müşriklik, inkârcılıktan çok, Allah var denildiği halde, Allah’a benzer ilâhlar bulmanın, O’na ait özellikleri varlıklara da verip onları da Allah gibi üstün tutmanın adıdır. İslâm’ın mücadele ettiği en önemli inkâr işte bu şirk anlayışıdır. İslâm geldiği zaman Mekkeliler tanrısız değillerdi. Evreni Allah’ın yarattığını, rızkı O’nun verdiğini kabul ediyorlardı. Ama O’na putları ortak ediyor, başka şeylere kulluk yapıyorlardı [7]. Günümüzde Müslümanların sakınması gereken temel tehlike budur.
Kur’ân-ı Kerim, müşriklere ait bazı özel durumlara da dikkat çekmektedir: Şirk en büyük zulümdür, öyleyse müşrikler aynı zamanda zalimdirler.[8]
Müşrikler, gerçek ilme değil; zanna (sanıya, tahmin ve teorilere) uyarlar. Onlar ilmin, aydınlığın, doğrunun peşinde olduklarını söylerler ama onların gerçek sandığı şey, Allah katında bir değer ifade etmez. Onlar sıkışınca Allah’a dua eder, yalvarırlar, ama rahata ve refaha kavuşunca Allah’ın ayetlerinden yüz çevirirler[9]. Putlarını, yani Allah’a eş koştukları şeyleri çok severler, onlara candan bağlıdırlar.[10]
İslâm’ın teklifleri müşriklere çok ağır gelir.[11] Onlar müminleri sevmezler, devamlı düşmanlık beslerler. Dünyaya aşırı bağlıdırlar.[12] İslâm’a karşı çıkışları noktasında tutarlı değillerdir. Yaptıkları işler sebebiyle Allah katında suçlu (mücrim) olmuşlardır.
Bugün yapılması gereken, ‘falanca adam küfür sözü söyledi, şu söz ve davranışıyla şirke düştü; mürtet oldu, müşrik oldu, ona hangi cezayı verelim?’ diye fetva arayışı değil; İslâm’ın, güzellikler ve kurtuluş yolu olduğunu en güzel yolla insanlara ulaştırmak, hatayı biraz da kendimizde arayıp zayıf Müslümanların dinden uzaklaşma sebeplerini azaltmaya çalışmaktır. Şirk konusu, bu bilgileri çevremizdeki düzenin kurbanı ve cahil insanlar için kılıç gibi kullanmak için öğrenilmez. Kendimizi, en küçük bir ihtimalle bile şirke düşürebilecek davranışlardan şiddetle sakınmamız ve insanları bu hale getiren bataklıkla mücadele etmeyi, şirk düzeni ile mücadele edilmeden bunun önününün alınamayacağını idrâk etmek ve insanları en büyük tehlike olan bu belâdan kurtarmanın yollarını aramaktır. Tebliğ etmek, canlı Kur’an olmaya çalışıp tevhidi bayraklaştırdığımızı davranışlarımızla ispat etmek için olmalıdır.اَلَّذِينَ اَمَنُوا وَلَمْ يَلْبِسُوا اِيمَانَهُمْ بِظُلْمٍ اُولَئِكَ لَهُمُ اْلاَمْنُ وَهُمْ مُهْتَدُونَ
“İman edip de imanlarına herhangi bir zulüm (şirk) bulaştırmayanlar var ya, işte güven onlarındır ve onlar doğru yolu bulanlardır.” [13]
Peygamberimiz (s.a.s.), müminlere şöyle dua etmelerini tavsiye ediyor: “Bile bile şirk koşmaktan Allah’a sığınırım, bilmediklerimden de Senden af dilerim”.[14]
[1] Lokman Suresi, 13
[2] Nisa süresi 48
[3] Yunus suresi 44
[4] Zuhruf suresi 85
[5] Hac suresi 38
[6] İhlas suresi
[7] Lokman, Suresi 25
[8] Lokman, Suresi 13
[9] İsrâ, Suresi 67
[10] Saffât, Suresi 35-36
[11] Şûrâ, Suresi 111
[12] Bakara, Suresi 96
[13] En’âm, Suresi 82
[14] İmam-ı Mervezî, Müshed-i Ebû Bekir Sıddîk, İst.1981, sh. 91.
YAZAR: Kadir Hatipoglu
BU YAZI AŞAĞIDAKİ SİTEDEN ALINMIŞTIR:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder