Ehl-i Beyt: Hâne halkı, âile; Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in ev halkı, yakın akrabâsı, Peygamberimizin kızı, dâmâdı ve torunlarının da dâhil olduğu âilesi.
 
EHLİ BEYT KELİMESİNE ÖRNEKLER
 
Allâh Rasûlü’nün rikkat-i kalbiyesinin derinliğini îzâh etmek mümkün değildi.

Fuzûlî söz söylemeyip her kelâmı hikmet ve nasîhat idi. Lügatinde aslâ dedikodu ve mâlâyâni yoktu. Herkesin akıl ve idrâkine göre söz söylerdi.
 
Mülâyim ve mütevâzî idi. Gülmesinde kahkaha gibi aşırılık olmazdı. Dâimâ mütebessimdi.
 
O’nu ansızın gören kimseyi haşyet sarardı. O’nunla ülfet ve sohbet eden kimse, O’na cân u gönülden âşık ve muhib olurdu.
 
Derecelerine göre fazîlet erbâbına ihtirâm eylerdi. Akrabâsına da ziyâde ikrâm ederdi. Ehl-i beytine ve ashâbına hüsn-i muâmele ettiği gibi, diğer insanlara da rıfk ve lutuf ile muâmele eder ve:
 
“Hiçbiriniz kendi nefsi için istediğini, mü’min kardeşi için de istemedikçe kâmil mü’min olamaz.” buyururdu. (Buhârî, Îman, 7; Müslim, Îman, 71-72)
 
Selmân-ı Fârisî t, her hâliyle ve bilhassa da Allah yolundaki fedâkârâne gayretleriyle öyle mümtaz ve müstesnâ bir şahsiyet hâline gelmişti ki, Ensâr ve Muhâcirler:
 
“−Selmân bizdendir.” diyerek onu paylaşamaz olmuş, hattâ bu hususta tartışmaya başlamışlardı. Rasûlullah r de hem onların arasını bulmak, hem de Selmân t’ı taltîf etmek için:
 
“–Selmân bizdendir, Ehl-i Beyt’tendir!” buyurdular. (Hâkim, III, 691/6541; Heysemî, VI, 130; İbn-i Hişâm, III, 241; İbn-i Sa‘d, IV, 83)
 
Bu nebevî iltifata rağmen o mübârek sahâbî, büyük bir tevâzû ve mahviyet içinde yaşamış, yüreği dâimâ âhiret endişesiyle titremiştir.

 Bizleri, İslâm ve îman nîmetleriyle şereflendiren, Kur’ân-ı Kerîm’e muhâtap kılma lûtfunda bulunan ve Kur’ân’ın fiilî tefsiri mâhiyetindeki hidâyet rehberimiz Hazret-i Peygamber r Efendimiz’e ümmet olma bahtiyarlığına erdiren Allah Teâlâ’ya sonsuz hamd ü senâlar olsun.
 
Bu dünyada istikâmet ölçümüz, âhirette ise şefâat melceimiz, âlemlere rahmet, Fahr-i Kâinât Efendimiz’e, O’nun pâk ehl-i beytine ve ashâbına sonsuz salât ü selâm olsun!..

Allah Rasûlü (s.a.v) buyurur:

“Size, sımsıkı sarıldığınız müddetçe benden sonra sapıtmayacağınız iki mühim emânet bırakıyorum. Biri diğerinden daha büyüktür. O da Allâh’ın Kitâbı’dır. Kur’ân, semâdan yeryüzüne uzatılmış sağlam bir ip gibidir. Diğer emânet de âilem, Ehl-i Beytʼimdir…” (Tirmizî, Menâkıb, 31/3788)
 

Hadîs-i şerîfte buyrulur:
 
“Çocuklarınızı üç hususta yetiştirin:
 
–Peygamber sevgisi, Ehl-i Beyt sevgisi ve Kur’ân kıraati…
 
Çünkü hamele-i Kur’ân (Kur’ân’ı öğrenen, öğreten ve bu yolda hizmet edenler), hiçbir gölgenin bulunmadığı kıyâmet gününde, peygamberler ve Hak dostları ile birlikte Arş’ın gölgesindedirler.” (Münâvî, Feyzü’l-Kadîr, I, 226)
 
“Ey Peygamber’in hanımları! Siz kadınlardan herhangi biri gibi değilsiniz. Eğer (Allâh’tan) korkuyorsanız, (yabancı erkeklere karşı) çekici bir edâ ile konuşmayın; sonra kalbinde hastalık bulunan kimse ümîde kapılır. Güzel söz söyleyin! Hem vakarınızla evlerinizde durun da evvelki câhiliyet çıkışı gibi süslenip çıkmayın! Namaz kılın, zekât verin, Allâh ve Rasûlü’ne itaat edin. Ey Ehl-i Beyt! Allâh sizden, sâdece günâhı gidermek ve sizi tertemiz kılmak istiyor.” (el-Ahzâb, 32-33) âyeti nâzil olduğunda Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, altı ay boyunca sabah namazına giderken Hazret-i Fâtıma’nın kapısına uğrar ve:
 
“–Namaz(a kalkın) ey Ehl-i Beyt! «Allâh sizden, sâdece günâhı gidermek ve sizi tertemiz kılmak istiyor.»” buyururdu. (Tirmizî, Tefsîr, 33/3206)
 
Yine ebedî hayâtın en mühim sermâyelerinden biri olan teheccüd namazı için Peygamber Efendimiz bâzı geceler Hazret-i Ali ile Fâtıma’nın kapısını çalıp:
 
“−Namaz kılmayacak mısınız?” buyururdu. (Buhârî, Teheccüd, 5)
 
http://www.islamveihsan.com/ehli-beyt-nedir-ehli-beyt-kime-denir.html